Putin'in "sürpriz" ziyareti
Fotoğraf: Suudi Arabistan Kraliyet Divanı
Rusya Devlet Başkanı Putin, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı ve katliamlarının devam ettiği, İsrail-Filistin sorununun dünya gündeminin başlarında yer aldığı bir dönemde BAE ve S. Arabistan’a “sürpriz” olarak değerlendirilen bir ziyaret gerçekleştirdi. Putin’in füzelerle donatılmış savaş uçakları eşliğinde gerçekleştirdiği bu ziyaret, Ukrayna savaşının başlamasının ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) Ukrayna’da “savaş suçu işlendiği” iddiasıyla hakkında tutuklama kararı çıkarmasının ardından eski SSCB ülkeleri ya da Rusya’nın yakın müttefikleri Çin ve İran dışında gerçekleştirdiği ilk yurt dışı ziyaret olarak dikkat çekiyor. Hatırlanırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz ağustos ayında Putin’in Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıklamış ancak bu ziyaret gerçekleşmeyince eylül ayında kendisi Rusya’ya gitmişti.
Putin’in BAE ve S. Arabistan ziyaretine savaş uçaklarının eşlik etmesi, ‘güvenlik’ konusunda duyulan derin kaygıları işaret etse de buna rağmen ziyaretin gerçekleşmesi, Putin’in bu ziyarete verdiği önemi gösteriyor. Putin’in bu ziyarete neden önem verdiğini anlamak için yakın dönemdeki gelişmelere ve bu gelişmeler içinde Ortadoğu’nun kazandığı özel konuma dönüp bakmak gerekiyor.
Rusya’nın şubat 2022’de başlattığı Ukrayna savaşı, emperyalistler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesini görünür kılıp bu mücadelenin giderek sertleşeceği bir döneme girildiğini haber vermekle kalmadı. Bu savaş aynı zamanda Balkanlardan Asya Pasifik’e, Karadeniz ve Kafkasya’dan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e kadar bu paylaşım mücadelesinin devam ettiği bütün alanların bir zincirin halkaları gibi birbirlerine nasıl bağlı olduklarını da gösterdi.
Ukrayna savaşının ardından ABD ve AB, Rusya’ya yönelik yaptırım ve ambargo kararları almış; ihracat gelirlerinin yarısından fazlasını enerjiden (doğal gaz ve petrol) elde eden Rusya’ya yönelik bu kararların etkisi bakımından dünya enerji piyasasının nasıl bir seyir izleyeceği önem kazanmıştı. Bu nedenle gözler Ortadoğu’ya ve S. Arabistan’ın başını çektiği Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütüne (OPEC) çevrilmişti. ABD’nin petrol üretiminin arttırılması konusunda baskı uyguladığı OPEC ülkelerinin geçtiğimiz yılın ekim ayında Rusya’nın başını çektiği OPEC+ ülkeleriyle Viyana’da gerçekleştirdiği toplantıdan petrol üretiminin 2 milyon varil düşürülmesi kararı çıkmış ve bu karar ABD-S. Arabistan ilişkilerinde gerilime yol açmıştı.
Bu kararın ardından yanıtı en çok aranan sorulardan biri de S. Arabistan, BAE gibi bölgede ABD emperyalizmi ile derin bağımlılık ilişkileriyle tanınan rejimlerin her bakımdan Rusya’nın elini güçlendiren bu adımı nasıl attıkları olmuştu. Ancak bu ülkeler bu dönemde sadece Rusya ile değil, ABD’nin asıl tehdit olarak gördüğü Asya Pasifik’teki büyük rakibi Çin ile de ilişkilerini önemli oranda geliştirmişlerdi.
Çünkü emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinin sertleşmesinin yarattığı yeni dengeler, tıpkı Erdoğan iktidarı gibi emperyalistlerle bağımlılık ilişkileri içinde bulunan bölgesel güçlere de belli oranlarda hareket alanı sağlıyor. Üstelik dünya enerji piyasasındaki önemli konumları, kendilerine belli bir hareket alanı yaratma, bu çelişkileri kendi burjuvazilerinin çıkarları için kullanma konusunda S. Arabistan, BAE gibi rejimlerin elini Erdoğan iktidarından daha fazla güçlendiriyor. Dolayısıyla bu yeni dengeler anlaşılmadan S. Arabistan ve BAE’nin Libya savaşında nasıl Rusya ile aynı tarafta yer aldığı ya da İran ve S. Arabistan’ın Çin’in ara buluculuğunda nasıl anlaşma imzaladıkları da açıklanamaz.
Bu gelişmelere elbette Suriye’nin Arap Birliğine dönüşünü de eklemek gerekiyor.
Rusya büyük bir ekonomik yaptırım ve ambargo ile karşı karşıya olmasına rağmen BAE ve S. Arabistan ile ticari ilişkileri hızla gelişmeye (BAE ile yüzde 67,7 ve S. Arabistan ile de geçen yılın ilk 7 ayına göre yüzde 20 artış) devam ediyor. Bunlarla birlikte OPEC’in 2024 petrol politikası konusunda S. Arabistan’ın ek 1 milyon varillik kesinti istediği yönünde açıklamalar yapılıyor.
Öte yandan Gazze’de 7 Ekim’den bu yana yaşananlar ve İsrail-Filistin sorununun dünya gündemine girmesi de Rusya’nın bölge politikası bakımından yeni manevra alanları yaratıyor. Çünkü İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığı sadece dikkatlerin Rusya için fazlasıyla yıpratıcı hale gelen Ukrayna savaşından bölgeye çevrilmesini sağlamakla kalmadı, aynı zamanda ABD’nin bölge politikasında da yeni sorunlara yol açtı. Her şeyden önce İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve işgal politikası, ABD’nin İbrahim/Abraham anlaşmaları üzerinden İsrail ve BAE, S. Arabistan gibi iş birlikçi Arap rejimleri arasında geliştirmeye çalıştığı iş birliğinin geleceği bakımından ciddi riskler oluşturuyor.
İsrail’in son iki ayda Gazze’ye yönelik saldırılarında çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yaşamını yitiren sivillerin Ukrayna savaşında yaşamını yitiren sivillerin sayısını çoktan aşması, İsrail’in bu saldırganlığına arka çıkan ABD ve AB’li emperyalistlerin ikiyüzlü politikasının teşhir olmasına ve dünyanın dört bir tarafında protesto edilmesine yol açtı. Buna karşı en başından Gazze’de ateşkesin sağlanması çağrısını yapması ve İsrail-Filistin sorununun 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla çözülmesini savunması, bölge politikası bakımından Rusya’nın elini güçlendiriyor.
Bütün bu gelişmeler üzerinden BAE Devlet Başkanı El Nahyan ile S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la görüşmelerinden çıkan olumlu mesajlara bakınca, Putin’in bu ziyaretinin ABD’nin bölgede yaşadığı sıkışmışlığı fırsata çevirme hamlesi olarak değerlendirebiliriz.
Ancak Rusya’nın bu hamlesinden ya da bölgedeki iş birlikçi rejimlerin kendi çıkarları temelinde yeni ilişkiler geliştirmeye çalışmalarından bölge halklarının lehine sonuçlar da beklememek gerekiyor. Çünkü Ortadoğu’nun son yüz yıllık tarihi, emperyalistler ve iş birlikçi gericilikler arasındaki paylaşım mücadelesinin yeni gerilim ve savaşlardan başka bir şey getirmediğini gösteriyor. Dolayısıyla bölge halkları için emperyalistlerin bölgedeki varlığının son bulması ve iş birlikçi gericiliklere karşı demokratik-barışçıl bir geleceğin kurulması için mücadele ve dayanışmayı büyütmek dışında bir çıkış yolu da bulunmuyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34