03 Kasım 2023 04:35

Yeni rejimin tuğlaları

Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de konuşurken

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Cumhuriyetin 100. yılını savaş uçaklarının eşlik ettiği 100 savaş gemisinin İstanbul Boğazı’ndan geçişiyle kutlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, törende yaptığı konuşmada yeni anayasayı bir kez daha en büyük hedefi olarak açıkladı. Erdoğan, TBMM’nin yeni yasama yılının açılış töreninde de iktidarın en büyük hedefinin “Türkiye Yüzyılını yeni anayasa ile taçlandırmak” olduğunu söylemişti.

Yasama, yürütme ve yargının ‘tek adam’a bağlandığı, demokrasi ve laiklik adına en küçük kazanımların bile hedefte olduğu bir dönemde yapılan “cumhuriyet kutlamaları”nda Erdoğan elbette cumhuriyetin değil, Selçuklu ve Osmanlı’nın “şanlı tarihinin mirasçısı” olmakla övündü. Yeni anayasa hedefini açıklarken “Zafer benimdir diyenlerindir” sözleriyle de bu hedefi gerçekleştirmek için hiçbir engeli tanımayacaklarını da ortaya koydu.

Erdoğan, iktidarının propagandasına dönüştürdüğü cumhuriyet kutlamalarında “Türkiye’yi darbe anayasası utancından kurtarmak”, “Sivil, özgürlükçü bir anayasa yapmak” gibi söylemlerle halkın darbe karşıtlığını ve demokratik anayasa beklentisini yedeklemeye çalışırken arka planda yeni rejimin tuğlaları da bir bir döşeniyordu.

Sadece son birkaç gün içinde yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin hukuk ve demokrasi konusunda hangi noktaya geldiğini ve aslında Erdoğan’ın “Yeni anayasa ile taçlandırmak” istediği rejimin nasıl bir rejim olduğunu anlamak/açıklamak için fazlasıyla veri sunuyor.

Anayasa Mahkemesi, TİP Milletvekili Can Atalay’ın bireysel başvurusunu haklı bularak tahliyesine karar verdiği halde Atalay’ın tahliyesi iktidar tarafından engelleniyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan “Kararlar uygulanmıyorsa hukuk devleti olmaz” diyor ama Adalet Bakanlığı koltuğunu işgal eden ve aslında Erdoğan’ın bir memuru olmanın ötesinde hiçbir vasfı bulunmayan Yılmaz Tunç, “Yargıtayın kararını bekleyeceğiz” diyor! Tunç’un açıklamasından da anlaşılacağı gibi Anayasa’yı da tanımayarak yüksek mahkemenin kararını uygulamayan iktidar, istediği kararı alacak mahkemeleri devreye sokuyor.

Kobanê davası nedeniyle 25 Ekim 2016’dan bu yana tutuklu bulunan Eski BDP Eş Başkanı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, 7 yıllık tutukluluk dönemini doldurduğu halde yasaya aykırı bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Oysa birçoğu onlarca cinayet işleyen Hizbullahçılar daha önce bu yasaya dayanarak salıverilmiş ve son seçimlerde Erdoğan’ın Meclise taşıdığı HÜDA-PAR’ın kuruluşunun önü açılmıştı.

Can Atalay ve Gültan Kışanak’a karşı uygulanan ‘özel hukuk’, Erdoğan’ın talimatıyla açılan Gezi ve Kobanê davalarında Erdoğan’ın izni olmadan hiçbir kararın da uygulanmayacağını gösteriyor.

Aynı günlerde gerekirse mahkeme heyetleri de değiştirilerek salıverilen organize suç örgütü liderleri, soluğu iktidar ortağı Bahçeli’nin makamında alıyorlar. Yetmiyor; Bahçeli, mafya kabadayılığı ile Meclis başkan vekilliğini birbirine karıştıran Celal Adan’ın HEDEP milletvekiline ettiği küfre sahip çıkıyor.

Daha önce İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı, şüpheli tahliye kararları ve yargıdaki rüşvet skandalları ile ilgili önemli iddiaları gündeme getirmişti. Oysa bunları soruşturması gerekenler bu iddiaları gündeme getiren gazetecileri tutuklamakla meşgul! T24 Yazarı Tolga Şardan, sadece yargıdaki rüşvet skandalı ile ilgili MİT tarafından hazırlandığı iddia edilen raporu gündeme getirdiği için tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Erdoğan’ın yeni sistemle birlikte “Tüm kurumlarıyla tesis ettiği”ni söylediği ileri demokrasi ve hukuk, Eski HDP Milletvekili Hüda Kaya’yı da İstanbul Havaalanında buldu! Adresi belli olduğu halde ve üstelik sadece milletvekili iken katıldığı bir yürüyüş gerekçesiyle Kaya’nın havaalanında gözaltına alınıp sonra tutuklanmasının arkasında hukukun değil, iktidarın “öç alma” duygusunun olduğu açıktır. İktidar çevresinden türbanlı bir kadına karşı küçük bir söz söylendiğinde bile bunu propaganda malzemesine dönüştürenler, Uluslararası Müslüman Kadınlar Birliği Üyesi Kaya’nın karşılaştığı bu muameleye karşı ‘dilsiz şeytan’ oluyorlar.

Bu tuğlalarla inşa edilen yeni rejimin arkasında nasıl bir çarkın döndüğünü ise, Emek Partisi Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca ve Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen ile birlikte Mecliste açıklama yapan Akınal Sentetik işçileri anlatıyor. Bu çarkın bir tarafında ISO’nun “500 büyük sanayi kuruluşu” listesinde yer alan Akınal Sentetik patronları gibi kârlarına kâr katan tekeller ve öbür tarafında ise, “maliyeti yüksek” denilerek alınmayan önlemler nedeniyle ellerini, parmaklarını kaybeden Akınel Sentetik işçileri gibi işçilerin kanı ve canı var.

Sadece son birkaç günde döşenen bu tuğlalar bile “Türkiye Yüzyılı” diyerek Erdoğan’ın nasıl bir rejim inşa etmeye çalıştığını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Erdoğan iktidarı, karşı karşıya kaldığı sorunları çözmek için artık kendi hukuk ve yasalarını bile uygulamaz/uygulayamaz bir noktaya gelmiş bulunuyor. Her türlü demokratik hak ve özgürlüğün askıya alındığı bu baskı rejimini ise, yeni anayasa ile kalıcı hale getirmek istiyor.

Mehmet Ağar, zamanında Uğur Mumcu suikastının aydınlatılması konusunda “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti. Erdoğan iktidarı, ülkeyi koca bir hapishaneye çevirmek ve işçilerin kanı ve canı pahasına dönen bu sömürü çarkını korumak için bir duvar örmeye çalışıyor. Bu nedenle bugün emekten ve demokrasiden yana halk güçlerinin bu düzenin her bir tuğlasını yıkmak için birlikte mücadele etmesinden başka bir çıkış yolu bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa