ABD’de ‘Emeğin yılı’
San Francisco Körfez Bölgesi’de ‘Filistin için Emek’ eylemi (Fotoğraf: Cihan Tuğal)
Aralık ayının tüm karanlığına rağmen, yılı bir umut notuyla bitirelim.
ABD’de işçi ve emekçiler, bu yıl sendikalaşma, grev ve diğer eylemlerde gayet iyi bir sınav verdiler. Daha katedilecek çok yol var ama, kırk yılı aşkın karşılıksız bırakılan patron saldırısı yavaş yavaş muhatabını buluyor artık.
Ülkenin en büyük sendikalarından UAW (Birleşik Otomotiv İşçileri Sendikası), klasik tabanının dışında da ciddi örgütsel sıçramalar yaşıyor. Bilim emekçileri gibi yepyeni kesimler arasında örgütlenmekle kalmayıp, bir de üniversitelerde grevler gerçekleştiriyor. Sendikanın Yeni Lideri Shawn Fain, otomotivde başarılı grevlere imza atarken, belki de 1930’lardan beri sendika başkanlarından duyulmayan kelimelerle örüyor bu zaferleri. Mücadelesine “sınıf savaşı” diyor.
Emek deyince aklımızın ucundan geçmeyecek Hollywood yazarları gibi kesimler de bu sene greve çıktı. Dahası, sendikalar ve grevler uzun süredir olmadıkları kadar popüler. Çok ciddi yasal engellere rağmen, giderek daha çok insan sendikalaşmayı düşünüyor. Bir o kadar önemlisi, on yıllardır bir avuç bürokratın kontrolü altında olan bazı yerleşik sendikalarda, ciddi bir taban baskısı ve demokratikleşme eğilimleri görülüyor.
Emekteki bu sıçrayış o kadar şaşırtıcı ki, sınıf mücadelesine mesafesi herkese malum olan New York Times bile 2023’ü “Emeğin Çok İyi Yılı” başlığıyla kapatabiliyor.
Yenilgiler de var tabii. Amazon ve Starbucks’ta geçen yıllarda çok hızlı başlayan sendikalaşma, şimdilik tıkanmış görünüyor. Üstelik, bir taraftan halk genel olarak yoksullaşırken, sermayenin rekor düzeydeki kârları devam ediyor. Emeğin kazanımları bunlara kıyasla küçük.
Daha büyük sorun ise, sınıfsal dinamizmin siyasi bir ifadesinin olmaması.
2010’ların ikinci yarısında, kamuoyu yoklamaları, “sosyalizm” sözcüğünün on yıllardır olmadığı kadar popüler olduğunu, özellikle gençlerin kapitalizmi düşman bellediğini gösteriyordu. 2000’lerin başında sadece birkaç bin üyesi olan DSA (Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri), 2020 civarında 100 bin üye sınırına dayanmıştı. İçinde DSA üyeleri de olan ilerici Demokratlar, Biden hükümetini ilk aylarında seçimlerde durduğu yerin bir parça soluna çekmişti.
Ancak bu gelişmeler ilk başta göründüğü kadar olumlu değildi. DSA fazlasıyla reformist bir sosyalizm anlayışına sahip olduğundan, sendikalaşma ve grev dalgasına önderlik edemedi. Emek mücadelesini militan toplumsal mücadelelerle birleştiremedi. Sokaktaki ve iş yerlerindeki dinamizmden yararlanamayan teşkilat, büyüme ivmesini de kaybetti iki senedir.
Üzerinde örgütlü ve önderli bir sokak baskısı olmayan Biden, partinin sağ kanadına teslim oldu. Sola göz kırpmayı bıraktı. Ekonomi politikalarının sermaye taraftarlığı bir yana, Meclisten geçen ama Senatoda takılan sendika yanlısı yasa değişikliği konusunda ağırlığını koymadı. Kamuoyu yoklamalarında da sosyalizm yanlısı görüşlerde düşüş yaşanmaya başlandı.
Yalnız siyasi-ideolojik tablo tamamen olumsuz değil. Hem DSA dışında, hem DSA bünyesinde, ciddi bir entelektüel dinamizm var. Bunun başını, Kautskycilerin ağırlıkta olduğu (Ama devrimci yazarlara da yer veren) Jacobin ve Catalyst dergileri çekiyor. Ancak net bir devrimci duruşa sahip olan Spectre gibi dergiler de onlara ciddi rakip. Henüz bilemediğimiz, bu daha soldaki dergilerin önümüzdeki yıllarda herhangi bir kitlesel-örgütsel karşılığının olup olmayacağı.
Fakat bir o kadar önemlisi, DSA içinde amorf bir devrimci kanat oluşturan kuvvetler. Bazı ufak gruplar dışında, bunların ayrı ve net bir hattı yok. Yine de teşkilat onların etkisi altında sola kayıyor. Eskiden bazen ortayolcu, bazen kararsız bir pozisyon aldığı Filistin meselesinde, kadim üye ve liderlerinden bazılarının DSA’yı terketmesiyle sonuçlanan bir radikalleşme yaşandı mesela. (Bunun sağlıklı, ayakları yere basan ve sürdürülebilir bir radikalleşme olduğu kesin değil ancak). Bu sol kanadın önderleri, benim bulunduğum San Francisco Körfez Bölgesi’nde, Filistin taraftarı bazı militan eylemlerin (örn. hükümet binası işgali) önderliğinde yer aldı. Bir o kadar önemlisi, bu önderlerden bazıları beyaz yakalı emekçi. Kendi sendikalarını da Filistin taraftarı eylemlere katılma konusunda yer yer ikna edebiliyorlar.
Daha geniş konuşacak olursak, Amerikan emek hareketleri, antiemperyalist bir çizgiye kayıyor. Ülkenin en büyük sendikalarından birkaçı Filistin’de ateşkes çağrısı yaptı örneğin. “İşgale son” diyenler de var.
2023 yılı, bir taraftan modern tarihin en korkunç etnik temizliklerinden birine şahit olurken, bir taraftan da emeğin yükselişiyle geçti. Onlarca yıldır, en azından Batı’da, emek mücadeleleri bir daha geri dönmeyecek şekilde sahneyi terk etmiş görünüyordu. Eğer bu kadar uzun bir bozgundan sonra bir mağlup kendini toparlayabiliyorsa, insanlığa dair hâlâ umut var demektir
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34
- Amerika, daha da sağa 20 Temmuz 2024 04:51
- Irkçılık, sembollerin dili ve masumiyet 06 Temmuz 2024 04:34
- Hindu sağı: Bir adım geri 22 Haziran 2024 04:20
- Amerikan öğrenci hareketi dönüm noktasında 08 Haziran 2024 04:59
- Aranjuez ve Deniz 25 Mayıs 2024 04:45