Hukuk devletinde sona doğru
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Uzunca bir süredir hukuk düzeninin bazen adım adım bazen de koşar adım ortadan kaldırıldığı bir süreçten geçiyoruz. Belki öncesinde de ideal bir hukuk devletine sahip değildik ancak bu süreç bir başka. Birbirinden farklı yöntemlerle hukukun içi boşaltılıyor. Bu sadece basit bir hukuk ihlali hali değil. Mesele derin ve vahim. Hani artık klasikleşmiş bir cümlemiz var ya, “Bugünlere bir günde gelmedik” diye, aynen öyle. Bugün içinde bulunduğumuz hal bağıra çağıra geldi, öyle sessiz sedasız değil. Bizim tepkimiz homurdanmanın ötesine gidemedi. Bir hukuk garabeti binlercemizi vurdu geçti ama biz kendimize değmediği sürece bu garabeti görmezden geldik.
Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay davasında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerinin hedef haline getirilmesi, hukuksuzlaştırma sürecinin sadece bugünkü adımı, yoksa benzer vahimlikte çok vaka yaşandı bu ülkede. Nitekim, ihlal kararı veren AYM üyelerinin boy boy fotoğrafları basında yayımlandığında “Ben bu filmi daha önce görmüştüm” dedim kendi kendime ve adeta 2016 yılına geri döndüm. “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığımız o ilk günlere. AYM üyelerinin hedef haline getirildiği o fotoğrafları gördüğümden beri tüylerim diken diken. O Anayasa Mahkemesi ki barış için akademisyenler davasında hak ihlali kararı vermekte çok geç davrandı, Prof. Dr. Füsun Üstel haftalarca cezaevinde yattı, onca şey yaşamamıza neden oldu, diye hiç düşünmedim. Zira, fotoğrafının hedef haline getirilmek için medyada yayımlanmasının ve güvercin tedirginliğinde yaşamanın ne demek olduğunu gayet iyi biliyordum. Böyle bir şeyin kimsenin başına gelmesini istemem doğrusu.
Hukukun bu ölçüde aşınmasının çok önemli sonuçları var. İlk bakışta çok teknik bir konu gibi görünen hukuk, aslında her birimizi çok yakından ilgilendiriyor, zira insanların toplum olarak yaşamasını mümkün kılan kuralların bütünü. Bu açıdan bakılınca, hukuk sadece uzmanlarına bırakılamayacak kadar ciddi bir konu. Hakkında bilgi sahibi olmamız gereken bir alan. Zira, yasayı bilmemek mazeret teşkil etmiyor ve tek başına kişiyi sorumluluktan da kurtarmıyor. Örneğin, vergi ödemem gerektiğini, ırkçılığın, Anayasa’yı ihlalin, silahla birini yaralamanın suç olduğunu bilmiyordum diyerek hukuki sorumluluktan kurtulamazsınız. Peki, yasal düzenlemeyi bildiğiniz halde bile isteye Anayasa’nın ve yasaların hükmüne riayet etmiyorsanız ne olur? Üstelik de bu ihlali, daha önce hükmünü yerine getirdiğiniz ancak bugün farklı ve keyfi bir yorum getirerek uymadığınız bir Anayasa maddesinden hareketle yapıyorsanız? Hele de bunu yapan herhangi bir vatandaş değil, iktidarsa ne olur? Daha da ötesi, uluslararası hukuk yaptırım uygulamaz hale gelir, geçersizleşir, hatta çökerse ne olur?
Devletler birbirinin düşmanı, insan insanın kurdu olur. Artık kaos ortamı hakimdir. Ulusal sınırlar içinde bir toplumdan söz etmemiz imkansızlaşır, saldırgan devletler peydah olur. Hukuk dediğimiz kurallar düzeni birlikte yaşamamızın ve uluslararası barışın teminatı. Aksi halde, bireysel şiddet, iç/dış savaş, soykırım, insanlık suçları sıradan hale gelir.
Peki böyle bir gidişe nasıl dur denir? Bu sorunun yanıtı 1961 Anayasası’nda gayet açıktı. Anayasa, vatandaşlara baskıcı iktidarlara karşı direnme hakkını tanımıştı. Bir süredir direnmenin suç haline getirildiği bir ülkede böyle bir anayasal hak çok ütopik görünüyor değil mi? Gerçi Anayasa uygulanmazsa anayasal hakkın ne anlamı var diye de düşünebilirsiniz. Haklısınız. Mevcut Anayasa, direnme hakkına yer vermese de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını tanıyor. Gel gör ki bu hakkı ne kadar kullanabiliyoruz? Cumartesi Anneleri örneği ortada, hakkı kullanma hakkını da haftalar, aylar, yıllar süren kararlı bir mücadele ile elde ettiler.
Hak verilmez alınır diyerek hukuk devletine sahip çıkmak hepimizin görevi. O sahip çıkma kolektif mücadeleyle olur. Bu bir varlık ve yokluk mücadelesi.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00
- İklim krizi önce yoksulları vurur 13 Eylül 2023 05:05