09 Aralık 2023 04:10

Satrancı bırak tavlaya bak

Fotoğraf: Flickr

Paylaş

Sorun, ülkemizde satrancın yüksek zeka gerektirdiği yanılgısı nedeniyle birçok insanın bu oyunu karmaşık ve zor olarak algılamasıdır. Aynı zamanda, satranç yarışmalarının genellikle toplumda sıkıcı bir etkinlik olarak nitelendirilmesi, sporun popülerleşmesini engelleyen faktörlerden biridir. Dahası, zekâlarının sorgulanacağı endişesiyle satranç oynayanlara yaklaşmaktan kaçınan insan sayısı, şaşırtıcı bir şekilde yüksektir.

Satrancın popüler bir spor olmasının önündeki engelleri kaldırabilmek için, yöneticilerin öncelikle bu yanılgının farkına varmaları ve bu konuyu ciddi bir şekilde ele almaları gerekmektedir. Özellikle Batı’nın akılcılığına sırt çevirip, kaderci Ortadoğu’ya yönelen ülkelerde, bilimsel temelli bir sporun yöneticilerinin toplumun aydınlanması ve gelişmesine katkıda bulunma sorumluluğu büyüktür. Ancak bu sorumluluğu taşıyan yöneticilerin, kendi çıkarlarından öteye geçen bir satranç sevgisiyle donatılmış olmaları gerekmektedir.

Muhtemelen birçoğunuz, bu hafta gerçekleşmekte olan Türkiye Satranç Şampiyonası’ndan bile haberdar değilsiniz. Bir satrançsever olarak benim dahi ilgi çekici bulmadığım bir organizasyonun, adeta kağıt üstünde bir formalite olarak gerçekleştirildiğini görmek üzücü. Heyecansız, donuk ve katılımcılar dışında neredeyse hiç kimsenin umursamadığı bir Türkiye Şampiyonası düzenleniyor. Bir büyük usta, bir uluslararası usta, altı FIDE ustası, iki ünvanı olmayan sporcu... Toplam on kişilik bir tiyatro. Kimin şampiyon olacağını bildiğiniz bir turnuva. Oysa Türkiye’nin 12 büyük ustası, 26 uluslararası ustası ve toplam 193 ünvanlı sporcusu var. Peki, neden kimse Türkiye Şampiyonası’na katılmıyor?

İlk olarak, ödüllerin düşük olması temel bir sebep. On kişilik turnuvada son beş sıraya beşer bin TL ödül veriliyor. Birinci 100 bin TL alırken, yaklaşık olarak aynı performansı gösterebilecek olan ikinci sporcu 50 bin TL alacak. Ödüllerin dağıtımındaki bu adaletsizlik, yöneticilerin sporu ve etiği de ne kadar anladıklarının bir göstergesi niteliğinde. Ödüller şu şekilde: (1.) 100 bin, (2.) 50 bin, (3.) 25 bin, (4.) 15 bin, (5.) 10 bin, (6.) 5 bin, (7.) 5 bin, (8.) 5 bin, (9.) 5 bin, (10.) 5 bin TL. Oysa basit matematik ve biraz vicdanla ödüller şöyle düzenlenebilirdi. (1.) 60 bin, (2.) 50 bin, (3.) 40 bin, (4.) 20 bin, (5.) 15 bin, (6.) 12 bin, (7.) 10 bin, (8.) 7 bin, (9.) 6 bin, (10.) 5 bin TL. Ne tuhaf değil mi, adaletli bir dağılım yapılınca verilen miktarların ne kadar düşük olduğu daha da belirgin hale geliyor.

Şimdi sıkı durun. Spor olarak kabul edilmeyen tavlanın temsilcisi olan Türkiye Tavla Birliğinin düzenlediği 2023 Tavla Şampiyonası’nda verilecek toplam ödül “285 bin TL” iken yüz binlerce lisanslı sporcusu olan ve ayrıca devlet destekli milyonlarca TL bütçesi bulunan Türkiye Satranç Federasyonunun Türkiye Şampiyonası için vereceği toplam ödül ise “225 bin TL”. İşte ülkemizin satranç gerçeğinin en kısa özeti.

Sporcuların Türkiye Şampiyonası’na ilgi göstermemesinin ikinci sebebi, Türkiye Şampiyonası ile milli takıma seçilme arasındaki bağın kopartılmış olması. Yani Türkiye şampiyonu olsanız bile milli takıma seçilemiyorsunuz. Çünkü milli takım seçme kriteri diye yazılı bir şey yok, olmasını da istemiyorlar zaten. Başkan Gülkız Tulay’a olur da muhalefet ederseniz dünya şampiyonu da olsanız bile milli takıma giremezsiniz, emin olun. Kısacası, hacı baba tekkesi gibi yönetiliyor federasyon, kurumsallık falan hak getire. Bu durum, sporcuların turnuvaya katılmasının önündeki diğer engel olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye şampiyonu olsa bile milli takıma giremeyeceğini bilen sporcuyu motive edemezsiniz ve motivasyonu olmayan sporcunun başarılı olmasını da bekleyemezsiniz. Oysa Türkiye Satranç Şampiyonası, tüm ünvanlı sporculara açık, tatmin edici ödüllerin verildiği ve final sıralaması ile milli takımın belirleneceği bir turnuva olabilirdi.

Satranç federasyonunun yönetim tarzı ve spor etkinliklerinin düzenleme biçimleri satrancın popülerleşmesi açısından son derece önemlidir. Kurumsal eksiklikler ve belirsizlikler, sporcuların başarılarına ulaşma yolundaki motivasyonlarını etkilediği gibi, satranç topluluğunu da derinden etkileyen olumsuz bir algı oluşmasına neden olmakta. Değişimin gerçekleşmesi için zar atmak yerine hayatı hamle hamle analiz edebildiğimizde bu zorlukların üstesinden gelebilir, satrancı Türkiye’de daha geniş kitlelere ulaştırarak spor kültürümüzün önemli bir parçası haline getirebiliriz. O günleri görmek umuduyla…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa