"Demokratik ve laik cumhuriyet" mi?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/247961.jpg)
İzmir | Fotoğraf: Mahmut Serdar Alakuş/AA
Sadece 21. yüzyılın taklit Kemalistleri değil kendilerini devrimci, sosyalist hatta komünist olarak niteleyenlerden bazıları da mevcut devleti “demokratik ve laik cumhuriyet” olarak tarif ediyor ve gösteriyorlar. 100 yıllık süreçte kaydedilen gelişmeleri ve sınıflar arası olanların yanı sıra egemen sınıf(lar) içi çelişki ve çatışmaların devlet katındaki değişimlerle bağını da bir kenara iterek bütün sorunu Erdoğan iktidarının “cumhuriyet karşıtı” olarak nitelenen politikaları kapsamına daraltan ‘ekabir’, cumhuriyetin burjuva karakterini ve toplumsal sınıfların hayatına etkilerini ya da bu sınıflar için anlamını karartmaktadır.
Kuruluşu, 1908 burjuva devrimiyle işgal karşıtı savaşın (1919-1922) ürünü olan yeni devletin, milli Türk ticaret burjuvazisi başta olmak üzere mülk sahibi sınıfların çıkarlarını temsilen sömürü ve baskı aygıtı olarak kurulduğu; işçi ve köylülere karşı, toprak devrimi olasılığına karşı, devrimci sosyalist örgütlenmelere ve mücadeleye karşı bir aygıt olarak şekillendiği biliniyor. Bu yeni devleti kuranlar İkinci Meşrutiyet’ten cumhuriyete olan süreçte yaşanılan iktisadi-sosyal-ulusal ve demografik ve de siyasal gelişmelerin ayırdında olarak hareket ettiler. Monarşi sürdürülemezdi. İmparatorluk parçalanmış ve yıkılmıştı, geride kalan toprakları da işgal altındaydı. Batı’da kapitalizmin ulusal devletleri kurulmuş, Doğu’da ise Ekim Sosyalist Devrimi gerçekleşmişti. M. Kemal’in konuşmalarına, İnönü’nün anılarına bakanlar, o günün koşullarında ekonomide, siyasette, sosyal-kültürel hayatta Türkçü yeni bir düzen kurmaya ve sistematize etme girişmelerinin nedenleri ve etkenlerini daha iyi göreceklerdir. Padişahlığa ve hilafete son verdiler. Tarikatları-zaviyeleri yasakladılar. Batılı “uygar dünya” denilen “dünya”nın aydınlanma reformlarının güdük biçimlerini gerçekleştirmeye çalıştılar. Harf devrimi ve yeni alfabe, kadın hakları ve giyim tarzına yönelik reformlar bu kapsamdaydı.
Bunlar tarihen ve sosyal-kültürel olarak ileri adımlardı.
Ama yeni devlet eninde sonunda sermaye dünyasının aletiydi. 1923 İzmir İktisat Kongresi kararlarıyla bu tartışmasız şekilde ve net olarak ilan edildi. Kürtlere, işçi ve emekçilere, sosyalist örgütlenme çabalarına karşı Türk milliyetçiliği silahıyla “mücehhes” bir devletti kurulan. 1930’lu yıllarda baskı daha da yoğunlaştı. Yasakların sınırları genişletilirken Dersim Katliamı’nda olduğu üzere kitlesel yıkımlara imza atıldı. Değişimin burjuva gerici karakteri, mali sermaye ve tekellerin egemenliğiyle birlikte ve gelişim sürecinde güç kazandı. Sömürülen sınıf ve ezilen toplumsal kesimler ancak mücadeleyi yükselttiklerinde ekonomik-sosyal taleplerini kısmen elde ettiler ve kısmi demokratik hakları kullanabildiler.
Bu süreç devam ediyor. 100. yıl vesilesiyle kutlama sırasına dizilenlerin büyük çoğunluğu ise “yurttaşlar cumhuriyeti”nden, “demokratik laik cumhuriyet”ten söz ederken, yukarıdaki gerçekleri ve gelişim sürecini çarpıtıp örtbas etmektedir. Bunun nedenlerinden biri de güncel iktidarın toplumsal yaşamı siyasal İslamcı ve Türkçü milliyetçi anlayışla şekillendirme girişimlerinin yoğunluğu, tarikatların devlet kurumlarında ve yaşamın hemen tüm alanlarındaki etkisinin genişlemesi ve artmasıdır. Ancak ne kapitalizm öncesi kurumlaşmalar Türkiye’de, Afganistan, Suudi Arabistan ve İran’da olduğu türden ve düzeyde işlevlidir ne de 21. yüzyıl sözde Kemalistlerinin ileri sürdükleri üzere Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda ya da sonraki herhangi süreçte “halk egemenliği” olarak tesis edilmiştir.
Aksine cumhuriyet, yoğunlaşmış baskı ve yasaklar zinciriyle tahkim edilmiş burjuva yönetimiydi ve öyle olmaya devam ediyor. Güncel durumda ise bütün yönetim yetkileri dar bir oligarşik merkezin elindedir ve Erdoğan’ın yüzüncü yılda “Her taraf bayraklarla donatılsın!” talimatıyla kutlanan da bu hakimiyettir! Savaş uçakları ve gemileri, polis -asker birlikleri eşliğindeki gösterilerle, savaşçı -yayılmacı söylemlerle kutlanan “cumhuriyet”in, halktan istediği ise “Devletine bağlı kalması, bağlılık göstermesi”dir!
Seçimleri, genel oy hakkını, farklı partilere oy verilmesi ve hükümet değişikliklerini; sermaye sisteminin farklı yönetimler aracıyla sürdürülmesine hizmet üzerine kurulmuş düzeneği “halk egemenliği” olarak gösterenler, farkında olsunlar olmasınlar halkı aldatanlar korosuna güç vermektedirler. Bu cumhuriyette işçinin yaşamı, kapitalist çarkta kâr nesnesi olmasıyla koşulludur. Asgari ya da altında ücret ile yoksulluğa talim edenlerle milyonları kasalarına akıtanları “refahta ve kıvançta ortak yurttaş” gösterenler yalan söylemektedirler.
Cumhuriyet devletten, devlet kapitalizmden soyutlanarak bütün kötülükler güncel iktidar şekli ve yönetim erkini ellerinde tutanların “dünya görüşü”ne indirgendiğinde, “seküler burjuvazi”, mali sermaye ve tekellerin hakimiyetindeki sistem, yüzyıllık cumhuriyet döneminin sistematik baskı, yasak ve zorbalığı da karartılıp gizlenerek aklanmış oluyor. “Cumhuriyeti herkesin ortak değeri” gösteren burjuva propagandası kof ve dayanaksızdır. Buna karşın, aşağıdaki soruların yanıtları özellikle sosyalistler ve devrimciler yönünden önem gösterir. Zira bu yanıtlar, her düzeyde halkın doğrudan temsilcileri aracıyla bütün yönetim yetkilerini elinde bulunduracağı ve ancak bir devrimin ürünü olabilecek işçi-emekçi cumhuriyetiyle tekellerin belirleyiciliğindeki burjuva cumhuriyeti arasındaki ayrım hatlarına ilişkin anlayış farklılıklarını ortaya koyacaktır.
Öyleyse soralım:
1-) “Cumhuriyet”, devletsiz bir yönetim tarzı, devletsiz siyaset, sınıfsız sosyalite, ayrımsız laisizm, herkes için demokrasi midir?
2-) 100. yılında kutlanan, sahiplenilen, “yeniden ayağa kaldırılacağı” söylenen, “bağımsız, laik ve demokratik” olmasının hedeflendiği açıklanan cumhuriyet, tüm toplumun “ortak duygu ve düşünceleri”yle kucaklayıp sahiplendiği, devlet ve sınıf dışı bir oluşum mudur?
3-) “Milli ve dini bayramlar”ın sınıfsal bir karakteri de var mıdır, varsa nasıl şekillenmiştir veya şekillenmektedir?
4-) Devrimcilerin ve sosyalistlerin burjuva cumhuriyeti karşısındaki tutumları hangi koşullarda ne tür değişkenlik gösterir ya da göstermelidir?
Evrensel'i Takip Et