20 Aralık 2023 04:42

Adabımuaşeret dersleri

Lise öğrencileri

Fotoğraf: DHA

Paylaş

“Ulus hayal edilmiş bir siyasal topluluktur… Hayal edilmiştir, çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğer üyeleri tanımayacak, onlarla tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir şey işitmeyecektir ama yine de her birinin zihninde toplamlarının hayali yaşamaya devam eder” der Benedict Anderson Hayali Cemaatler. Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması kitabında. “Ulus, bir topluluk, bir cemaat olarak hayal edilir, çünkü her ulusta fiilen geçerli olan eşitsizlik ve sömürü ilişkileri ne olursa olsun, ulus daima derin ve yatay bir yoldaşlık olarak tasarlanır” diye de devam eder ilerleyen sayfalarda. Anderson’un kitaptaki temel derdi de buradan hareketle ifadesini bulur: Milyonlarca insanın milliyetçilik gibi sınırlı hayaller uğruna ölmeye razı olmalarını mümkün kılan, bu kadar devasa fedakarlıklara kaynaklık edebilmelerini sağlayan şey nedir?

1983 yılında yayımlanan bu önemli eserin sorduğu temel soru şüphesiz bugün de güncelliğini koruyor ve hatta günümüz dünyasının yakıcı sorunları arasında, diğer sorunları gizlercesine ön plana çıkmaya devam ediyor. Sömürünün, eşitsizliğin ve adaletsizliğin ayyuka çıktığı bir dönemde milliyetçiliklerin de yükselişe geçmesi bir tesadüf değil elbet. Dünya tarihi bunun bir tesadüf olmadığını defalarca gösterdi.

Evrensel gazetesinin geçtiğimiz pazartesi günkü manşeti, milliyetçiliğin bu kadar pompalandığı bir ortamda asıl meseleleri resmetmesi bakımından önemli ve bir o kadar da can yakıcıydı. “Ucuz ölüm, ucuz emek”. Hemen üzerinde ise içimi burkan başka bir haber vardı: “Hiç tatil yapmadım, hiç sinemaya gitmedim!” Bu başlık Tuzlalı genç işçilerin hayatının özeti olarak öne çıkarılmıştı. Sadece Tuzlalı genç işçilerin değil, bugün birçok işçinin, çalışanın, işsizin durumunu anlatan bir söz bu. Durum gerçekten çok vahim bir hal aldı. Böyle bir tablo karşısında sorunların üzerini örtmek için ya da hedef şaşırtmak için milliyetçilik birçok ülkede kışkırtılıyor. Yabancı düşmanlığı, göçmenleri işsizliğin ve düşük gelirlerin baş müsebbibi olarak hedef haline getirme, vatan, millet, Sakarya sloganları, biz ve onlar, üstün ırklar ayrımları pompalandıkça pompalanıyor. Bir lokma ekmek, azıcık huzur için yola çıkıp Akdeniz’e, Meriç’e gömülen binler, bunu görmeyen, pastasını/lokmasını paylaşmak istemeyen milyonlar.

Ulus-devletin inşasında, milli kimliğin oluşumunda ve bu tür milliyetçiliklerin yükselişinde ilkokuldan itibaren kurumsal eğitimin önemli bir rolü var. Nitekim Anderson da bu kitabında vatandaşlığın ve milli kimliğin üretildiği fabrikalar olarak ilkokullardan söz eder. AKP iktidarı uzunca bir süredir sadece ilkokullardan değil, ortaöğretim, lise ve hatta üniversitelerden hareketle kendisinin tanımlayıp içini yeniden doldurduğu milli kimliği inşa etmek için kolları sıvamış durumda. Yıllardır adım adım ilerleyen bir süreç bu. Son koyulan tuğla ise müfredata eklenen “adabımuaşeret” dersleri. Bu dersler çocuklar, gençler adap bilsin diye koyulmuyor şüphesiz. Amaç dindar ve milliyetçi bir neslin inşası için harç karmak. Dini ve milli kimliğe bağlılık ve sadakat sayesinde işsizlik, geleceksizlik, güvencesizlik, belirsizlik, açlık, sefalet gibi kendilerini bekleyen sorunları gençler görmesinler, görseler bile ses çıkaramasınlar, temel dert bu. Dünyaya mücadele eksenli bir perdeden değil, inanç perdesinden baksınlar diye. Bir de tabii asıl amaç, AKP’nin “yeni insanı” yaratma sürecini hızlandırması. AKP’nin “yeni insanı”, dinen makbul, muhafazakar, kutsal aile anlayışı ile yoğrulmuş, ulusuna sadakat bağıyla bağlı aziz vatandaşlıkla taçlandırılmış tek tip kişiler. Böyle olmayanların sistemde yeri yok ve zaten vatandaş bile değiller.

Ülkede adapla ilgili büyük bir sorun olduğu kesin kesin olmasına da o “adabımuaşeret” derslerini vermeye başka yerden başlamak gerek. Balık baştan kokmuş. Toplum sözleşmesi temelinden sarsılmış. Orası düzelirse toplum da zamanla düzelir nasıl olsa.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa