31 Aralık 2023 05:26

Üstünlük değil eşitlik!

Fotoğraf: Volkan Pekal

Paylaş

2023 biterken yalnız Türkiye değil, tüm dünya büyük bir değersizleştirme ile karşı karşıya. Abartı değil, gerçekten de küresel ölçekte yürüyen bir değersizleştirme çabası var. İnsanları ve insanlığı değersizleştirmek isteyenler, içi boş kavramları yüceltmek için büyük çaba harcıyorlar. Belki söylemeye bile gerek yok ama bu değersizleştirme çabası sağcı siyasetin belkemiğini oluşturuyor.

Somutlaştıralım: Masadaki salatayı düşünelim. Salata emek gerektirir. Salataya konulan domates, marul, yeşil soğan vb. hepsi emek ürünüdür. Domatesin yetiştirildiği tarladan çıkıp sofraya gelmesi için birçok insanın emek vermesi gerekir. Domates kendiliğinden sofraya gelmez, kendiliğinden salataya dönüşmez. Her aşamada emek gerekir.

Sağcılar salata sevenlerin bunları düşünmelerini istemezler. Türkiye’de rejim medyası emek verenleri düşünmeyi değil, şükretmeyi yüceltirler. Ne domatesin sofraya gelebilmesi için gerekli emekten, ne de domatesin var olabilmesi için gerekli olan doğadan söz ederler. Bütün bunlar yerine, her zaman kutsal bir varlığa şükretmeyi koyarlar. Her şeyin içinde var olan emeği görünmez kılmak ve yerine bir ideolojik kavram yerleştirmek sağcı siyasetin değişmez oyunudur. Emeği değersizleştirmek için onu görünmez kılmak gerekir.

Sağcı siyasetçiler günümüzde Avrupa’da, Avustralya’da, Asya’da ve Türkiye’de göçmen karşıtlığını kışkırtıyorlar. Amaçları gerçek sorunları görünmez kılmak ve yabancı düşmanlığı üzerinden oy toplamak. Bu büyük bir aldatmaca. Almanya’dan örnek verelim. Göçmen karşıtlarının çoğu Almanya’da üretilen arabaları kullanıyorlar. Bu arabaların göçmen veya göçmen kökenli işçilerin emeğiyle üretildiğini hiç düşünmüyorlar. Azılı göçmen karşıtları severek yedikleri çileklerin göçmen işçilerin emeğiyle toplandığını, temizlendiğini ve paketlendiğini hiç düşünmüyorlar. Çok açık ki, göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı hep bilmeme, hep anlamama, yani cahillik üzerine kurulu. Türkiye’de Suriyeli veya Afganistanlıları hedef gösterenler de aynı sağ siyaseti izliyor; aynı cahillikten besleniyorlar.

İnsana ve emeğe değer verenler vitrinlere ve etiketlere değil, üretimin nasıl gerçekleştiğine bakarlar. Ünlü bir lokantanın vitrininde “geleneksel Fransız mutfağı” yazsa da, mutfağa göz atıldığında pişirilen yemeklere ve yapılan işlere katkı verenlerin arasında göçmenler olduğu hemen görülebilir. Sağcı zihniyet vitrinde yazanın önemsenmesini ister. Solcular ise lokantaya ve lokantada kullanılan ürünlere emek verenlerin hepsinin, konuştukları dilleri, ten renkleri, taşıdıkları inançları ve kimlikleri ne olursa olsun, önemsenmesini isterler. Geleneği yüceltip, emeği küçültmek hem cahillik, hem de adaletsizliktir.

Madem sağcı siyasetçiler yalanlardan yararlanıyorlar, doğruları söyleyelim. Sağcılar eşitliğe karşıdır. Sağcı Avrupalılar Avrupalı olmayanlarla eş tutulmaktan hoşlanmazlar. Sağcı Türkiyeliler kendilerini Suriyeliler ile eşit görmek istemezler. Sağcı erkekler kadınlarla eşit olduklarını hiç kabul etmezler. Bunların altında her zaman bir üstünlük yanılsaması yatar: Avrupalılar Avrupalı olmayanlardan üstündür. Türkiye’de doğup büyümek, tanımı gereği, Suriyelilerden üstün olmayı sağlar. Erkekler ise kadınlardan üstündür.

Diğerlerini de yazalım: Türkler üstündür; yüzyıllar boyu aynı topraklarda yaşadıkları Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Araplar, Lazlar ile bir olamazlar. Müslümanlar üstündür; diğer dinlere inananlarla bir tutulamazlar. İngilizce veya Fransızca konuşmak Kürtçe konuşmaktan üstündür. Üst sınıflar, zenginler, seçkinler alttaki sınıflardan üstündür.

Aynı şekilde, yetişkinler çocuklardan üstündür. Yetişkinler çocuklara üstünlük taslayabilir. Onlara bir dini dayatabilir. Yetişkinlerin üstünlüğü tartışılamaz. Okulları yetişkinler kurar ve yönetirler; okullarda çoğunluğu oluşturan çocukların yetişkinlere söz geçirmesi düşünülemez.

Bütün bunları dile getirmek 2024’e girerken büyük önem taşıyor. Türkiye’de var olan rejim, büyük bir değersizleştirme kampanyası yürütüyor. Artık çok açık ki, eşitlik ve kardeşlik reddediliyor. Rejim milliyetçilik, ırkçılık, dincilik, cinsiyetçilik ve sınıf düşmanlığıyla dolu bir düzen kurdu ve bu düzeni dayatıyor. Bu düzen içerisinde çocuklara biçilen rol belli. Her tür ayrımcılık, eşitsizlik ve adaletsizliği -yani değersizleştirme rejimini- benimsemek ve bu rejimin bir neferi olmak.

Cumhuriyetin 100. yılına gelindi. Gelindi ama değerli olan ne varsa, değersizleştirildi. Üstünlüğün cahillik olduğu konuşulmuyor. Okulların üstünlük sağlamak için değil insanları eşit, özgür ve adil kılmak için var olduğu; insana yakışır bir eğitimin hak olduğu yeterince bilinmiyor.

2024’e girerken Türkiye’nin güçlü, dini bütün veya “yerli ve milli” olması değil, eşitlik peşinde koşması gerekiyor. Üstünlük ve cehalet kötülük, eşitlik ise barışı getirir. Eşitlik ve barış olmadan demokrasi kurulamaz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa