E=mc2
Albert Einstein | Fotoğraf: Pixabay
Fizikçiler oturdu. Geçen yüzyılın ilk yarısıydı. Her biri kendi alanında tek, Nobelli, Nobel’siz fizikçiler, kimyacılar. İçlerinden biri mahcup fısıldadı, “Enerji eşittir kütle ile ışık hızının karesinin çarpımıdır.” Bir dalgalanma oldu. Diğerleri, 30-40 kişi sağdan baktılar, soldan baktılar, o zamanlar bilgisayar olmadığı ve ispat için de zaten bilgisayara değil beyine ihtiyaç olduğundan ellerinde kağıt kalemle karalanmış formülleriyle birbirlerine baktılar. İçlerinden en tecrübelisi “Doğru gibi” dedi. Diğer bazıları “Öyle değil” i ispatı denediler, olmadı. Sonuç hep e=mc2 çıkıyordu. Sonra ön sıradakiler sandalyelere oturdu, diğerleri arkaya dizildi, televizyonsuz, internetsiz dünyada herkesin gözünün içerisine baka baka hepsi bir ağızdan “Doğru” dediler, e=mc2.
Hiç biri, “Ulan şimdi e=mc2 deyip birilerini kızdırmayalım.”, “Ya Hitler kızarsa, diğer diktatörler, devletliler, krallar kıpırdanırsa, kutsal kitabın ilgili babını eline alan softa bizi çarmıha gererse, acaba en tepedeki de bizim gibi mi düşünüyor, düşünmüyorsa ya vekil, bakan filan olamazsam?” diye düşünmeden kağıdın altına bastılar imzayı; e=mc2.
Dönemin tehlikeli adamları (O dönemde sayıları bugünden daha çoktu), parmaklarını sallayarak, “e=mc2 ülkemiz için beka sorunudur. Bu formül hangi gizli emellere, hangi hain planlara hizmet etmektedir. Bu 30-40 kendini bilmez derhal görevden alınmalıdır. Bizim için en doğru olan enerji eşittir kütle gazın hacmiyle buharlı tren hızının küp kökünün çarpımıdır” diye alın damarını çatlata çatlata bağırmadı. İçinden geçirse bile dilini cebine soktu. Yıllar sonra atom bombası patlayıp, milyondan fazla kişiyi sakat bırakıp, çoğunu öldürünce, “Vaaaayy, demek ki doğruymuş, e=mc2 imiş lan.” dediler birbirlerine bakamadan.
Yıl, 21 inci yüzyılın ilk yarısının ilk yarısı. Sayısı bilmem kaç Hukuk Fakültesi mezunu. İçlerinde “Online öğretimle” hukukçu(?) olmuş olanlar da olabilir, koca koca cüppelerini giyip, geniş kollarını sıvadıktan sonra önce birbirlerine, sonra cüppelerine baktılar. Ortalıkta başka kimse yoktu. Hepsi Anayasa’nın 14. maddesini aynı anda okudu. Sonra tekrar birbirlerine baktılar. Sonra pencereden dışarılarda bir yerlere baktılar. Aynı 3 satırı aynı salonda okuyan aynı öğretimi görmüş(?) aynı cüppeli insanlardan biri “Olmaz” dedi, diğeri “Olur” dedi. En uzun, en kısa, en kilolu, en zayıf olanlardan siyah gözlü olanları, “Hem olabilir hem olamaz” dedi. Bir diğeri “Olursa halimiz ne olur?” diye bakışlarını yere indirirken, kahve rengi gözlüler “En iyisi olmasın, ağzımızın tadı bozulmasın” dedi. Sonra bir cesaret geldi. Bilmem akıllarına e=mc2 mi geldi ama “Olur” dediler.
Sonra başka hukuk fakültesi okumuş başka birileri “Olur” diyen okuldaşlarına, artık fakültede ne okudularsa, ders notlarına filan bakmadan hep birlikte 153. maddeyi okudular. Hepsi aynı satırı okurken hepsinin farklı şeyler anlamasına rektör olan hariç diğer fizikçiler bir anlam veremedi. İçlerinden birileri, “Bu işin sonrası da var. Beka, ikbal, vesayet, siyaset.” filan diye içinden konuştu. Sonra “Olmaz” dediler.
Olur da deseler, olmaz da deseler “e=mc2”ydi ve doğruluğunu ispatladı.
- Benim adamımdan hoca 02 Ocak 2025 04:35
- Ne çabuk unutuyoruz 26 Aralık 2024 06:30
- Yeter ulan 19 Aralık 2024 04:45
- Esaaad 12 Aralık 2024 05:18
- Zekai Çıngıllıoğlu 05 Aralık 2024 04:49
- Niye dövüyoruz? 28 Kasım 2024 04:37
- Kanal İstanbul 21 Kasım 2024 04:54
- Ormanlarımız için direneceğiz 14 Kasım 2024 04:31
- Zııt Erenköy 07 Kasım 2024 04:22
- BARIŞ 31 Ekim 2024 04:21
- Bölünmez bütün 24 Ekim 2024 04:41
- Martı başı 1 buçuk 17 Ekim 2024 04:28