Erdoğan'ın zor ziyareti ya da Almanya'nın "en zor misafiri"
Fotoğraf: TCCB
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beş yıllık bir aradan sonra bugün bir kez daha resmi olarak Almanya’yı ziyaret ediyor. Erdoğan, 2003’te başbakanlık koltuğuna oturduğundan bu yana toplam 20 kez Almanya’yı ziyaret etmiş.
20 yıl içindeki 20 ziyaretin bir kısmını uluslararası toplantılar, açılışlar ve diğer toplantılar oluştururken bir kısmını da resmi ziyaretler oluşturdu. 20 yıl içinde Erdoğan Eski Başbakanlar Gerhard Schröder ve Angela Merkel’den sonra ilk kez Berlin’de 2021’den bu yana başbakanlık koltuğunda oturan Olaf Scholz ile bir araya gelecek.
Üç Alman başbakanı arasında Erdoğan’ın en fazla sosyal demokrat Gerhard Schröder ile anlaştığı söylenebilir. Hatta nisan 2009’da Hannover’de Schröder’in doğum günü partisine de icap etti. “Dostum” dediği Schröder, Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakerelerinin başlamasında Erdoğan’a epey yardımcı olmuştu. Kurdukları “yakın” ilişki Schröder’in 2005’te erken seçimleri kaybedip, yerini Angela Merkel’e bırakmasından sonra da devam etti. İkisinin yakınlaşmasında Putin’in “ortak dostları” olmasının bir rolü var.
2005’ten 2021’e kadar 16 yıl boyunca başbakanlık koltuğuna oturan Merkel’in Erdoğan ile ilişkisi hem inişli çıkışlı oldu. Hem kırmızı çizgiler çizebilen hem de devletler arası çıkarlar gereği esnemeyi bilen Merkel, Gezi protestoları ve Gazeteci Deniz Yücel’in tutuklandığı dönemde Erdoğan’a sert yüzünü gösterdi. Erdoğan da gerekli durumlarda hep virajı almayı bildi. Kimi zaman da Merkel’i “Nazi” ilan etmeye kadar işi vardırdı.
Her virajdan çıkışın da bir faturası oldu: “Ajan terörist” ilan ettiği ve “Ben bu makamda kaldıkça dışarı çıkamaz” dediği Deniz Yücel’i mahkeme huzuruna çıkarmadan serbest bırakma, AB ile mülteciler anlaşması... bunlardan sadece ikisi.
Schröder ve Merkel döneminde bir denge üzerinden Erdoğan ile sürdürülen ilişkilerin, Scholz döneminde de aynı şekilde sürüp sürmeyeceğine dair kesin bir şey söylemek zor. Zira, dünya pek çok açıdan bir değişim içerisinde. Özellikle de Alman dış politikası...
Örneğin, Schröder ve Merkel döneminde Rusya’yla sürdürülen iyi ilişkiler Scholz döneminde, Ukrayna savaşının etkisiyle, önemli ölçüde değişti. Scholz ve koalisyon ortakları Yeşiller ve FDP’den şahin siyasetçiler pek çok açıdan Alman dış politikasını radikal bir şekilde hem militaristleştirdiler hem de ABD eksenine yaklaştırdılar.
Buna, 7 Ekim’den bu yana İsrail de eklendi. Her ağzını açan, İsrail’in güvenliği ve varlığının Alman dış politikasının öncelliği olduğunu söylüyor. İçeride buna itiraz edenler “antisemitizm” adına kriminalize edilerek, köşeye sıkıştırılmaya çalışıldı.
Erdoğan’ın ziyareti, dışarıdan gelen itiraza nasıl davranılacağı konusunda bir turnusol kağıdı olma özelliği taşıyor. Bilindiği gibi Erdoğan, Almanya’nın terör örgütü ilan ettiği Hamas’ı “kurtuluş örgütü”, İsrail’i de “terör devleti” olarak tanımlamıştı. Bu sözlerini ziyarete iki gün kala partisinin Meclis grubu toplantısında bir kez daha tekrarladı.
Scholz, bugüne kadar misafirinin İsrail konusundaki açıklamalarına “absürt” (saçma) demekle yetindi. Bakalım bunu yüzüne de söyleyebilecek mi. Ziyaretin iptali için yapılan açıklamalara ise kulaklarını tıkadı. En son Almanya Yahudi Cemaati Başkanı Josef Schuster, “İsrail’in varlığını inkar eden, aktif olarak İsrail ile mücadele eden hiç kimse Alman siyasetinin partneri olmamalı” diyerek hükümete çağrıda bulundu.
Almanya ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin bu süreçten etkilenmemesini isteyenler ziyaretin iptal edilmesi yerine Erdoğan’a net bir mesajın verilmesi çağrısında bulunuyorlar.
Kamuoyunun baskısı altındaki Scholz ya da Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Erdoğan’a beklenen mesajı vermesi ya da kırmızı çizgileri göstermesi durumunda nasıl bir tepkiyle karşılaşılacağı en büyük belirsizlik. Daha önce yaptığı çıkışlarla içeride, Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenliler arasında ve Arap dünyasında epey puan toplayan Erdoğan, muhtemel bir “uyarı” durumunda fırsatı kaçırmayabilir.
Denilebilir ki; Başbakan Scholz ne kadar duygularını göstermeyen, klasik Alman soğukkanlılığının bütün özelliklerine sahipse, Erdoğan tam tersine erken parlayan, duygularını kontrol edemeyen bir yapıya sahip. Duygulardan çok “reel politika” diye ifade edilen, ancak gerçekte ekonomik-siyasi çıkarların asıl belirleyici olduğu bu ziyarette taraflar birbirinin ayağına basmamaya özen gösterecekler.
Birisinin basması durumunda ise Türk-Alman ilişkileri siyasi açıdan yeniden bir türbülansa girebilir. Ancak ekonominin bundan etkilenme olasılığı düşük. Zira her iki ülkenin ticaret hacmi 50 milyar avroya yaklaştı. Geçen ay bir araya gelen ekonomi bakanları ticaret hacmini artırmaya kararlı olduklarını ifade ettiler ve yeni anlaşmaların altına imza attılar.
Alman sermayesi ekonomik yatırımlar, sığınmacılar, Ortadoğu’daki hesaplar nedeniyle Türkiye’ye ihtiyaç duyarken, Türk sermayesi Avrupa’dan gelecek para, AB müzakerelerinde ilerleme konusunda Almanya’ya ihtiyaç duyuyor. Bu nedenlerden ötürü görüşmelerde ekonomik ve siyasi çıkarların zarar görmemesi için oldukça hassas davranacaklar.
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19