Hiçbir şeyin biraz fazlası: Asgari ücret
Fotoğraf: Evrensel
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ilk toplantısını 11 Aralık Pazartesi günü yapacak. Çarşamba günü toplanan kabine asgari ücret konusunu ele aldı. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan son iki seneden farklı olarak önümüzdeki yıl asgari ücrete tek zam yapılacağı mesajını önceden vermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan kabine toplantısından sonraki sözleriyle her yıl tutturduğu hakem söylemini yineledi: “İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi de yormayacak ve istihdama zarar vermeyecek bir asgari ücret seviyesi hedefiyle bu süreç yönetilecek.”
Her yıl olduğu gibi bu yıl da rakamlara odaklı ve ricacı bir dille sürdürülen asgari ücret tartışmaları gündemi kaplamış durumda. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay CHP heyetinin Türk-İş’e yaptığı ziyarette “Bizi ilk defa komisyonda dört asgari ücretli işçi temsil edecek” haberini verdikten sonra, “Enflasyonu durdursunlar; ete, süte, kiraya zam gelmesin” sözleriyle pazarlık stratejisi hakkında fikir verdi. Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, “Yüksek enflasyon ve refah payı, milli gelirden kaybettiklerimizin ilave edildiği büyüme hızının da yansıtıldığı dört kişilik bir işçi ailesinin asgari ihtiyaçlarını sağlayacak bir asgari ücret bizim için yeterli” dedi.
* * *
Kapitalist sistemde ‘asgari ücret’, yasal olarak işçiye ödenebilecek en düşük ücret seviyesini gösteriyor. Çalışma süresiyle yakından ilgisi olan asgari ücret, ülkeden ülkeye değişen yöntemlerle, işçinin ve ailesinin temel gereksinimleri üzerinden hesaplanıyor. Engels ise asgari ücreti, “Hiçbir şeyin biraz fazlası demek olan bu küçük şey, asgari ücrettir” cümlesiyle tanımlıyor.
Asgari ücret ekonomik olduğu kadar siyasal boyutları da olan bir kavram. Dünya genelinde asgari ücret tartışmalarına zemin oluşturacak verinin kıtlığı ve bu nedenle yoruma açık oluşu, bu tartışmayı siyasal manipülasyonun hedefi haline getiriyor. Siyasal mücadele bir yandan asgari ücretin saptanma yöntemini belirlemek için verilirken, diğer yandan kararın veriliş aşamasında, teşhirden göz bağına uzanan yelpazede tartışma zemininin şekillenmesinde kritik rol oynuyor.
Harold Laswell, aynı zamanda 1936 tarihli kitabının başlığını da oluşturan bir cümle ile siyaseti “Kimin, neyi, ne zaman ve nasıl elde edeceği”ni şekillendiren bir faaliyet olarak tanımlamıştı. Siyaset biliminin bir diğer kurucusu David Easton bu tanıma “otorite” kavramını ekleyerek tanımı sınırlandırırken, asgari ücretin saptanmasını da içerecek bir biçimde, bölüşüm sürecinde siyasetin rolünü görünür kılıyor: “Siyaset, bir toplumda meşru otoriteye dayanmak suretiyle yapılan varlık ve değer dağıtma faaliyetidir.”
* * *
Türkiye’de asgari ücret düzeyi her yılın aralık ayında bir önceki ayın enflasyon oranı üzerinden saptanıyor. Asgari ücret artışını işçi, patron ve hükümet temsilcilerinden oluşan iktidar kontrolündeki bir tespit komisyonu belirliyor. DİSK-AR tarafından 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre komisyonun aldığı kararların ezici çoğunluğunda patron ve devlet temsilcilerinin aynı yönde verdiği oylar belirleyici oluyor. Her türlü algı tekniği kullanılarak, kararın farklı kesimlerin sözünü söyleyebildiği bir masada, nesnel ölçütlere dayanarak ve sayısal veri esas alınarak verildiği izlenimi üretilmeye çalışılıyor. Ancak fiyat istikrarının dibe vurduğu, enflasyonun mutfakları kasıp kavurduğu, TÜİK’in itibarını yitirdiği bir dönemde adil bir asgari ücret artışı beklemek olanaklı görünmüyor.
Hatırlanacağı gibi, bir önceki yıl yapılan ve yapıldığı anda dolgun görünen zam birkaç ay içinde buharlaşmıştı. Buna rağmen her yıl tekrar edilen bir oyun bu yıl da oynanıyor ve sayıların havada uçuştuğu tuhaf tartışmalar yapılıyor. Yapılan hesaplamalarda insanca yaşamın olmazsa olmazı olan kitap, konser, tatil fiyatlarının adı yok. Zamlar yağmur gibi yağıp, etiket fiyatları her gün değişirken ücretin yılda bir kez artırılmasından bahsedilebiliyor.
Türkiye’de asgari ücretin onun icat edilme gerekçesi olan evrensel ilkelerle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Öncelikle akılda tutulması gereken, Türkiye’de asgari ücretin istisna değil, kural oluşu. Ülkede kayıtlı olarak çalışanların neredeyse yarısı asgari ücretin dayattığı açlık sınırında yaşıyor. Hal böyleyken, asgari ücret işçi ücretine bir alt sınır getirip güvence sağlamak yerine, ücretin baskılanması için bir üst sınır işlevi görüyor, ülkedeki ücretlerin genel seviyesini aşağıya çekiyor. Patronun ücretleri düşük tutarken elinde tuttuğu sopa oluyor, emekçinin yaşam standardının çerçevesini çiziyor. Bu nedenle asgari ücret başka ülkelerde olmadığı kadar ülkemizde gündeme oturuyor.
“Hiçbir şeyin biraz fazlası için” değil, “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre!” şiarıyla pazarlık masasına oturulan güne kadar asgari ücret tartışmaları iç karartmaya devam edecek gibi görünüyor.
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45