"Peki o zaman Hamas'ı neden kınamıyorsunuz?"
Fotoğraf: AA
“Peki o zaman PKK’yı neden kınamıyorsunuz?” Bu soruyla ilk olarak, ’93-’95 harbinin en karanlık günlerinde, üniversite duvarlarına katliamları kınayan afişler asarken muhatap olmuştum. Gençliğin verdiği saflıkla, gayet içten ve samimi bir cevap vermiştim bunu soran kişiye. O zamanlar anlamadığım, bunun bir “soru” olmadığıydı. Karşımdaki kişi, vereceğim cevabı merak etmiyordu. Bu soru kılığına bürünmüş itham, yargısız infazın sivil haliydi.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra, Batı’da (ve daha az olsa da, Türkiye’de) muhalifler üzerinde benzer bir terör estirildi, estiriliyor. İsrail’in milyonlarca insanı hedef alan kampanyasına karşı her ses çıkarana, Hamas sempatizanı muamelesi yapılıyor.
Bunun en karikatür örneklerinden biri, İngiliz “İşçi” Partisi milletvekili Margaret Hodge’ın Gazeteci Owen Jones’u bir televizyon yayınında azarlamasıydı. (İşçi Partisinin adına bakmayın. Taban olarak üst-orta sınıfın ağır yer tuttuğu, dümeniyse burjuvazinin elinde bir parti. İşçi-emekçi bir kanadı olsa da). Jones, daha yorumlarının en başında 7 Ekim saldırısını kınadı. Sonradan bu saldırının zeminini hazırlayan işgal rejimini eleştirdi. Böylesi bir “bağlamına oturtma,” tabii ki ana akımın gözünde suç. Milletvekili, yayının geri kalanı boyunca “Hamas’ı kınasana” diye gazetecinin sözünü kesip durdu. Jones’un, “Kınamıştım ya, yine kınıyorum” demesinin bir etkisi olmadı.
Aynı ritüel, iki ay boyunca, farklı kanallarda tekrarlandı. Örneğin geçtiğimiz pazar günü, ABD’deki ilerici Demokratların liderlerinden Jayapal, Hamas’ı defalarca kınamasına rağmen, CNN kendisine ısrarla, “Niye kınamıyorsun” sorusunu yöneltmeye devam etti.
Yani, “soru”yu soran en yetkili ağızların, onların arkasında duranların, ve de soruyu papağan gibi tekrarlayanların niyeti açık. Ezmek ve sindirmek.
Bu soruyu infaz niyetiyle soranlara verilecek, onların fikrini değiştirebilecek bir cevap yok. “Soru,” tahakkümün yanında yer almayanları bozguna uğratmaya, meşruiyetlerini yıpratmaya yönelik bir ritüel.
Sorunun cevabını samimi olarak merak edenler elbette var, bunlarla gündelik hayatımızda da karşılaşıyoruz. Onlara söylediklerim şunlar:
Birinci neden. Hamas beni temsil etmiyor. Benim adıma konuşmuyor. Benim vergilerimle ayakta durmuyor.
Benim Hamas’ı kınamamın bu yüzden yaptırıcı bir gücü yok. Ben Hamas’ın ne tabanı, ne de meşruiyet ve de gelir kaynağıyım.
Filisten’de ve diğer kolonilerde katliamları gerçekleştirilen devletler, silahlı kuvvetler ve bunların taraftarları ise senin, benim adıma konuşuyor. Bir dini ya da bir milleti değil, medeniyeti ve insani değerleri temsil ettiğini söylüyor. (Örnek: New York Times’ın, İsrail operasyonunun “İnsan hayatına değer veren bir toplumu savunmak için” yapıldığını vurgulayan ama İsrail’den kırımı bir parça daha dengeli yürütmesini rica eden 14 Ekim editoryal yazısı).
Üstelik, resmi katliam aygıtları, senin, benim vergilerimden besleniyor.
İkinci neden. İşgal altında yaşayan ben değilim. Evim, köylerim, (Kürdistan’ı işin içine katacak olursak) ormanlarım onlarca yıldır gözümün önünde yakılmıyor. Akrabalarım (öyle bir iki kere değil) sistematik olarak katledilmiyor. Bu yüzden, işgale karşı kullanılan taktikleri (Ya da bu taktiklere başvuran örgütü) ilk elden yargılamam etik bir duruş olmaz.
Bazı taktiklere karşı olabilirim, hatta bazılarını insanlığa karşı bir suç olarak bile algılayabilirim. Ama, direnişin organik parçası olup daha insani (ve de işe yarayan) taktikler sunmadan, bunları yaygınlaştırmadan, ya da direnişe önderlik edebilecek alternatif bir örgütün oluşmasına katkıda bulunmadan, oturduğum yerden ahkam kesmemin bir manası olmaz. Yaptırımı da olamaz zaten. Hamas’ın da, geriye kalan Filistinlilerin de benim “kınama”mı umursamayacağından emin olabilirsiniz.
Tüm bunlar Hamas’ı desteklediğim, hatta siyasi-ideolojik hattını görmezden geldiğim anlamına da gelmez. O hat, ayrıca tartışılır.
***
Kurduğum paralellik yanlış anlaşılmasın. PKK ile Hamas tamamen birbirine denk demiyorum elbette. Benzerlikleri, farklılıkları, başka bir yazının konusu. Bu yazı PKK ve Hamas hakkında değil. Onlar gerekçe gösterilerek, toplumsal muhalefetin susturulması hakkında.
Toplumsal muhalefetin kendisinin PKK, Hamas ve benzer örgütler hakkında sorunları yok mu? Elbet var. Eninde sonunda iğneyi devletlere ve medyaya batırırken, çuvaldızı kendimize saklamamız gerekiyor. Neden mi? Çünkü var olan dünyadan kat kat daha iyisini kurma iddiasında olan biziz. Dolayısıyla halihazırdaki hareketlerden ve örgütlerden çok daha niteliklilerini (Mesela antisemitizm şüphesine azıcık bile yer bırakmayacak donanımda kitlesel ve bölgesel kuruluşları) niye oluşturamadığımızı, çok daha fazla sayıda insanı bunlara niye katamadığımızı düşünmeye devam edeceğiz. Başka bir deyişle: Emeğin ve ezilen ulusların (sadece “direniş”ini demiyorum) “hegemonya”sını niye kuramadık, kuramıyoruz? Mesele bu.
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34
- Amerika, daha da sağa 20 Temmuz 2024 04:51
- Irkçılık, sembollerin dili ve masumiyet 06 Temmuz 2024 04:34
- Hindu sağı: Bir adım geri 22 Haziran 2024 04:20
- Amerikan öğrenci hareketi dönüm noktasında 08 Haziran 2024 04:59
- Aranjuez ve Deniz 25 Mayıs 2024 04:45