Büyüklük takıntısı
Fotoğraf:AA
Daha ligin ilk yarısında takipçileriyle aralarındaki puan farkını açarak zirveye yerleşen ve şimdiden şampiyonluk yarışında yalnız kalan iki takım arasındaki derbi, topun 43 dakika oyunda kalması, 45 faul ve 1 isabetli şut istatistiğiyle futboldan çok itiş kakış şeklinde geçince herkes derin bir hayal kırıklığına uğradı. Medyanın her fırsatta, “Dünyanın en büyük derbilerinden biri” nitelemesiyle şişirdiği derbi bu kez ellerinde fena patladı!..
Ne aşılmaz bir büyüklük kompleksi varmış. En büyük takım bizimkisi!.. En büyük derbi bizimkisi!.. İlla her şeyin en büyüğüne sahip olma takıntısının kaynağında kim bilir hangi arızalar, ne tür tatminsizlikler var. En büyük olmaktan aşağısı insanları mutlu etmeye yetmiyor!..
Aslında büyük olan bir şey var…
Süper Lig’de kulüplerin futbola, daha doğrusu transfere harcadığı parayla, ortaya konan oyunun kalitesi arasındaki fark çok büyük. Ancak bu büyüklük belli ki kulüplerin pek umurunda değil. Oyunu geliştirip kaliteyi yükseltecek işler yapmak yerine birbirleriyle didişmeyi tercih etmelerinden anlaşılıyor bu. Bilgiyle değil; sürekli olarak baskıyla, manipülasyonla, kışkırtmayla birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştıkları için de oyun gelişemiyor haliyle…
Derbinin iki teknik direktörü ve iki takımın yöneticileri futbol diye sergiledikleri tepişmeden utanacakları yerde yine hakemi suçluyorlar. Tabii artık iyice alışıldığı üzere, arada birbirlerine laf sokmayı da ihmal etmeden...
Daha iki hafta önce yaşanan linç girişimini çoktan unutmuşa benziyor ve zerrece utanmadan, sıkılmadan derbinin hakemini de hedef tahtasına oturtuyorlar. Güya hakeme yönelik saldırı milat olacak ve bundan sonra hiç kimse hakemler hakkında konuşmayacaktı.
Ne var ki oyunun bilgi ve kültürel boyutu bağlamında yetersiz, donanımsız kişiler kayıplarının sorumluluğunu hakemlere yükleme alışkanlığından vazgeçemiyor. Ne de olsa dikkatleri oynanan berbat futboldan kaçırmak için en iyi taktik hakemleri dile dolamak…
Hayattaki en önemli derdi takımının o haftaki maçta alacağı sonuç olan şuur yoksunu taraftarlar nezdinde her zaman işe yarar bu taktik. Bu tip taraftarlar, puan kayıplarının sorumluluğunu dış faktörlere yükleyen yaklaşımları sorgusuz sualsiz benimsemeye her zaman hazırdır…
Bir takımın teknik direktörü ve yöneticileri, yaklaşık 100 dakikalık maçta penaltı olduğunu iddia ettikleri bir pozisyona takılıp kalmış, bu pozisyon üzerinden işin içine hakemleri de katarak saçma sapan komplolar üretirken, diğer takım da hakemin çok fazla faul düdüğü çalarak oyunun ritmini bozup kalitesini düşürdüğünü iddia ediyor!..
Sanki hakem zevkinden faul düdüğü çalıyor… Oyuncular faul yapıyor ki çalıyor. Çalmasa, o zaman da “Ne biçim hakem bu, gözünün önünde yapılan faulleri bile görmüyor” şeklinde konuşacaklarından şüphe edilmez…
Berbat bir futbol izlemenin eziyeti yetmezmiş gibi bir de maçtan sonra teknik direktörlerin, yöneticilerin ergen fanatik taraftar seviyesindeki zırvalarına maruz kalıyoruz…
Kalitesiz futbol ile geri futbol kültürü bir araya gelince, ortaya işte böyle sefil bir manzara çıkıyor.
Utanmazlığın, rezilliğin en büyüğü de bizimkisi!..
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26