27 Aralık 2023 04:30

Umutla umutsuzluk arasında 2024

'Dünyayı Ardında Bırak' filminin tanıtım görseli

Fotoğraf: Netflix

Paylaş

Bir yılı daha geride bırakırken yine çok ağır sorunlarla karşı karşıyayız. 2015’ten beri gelen yıl biteni aratırcasına hep çok zordu. Gerçi çoğumuz bu zaman dilimini ömrümüzden çıkarmayı tercih ederiz herhalde. Güzel şeyler de olmadı değil, ama acılar hep çok ağır bastı. Günden güne gözümüzün ışığı söndü, yüzümüzdeki gülümsemeler silindi. Gülmek en devrimci eylemdi, ama bizim eyleyecek takatimiz kalmadı. Son birkaç haftada yaşadıklarımız 2024’e dair umudumuzu tamamen yok etmese de umutların azalmasına neden oldu bile.

Savaşlar ve yükselen ırkçılıkla kararan gökyüzümüz, hukuksuzluk, kuralsızlık, belirsizlik ve keyfilikle puslanan ufkumuz... Aşağıya bakıyoruz Filistinli kırımı, yukarıya bakıyoruz savaş ve ırkçılık, sağımız solumuz ekokırım, gündelik yaşamımız tahammülsüzlük, saygısızlık ve liyakatsizlik… Bir yanda üzerinden silindirle geçilenler, diğer yanda dünya yansa kılını kıpırdatmayıp kendisinden başkasını düşünmeyenler. Tam insandan ve insanlıktan umudumuzu keseceğiz, ama bir de bakıyoruz bir yerlerden kardelenler çıkıvermiş. Yine hadi sarıl bakalım umuda.

Böyle demişken Netflix’de gösterime giren, 2023 ABD yapımı, Sam Esmail’in yönetmenliğini yaptığı, Julia Roberts’ın başrollerinde yer aldığı Dünyayı Ardında Bırak filminden söz etmemek olmaz. Filme dikkatimi çektiği için gazeteci arkadaşım sevgili Nazlan Ertan’a çok teşekkür ederim. Bu filmi izlemesem olmazmış. İnsandan umudunu kesmiş, hatta insandan nefret etme noktasına gelmiş bir kentlinin insanın hırsına dair sözleri ile başlıyor film. Ailenin dünyası ani bir kararla, her işi ve hırslarını geride bırakıp hafta sonu tatiline çıkmaları ile değişiyor. New York kent merkezinden çok da uzak olmayan cennet bir köşede (Long Island) şahane bir evde çok güzel başlayan tatil, teknoloji bağımlılığımızı ve iklim krizinin, terör saldırılarının, siber saldırıların, komplo teorilerinin, vs. peşimizi hiçbir yerde bırakmayacağını bir tokat gibi bizim ve onların yüzüne çarparak devam ediyor. Sahi, internet, televizyon vesaire iletişim araçları olmasa ne yapardık? Cevabı filmde.

Filmin benim için en çarpıcı kısmı, insanın insana olan güvensizliğini ve bu güvensizliğin ne boyutlara ulaşabileceğini çok iyi resmetmesiydi. Bir yanda paylaşmayı bilmeyen bencil insan, diğer yanda iklim krizi başta olmak üzere krizlere karşı kolektif mücadelenin gerekliliği. Seninle de olmuyor sensiz de misali. Film, güvensizlikten birbirimize lazımıza uzanan bir hikayeyi örüyor. Dayanışma dayanışma diyerek sloganlaştırmadan, ince ince yapıyor bunu. Dayanışma iktidar ilişkilerinden azade değil, filmde gördüğümüz ise çok yalın bir “Birbirimize lazımız” fikri.

“Üst sınıflar felaketleri önceden haber alabilir, ancak son kertede felaketlerden kaçamaz, sadece olanakları sayesinde biraz korunabilir” fikri de filmde çok iyi işlenmiş. Sahip olduğu olanaklar üst sınıfları bir yere kadar korur, “Biz bize lazımız” onlar için de geçerli, diyor film.

Filmdeki geyik figürünün ünlü yazar Erlend Loe’nun kült romanlarından Doppler’i düşündürmemesi imkansız. Zaten Loe da bu romanında modern insanın eleştirisini yapıyor. İyi aile, iyi ev, iyi ve başarılı iş üçgeninden kaçan ve ormana sığınan modern insan figürü romanının merkezinde. Tıpkı, başarı peşinde koşan ve işini hayatının merkezine koyan modern insanın eleştirisiyle başlayan Dünyayı Ardında Bırak filminde olduğu gibi.

Birbirimize lazım olduğumuzu idrak ettiğimiz, “başarı” ve iş için birbirimizi kırıp geçmediğimiz, sevdiklerinizin ciddi sağlık sorunlarıyla sınanmadığınız bir yıl olsun. 2024 iyi bir yıl olsun. Bu ülkede ve bu ülkeyle nasıl olacaksa artık… Mutlu yıllar.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa