Akyıl'dan Özak'a sınıfa karşı sınıf
Fotoğraf: Evrensel
Urfa’da Özak Tekstil işçilerinin 27 Kasım’dan bu yana devam eden direnişleri, birçok bakımdan öğretici olmaya devam ediyor. İşçiler, bu eylemleri ile sadece çalışma koşulları ve ücretlerinden sendikal hak ve özgürlüklere kadar karşı karşıya kaldığı sorunları duyurmakla kalmadılar, emek ve sermaye güçleri arasındaki saflaşmayı da daha görünür kıldılar. Bir yanda bu haklı ve demokratik eylemlerinde devletin valisinden iktidar partisinin belediye başkanına, jandarma ve müftülükten sermaye medyasına kadar karşılarına dikilenler ve öte yandan işçilerin seslerini duyurmak için ülkenin dört bir yanında eylem yapan, uluslararası dayanışma mesajlarıyla onlara yalnız olmadıklarını gösteren emek ve demokrasi güçleri…
İşçilerin bir aya yaklaşan direnişi karşısında Ş. Urfa Valisi'nin ilk günden başlayarak takındığı yasakçı tutum ve jandarmanın işçilere karşı İsrail’in Gazze operasyonunu protesto eden Filistinlilere müdahalesini hatırlatan sertlikteki müdahaleleri, meselesinin sadece Özak patronlarından ibaret olmadığını açıkça gösteriyor. Çünkü Erdoğan iktidarı uzun bir zamandır bölgeyi Türkiye’nin Bangladeş’i, ucuz emek deposu haline getirmek istiyor ve bu temelde sermayeye özel teşvikler ve vergi muafiyetleri sunuyor. Dahası bölgedeki ucuz ve güvencesiz çalışma koşullarını batıdaki işçilerin ücret ve çalışma koşullarını geriye çekmek için bir baskı unsuru olarak da kullanmaya çalışıyor.
2000’li yılların başında Diyarbakır’da Akyıl Tekstil işçilerinin kısmi kazanımlarla sona eren 15 günlük direnişleri, bölgede işçilerin hak mücadelesinin önünde zorlu bir yol olduğunu göstermişti. Bugün Özak işçilerinin devam eden direnişi bu yürüyüşün/mücadelenin yeni bir etaba girdiğini, girmekte olduğunu haber veriyor.
Akyıl işçileri 2005’te maaşlarının ve fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi ve sigortalarının yatırılmaması nedeniyle OHAL baskısının fiilen devam ettiği koşullarda direnişe geçmişlerdi. Fabrika patronunun direnişe geçen işçileri tehdit etmek için yaptığı açıklama aslında bölgedeki işçilerin hangi koşullarda çalıştırıldıklarının da bir itirafı olarak da okunabilir: “Biz bölgemizin çocuklarının işsiz kalmaması için samimi duygularla bu işi yürütmeye çalışıyoruz. Kâr etmememize rağmen bölgemiz için fabrikayı açık tutuyoruz, fedakarlık yapıyoruz. Ancak işçilerin greviyle karşılaşıyoruz. Türkiye’de birçok fabrikada maaşlar düzenli ödenmiyor, ama kimse bizim işçimiz gibi grev yapmıyor. Bu durum böyle sürerse fabrikayı kapatmak zorunda kalacağız.”
O dönem Diyarbakır’ın Bağıvar beldesinde AKP’den Belediye Başkanlığı da yapan ve Türkmenistan’da da fabrika açan Akyıl patronunun söylediklerinin aynısını bugün Özak patronu BİRTEK-SEN’de örgütlenen işçilere söylüyor. Onlara sorarsanız kendileri işçilere “hayır” olsun diye fabrika açıyorlar. O yüzden işçiler de patronların bu “iyi niyet”ine karşılık düşük ücretlere, fazla mesaiye, mobbinge, iş birlikçi sendika dayatmasına sessiz kalmalılar!
Daha sonra İçişleri Bakanlığı yapan ve Erdoğan’a yakın isimlerinden biri olan Efkan Ala, o dönem Diyarbakır Valisi'ydi. Ala’nın Akyıl işçilerine söylediği “Hakkınızı yasal yollardan aramak istiyorsanız fabrikanıza dönün. Biz Akyıl patronuyla görüşeceğiz” sözleri Özak işçilerine de yabancı olmasa gerek! Tıpkı ağustos ayında Antep’te direnişe geçen Şireci Tekstil işçilerine AKP’li Belediye Başkanı Fatma Şahin’in “Ahmet Şireci sizin çocuklarınız okula gitsin diye okul yapan bir adam (…) Dedi ki, ‘Babamın adına en güzel camiyi yaptıracağım başkanım…’ Şireci dediğiniz adam bu.” sözleriyle işçilere karşı Şireci patronunun avukatlığına soyunması gibi…
Akyıl işçileri de tıpkı bugün olduğu gibi Evrensel gazetesi üzerinden seslerini duyurmuş ve o dönem kendileri gibi direnişte olan İstanbul Serna Serel işçileri ile gazete üzerinden mektuplaşmıştı. İşçilerin örgütlü oldukları sendikanın şube başkanı (TEKSİF) direnişe geçen işçilere “Eylem yaparken bana mı sordunuz?” diyerek işçileri yüzüstü bırakırken Emek Partisinin girişim ve çabaları sonucu direniş sendikaların gündemine girebilmiş ve gösterilen dayanışma direnişin başarıyla sonuçlanmasında etkili olmuştu.
Türkiye’de cumhuriyet tarihi boyunca sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında hep en sonlarda yer alan Kürt kentlerindeki işsizlik ve yoksulluk, özellikle çatışmalı süreç ve zorunlu göç ile birlikte çok daha derinleşti. İşte 2000’li yılların başlarından bu yana ülkedeki iktidar, bölge kentlerindeki bu işsizlik ve yoksulluğu sermaye için bir fırsata çevirmeye yönelik bir politika izledi. Tekstil başta, ucuz iş gücüne dayanan sektörlerin rekabet gücünün arttırılması amacıyla bölge kentlerine taşınması için özel teşvik paketleri hazırlandı. Bu dönem boyunca Batman’dan Malatya’ya ve Van’dan Urfa’ya kadar bütün bölge kentlerinde kurulan yeni işletmelerle işçi sayısı hızla arttı ve buralar sermaye için örgütsüz, ucuz emek cennetine dönüştürüldü.
Bugün Özak patronları, fabrikalarındaki sömürü ve baskı düzeninin devamı ve işyerine mücadeleci sendikayı sokmama konusunda devlet ve iktidarın temsilcileri ile diğer patronların desteğine güveniyor. Çünkü patron örgütlerinden medyadaki sözcülerine, vali ve jandarma komutanından müftüye kadar bütün patron destekçileri işçilerin karşısında bir sınıf tutumu sergiliyor, sermayenin çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Ancak insanca çalışıp yaşayabilmek için kendilerinin söz sahibi olduğu BİRTEK-SEN’de örgütlenen Özak işçileri de dün Akyıl işçilerinin sahip olmadığı bir mücadele aracına sahip bulunuyorlar ve ayrıca artık sınırları aşan bir dayanışmayla sorunun sadece kendileri olmadığını ve bütün sınıf kardeşlerini ilgilendirdiğini görüyorlar. Yanı sıra sadece işçilerin ve sendika temsilcilerinin bugüne kadar karşı karşıya kaldıkları muamele bile bu mücadelenin kazanmasının bölgedeki demokrasi mücadelesi ve işçilerin bu mücadeleye örgütlü bir güç olarak katılması bakımından önemini ortaya koyuyor.
Mücadele sadece Özak patronu ve işçileri arasında değil, iki sınıf arasındadır. Bu nedenle kazanmak için Özak işçilerine bugüne kadar gösterilen dayanışma ve desteğin büyütülmesi büyük önem taşıyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34