04 Aralık 2023 04:40

Göçmen mahallelerinde yaşam, manipülasyon ve gerçekler

tellerin arkasından bakan insanlar

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

İsveç ya da Norveç’i bir yıl idare edecek gündemlerin bir haftada yaşanıp tüketildiği bir ülke olduğumuz için, çok önemli toplumsal gündemler sansasyonel gündemlerin gürültüsü altında görünmez hale gelebiliyor. Geçtiğimiz hafta kamuoyu ile paylaşılan ve parmakla sayılacak kadar basın kurumunun takip ettiği ‘Göçmen Mahallelerinde Yaşam: Türkiye’de 2010 Sonrası Göçler Ve Göçmenlerin Toplumsal Katılımı’ başlıklı, kapsamlı saha çalışmasıyla desteklenen araştırma bunlardan biriydi.

Son seçimlerde gizli protokollerin bile konusu olan göçmen meselesi, Suriye savaşı ile birlikte artık Türkiye’de sloganlarla değil soğukkanlı biçimde üzerinde düşünülüp konuşulması gereken bir gündem durumunda. Prof. Dr. Deniz Yükseker, Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, Dr. Uğur Tekin ve Dr. Esra Kaya Erdoğan, 289 sayfalık bir rapor haline getirdikleri çalışmalarındaki titiz emekle teşekkürü hak ediyorlar.

Rapor, şu cümleyle başlıyor: “Paralellikler hayli çarpıcı: Almanya’daki Hessen eyaletinin bu çalışmaya ilham kaynağı oluşturan son entegrasyon araştırmasına göre, Almanya’daki göçmenler ve mülteciler açısından en çok sıkıntı yaratan konular, istihdam, eğitim, barınma ve ayrımcılık olarak sıralanıyor. İlerleyen sayfalarda göreceğiniz üzere, yapısal olarak Türkiye’de de tablo oldukça benzer.” (s.17)

Dünyanın düne kadar ‘gelişmiş demokrasileri’ olarak anılan pek çok ülkesinde ekonomik sıkışmışlık ortamında yabancı düşmanlığının sağın yelkenini doldurduğunu gösteren gelişmeler yaşıyoruz.

Dünyanın sokaklarında ve tek tek hanelerde herkesin gündemi haline gelen bu meselede sosyoloji çok hayati bir yerde duruyor. Anlamlı bir çözümü inşa edebilecek politikalara sahip olabilmek ve savunduğumuz politikalara derinlik kazandırabilmek için sosyolojik saha çalışmalarına ve bu araştırmalarla desteklenen önerilere çok ihtiyaç var.

Araştırmadan notlarla devam edelim. 2022 yılında karma yöntemle gerçekleştirilen araştırma 2010 yılından sonraki göçmenleri kapsıyor. Araştırmanın göçmen nüfusun yoğunlukta yaşadığı kentlerdeki emekçi mahallelerinde hem göçmen hem de yerli nüfusla yapılan anket çalışmalarıyla desteklenmiş olması ayrıca önemli.

Araştırmanın hane halkı gelirine dair bölümünde şöyle deniliyor: “Bu soruyu yanıtlayan katılımcıların verdikleri bilgilere göreyse, bütün göçmenlerin ezici çoğunluğunun gelirlerinin 6.000 TL altında olduğu, Türkiyelilerin ise üçte birinin bu gelir grubunda yer aldığı görülmektedir. Suriyelilerin %85,5’inin hane halkı geliri 6.000 TL’nin altındadır.” (s.63)

İlerleyen sayfalarda bir başka önemli bölüm şöyle: “’Türkiye’de yaşamaktan ne kadar memnunsunuz?’ şeklindeki soruya cevaben, ‘Memnun değilim’ yanıtı veren en büyük grup, üçte biri aşan bir oranla, Türkiyeli katılımcılardır (%35,7). (…) Öte yandan Türkiye’de yaşamaktan ‘Memnun değilim’ veya ‘Ne memnunum ne memnun değilim’ diyen Türkiyeli katılımcıların oranının diğer gruplara göre daha yüksek olması (%58) da kayda değer bir veridir. Bu oranın yüksekliği, Türkiye’deki vatandaşların ülkedeki yaşamla ilgili karşılanmamış beklentilerine işaret ediyor olabilir.” (s.76)

Sonuç bölümünde bu araştırma, Türkiye’de işsizliğin ve enflasyonun arttığı bir dönemde gerçekleştirildiği ifade edilerek şöyle devam ediliyor: “Böyle bir ortamda nicel araştırmaya katılan yerliler ve göçmenlerin, gündelik yaşamda en çok zorluk yaşadıklarını beyan ettikleri alanların benzer olduğu görülmektedir. Türkiyeliler, Suriyeliler ve diğer göçmenlerin ‘çok zor ve zor olarak’ en fazla işaret ettikleri üç konu iş aramak, kiralık ev aramak ve resmî kurumlarda iş halletmektir. Her üç grup açısından da verilen yanıtların derinleşen ekonomik krizin baskısı altında beyan edildiği açıktır.

Artan göçmen karşıtı söylemleri, önyargıları ve ayrımcılığı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. (…) Önemli bir husus, ekonomik krizle yoksullaşan yerli nüfusun yaşadığı geçim zorluklarının ve sorunların müsebbibi olarak çoğu zaman göçmenleri ve mültecileri görebilmesidir.” (s.275)

Ekonomik sıkışmışlık koşulları, Türkiye’nin yerli nüfusundan emekçilerde başka ülkeye göç etme isteğinden, krizle yoksullaşmasının sonuçlarını göçmen ve mültecilere yüklemeye kadar uzanan düşünceleri besliyor. Ancak milliyetçiliğin ve sağ politikaların iktidar şansı olabileceğini savunan politika esnafı da bu kaygıların üzerinde tepinerek onları yeniden üretiyor.

Aslında yerli ve göçmen emekçiler aynı sistemin ve politikanın mağduru durumundalar. Dolayısıyla sınıf kardeşliğine dayalı bir siyasal kültür, doğru mecralarda çözüm aramanın anahtarı durumunda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa