30 Kasım 2023 11:44

Türk-İş Genel Kurulu

Harb-İş'in mitinginde ellerinde pankart tutan işçiler

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

Paylaş

1952 yılında Türkiye’nin ilk işçi konfederasyonu olarak kurulan Türk-İş’in 24. Olağan Genel Kurulu başladı. Sendikaların ve sendikal hareketin içinde bulunduğu durumun somut yansıması olarak Türk-İş Genel Kurulu, sessiz sedasız bir şekilde, sadece takvimde sırası geldiği için yapılıyor.

Türkiye’nin ilk işçi konfederasyonu olan Türk-İş, uzun bir sürecin ve karmaşık ilişkilerin etkisiyle kuruldu. Türk-İş’in sendikal çizgisinin oluşmasında, Amerikan sendikacılığını tanımlayan ‘ücret ve meslek sendikacılığı’ fikri belirleyiciydi. Uzun yıllar Türk İş’e asıl rengini veren işçi hakları değil, ‘milliyetçilik’ ve ‘anti-komünizm’ yaklaşımı oldu. Bu anlamda Türkiye’nin ilk işçi konfederasyonu yıllarca işçilerin hak ve çıkarlarını kazanmak ve korumak için mücadele eden bir işçi örgütü gibi değil, devletin işçiler içindeki ‘temsilcisi’ ya da ‘uzantısı’ işlevi gördü.

Türk-İş’in hükümetler karşısındaki tutumu, genellikle iktidar partilerine yakın, en azından onlara paralel tutumlar almasını beraberinde getirdi. Bu nedenle tarihi boyunca genellikle işçileri temsil eden bir sınıf örgütü olarak hareket etmek yerine, dönem dönem işçi sınıfının çıkarlarıyla taban tabana zıt tutum ve davranışlar içine girdi. Kamuda örgütlü olmasının da etkisiyle, üyeleri arasında resmi ideolojinin temsilcisi olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmedi.

Türk-İş’in hükümetlerle girdiği içli dışlı ilişkiler 1980 darbesi sonrasında daha da yoğunlaştı. Darbe sonrası kurulan hükümete bakan bile vermekten geri durmadı. Bu duruma ilk güçlü itiraz 1980’li yılların ortalarından itibaren gelmeye başladı. Önce 1989 Bahar Eylemleri ile başlayan uyanış, dönemin Türk-İş bürokrasisini kitlesel eylem kararları almaya zorladı ve sonrasında bağlı sendikaların yarısından fazlasında yönetim değişiklikleri yaşandı. Daha sonra özellikle 1994–1996 yılları arasında yapılan kitlesel eylemler, tabanın ve illerde kurulan şubeler platformlarının, işçilerin hükümetle sık sık karşı karşıya gelmesini sağladı. Türk-İş üyesi işçiler, üst yönetimi de zorlayarak yaptıkları eylemlerle, hükümetlere pek çok konuda geri adım attırdılar.

Türk-İş’in benimsediği ve sendikal hareketi içinde hala belirgin olan ‘partiler üstü’ politika anlayışı işçi sınıfının değil, dolaylı yollardan da olsa, onun tam karşıtı olan sermayenin çıkarlarını savunmanın göstergesi olmayı sürdürüyor. Sırf bu yaklaşım nedeniyle, Türkiye’de sendikal hareketin tarihi, aynı zamanda örgütlü işçilerin kendi sınıf siyasetinden uzak tutulmasının, işçi sınıfının sermayeden, devletten ve sermaye partilerinden bağımsız olarak örgütlenmesini büyük ölçüde engellemeye devam ediyor.

Türk-İş ile birlikte anılan, fakat çok sayıda sendika ve konfederasyon tarafından değişik biçim ve uygulamalarla benimsenen ‘partiler üstü’ politikanın bugüne kadar oluşturduğu pratiğin sendikaları ne hale getirdiği ortada. İşçi sınıfının çıkarları için mücadele etmek yerine, tüm çerçevesini sermayenin çizdiği ‘sosyal diyalog’, ‘yönetişim’ vb adlar altında gerçekleştirilen ‘işbirliği’ biçimlerinin zaman içinde sendikaları zararsız birer sivil toplum örgütü haline getirmeyi hedeflediği çok açık. 

Yaşanan tüm olumsuzluklara karşın gerek Türk-İş, gerekse sendikal hareket için elbette bir çıkış var. Mevcut durumdan çıkmak için sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin ısrarla sürdürülmesi ve işçilerin iradesinin mücadeleye yansıtıldığı mücadeleci sendikacılık anlayışının güçlendirilmesi gerekiyor.

Hükümet, 2024 yerel seçimleri sonrasında kıdem tazminatının fona devredilmesi başta olmak üzere, işçi haklarına yönelik yeni saldırı hazırlıkları yapıyor. Türk-İş bugüne kadar sürdürdüğü uzlaşmacı çizgisini devam ettirecekse genel kurulda bir kez daha ‘kıdem tazminatının kaldırılması genel grev nedenidir’ kararı alsa bile, o kararı uygulayacak irade ve kararlılığı ne kadar gösterecek göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa