Dönüp Bakmak

Fotoğraf: Pixabay
Kasım ayına merhaba. Hüzünle sarıp sarmalanmış bir güzel ayı simgeler bana bu ay. Sevgilimle de böylesi güzel bir mevsimde tanışmıştım. İkimizi de bir hayli yoran karşılıklı sorgulamalardan sonra birbirimize bakarak aradığımızı bulduk dedik. Aşkı bilmem ama sevgi bu dedik. Yıl 1965’ti. Üç yıl boyunca İstanbul kazan biz kepçe dolaştık durduk. Kentin ve de yaşamın tadını çıkardık. Sonra bir gün mekansızlıktan bunalıp bir evimiz olsun dedik, evlenmeye karar verdik. Doğrusu evlenme teklifini hangimiz hangimize yaptı onu bile hatırlayamıyorum. İstanbul’un o dönemki elit meyhanelerinden birinde ansızın ortaya atılıveren bir kararın onaylanmasıydı. 1 Kasım 1968 Nurhan’la evlendiğimiz tarihti. Belki de kasım ayını bu denli çok sevmemin altında bizim için unutulmaz olan bu tarihin de payı var. Uzun yıllar boyu mutlu yaşadık. Keyifli bir serüvendi birlikteliğimiz. Nedense eskiden beri uzun süren mutluluklar içimde hep bir ürkü yaratırdı. Hep bir büyünün bozulacağından, bir pembe rüyanın biteceğinden korkardım. Öyle de oldu. O gözümden sakındığım sevgilim geri dönüşü olmayan bir hastalığa yakalandı ve iki yıl önce onu kaybettim. Kısaca korktuğum başıma geldi. Şimdilerde kendimi yalnızlığa alıştırmaya çalışıyorum. Uzun süren yaşantımızda her türlü kötücül olaya karşı birlikte verdiğimiz mücadeleyi usanmadan sürdürdük. O zamanlar şöyle derdi karım “Biz iyi bir ikiliyiz.” Gerçektende öyleydik…
Yazıya otururken cumhuriyetimizin 100. yılından, Ortadoğu’da artık kapımıza da dayanan savaş tehlikesinden, rayından çıkmış adalet sistemi yüzünden cezaevlerinde çile dolduran aydınlardan, gazetecilerden, Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen “Anayasa’ya rağmen” Milletvekili Can Atalay’ın hâlâ serbest bırakılmamasından söz etmeye çalışacaktım. Olmadı. Çünkü hüzün dediğin şey çoğu kez kalbinden kavrıyor insanı. Başka şeyler düşünmesine izin vermiyor. Yurdumun topraklarında yurdumun insanlarına yönelik acıları bir yana atmıyorum elbette. Ama içimdeki birikmiş kişisel acım bazen böyle umulmadık anlarda ortaya çıkıveriyor işte...
Bu yazıyı da yine bir şiirle noktalamaya çalışalım. Filistin’in unutulmaz şairlerinden Mahmut Derviş’in kısa bir şiiri “Ölmeyen”. A.Kadir ve Afşar Timuçin’in dilimize çevirdikleri Filistin Şiiri kitabından seçtim bu şiiri. Birlikte okuyalım.
ÖLMEYEN
Ölüyorum umut içinde.
Ölüyorum yangın içinde.
Ölüyorum asılarak.
Boğazım sıkılarak.
Demiyorum ama bir kez
aşkımız öldü.
Aşkımız ölmez.
Evrensel'i Takip Et