01 Ocak 2024 04:20

Yeşil kuşak, rabıta ve bir maç skandalından daha fazlası

2023 Turkcell Süper Kupa Finali'nde Galatasaray ile Fenerbahçe takımlarının Suudi Arabistan'daki maçı öncesi, stadyumdaki görevli ve taraftarlar, her iki takım kafilesinin stada gelmesini bekledi

Fotoğraf: Ali Atmaca/AA

Paylaş

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Washington Post gazetesindeki köşe yazılarıyla eleştiren ve en son 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğuna girerken görülen Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın daha sonra izine rastlanılamadı. Gazetecinin cesedinin parçalara ayrılarak konsolosluktan çıkarıldığı, cinayetin izini ortadan kaldırmak için asit kullanıldığı konuşuldu, yazıldı, haber oldu.

Ardından da 7 Nisan 2022 günü Kaşıkçı’nın dava dosyasının katilin ülkesi olan Suudi Arabistan’a devredilmesine karar verildi.

Devamında da Suudi Arabistan ile ilişkilerin ‘tıkırında’ gittiğini gösteren gelişmelere tanıklık etmeye başladık. Geride bıraktığımız yılın temmuz ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez turunun ilk ayağında gittiği Suudi Arabistan’da, Baykar yapımı silahlı insansız hava aracı alımı için anlaşma imzalandı. Suudi Arabistan devlet haber ajansı SPA, Erdoğan ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, Suudi Savunma Bakanlığı ve Baykar arasında yapılan SİHA satışının imza törenine katıldığını duyurduğu haberinde, Suudi Savunma Bakanı Halid bin Selman’ın, “Suudi Arabistan, SİHA’ları Krallığın silahlı kuvvetlerin teyakkuzunu ve savunma ile üretim kapasitesini artırmak için alacak” ifadelerine yer verilirken, Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar da, “Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı ile Bayraktar AKINCI TİHA ihracatı ve iş birliği sözleşmesi imzaladık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi hayırlı ve uğurlu olsun” diyordu.

Ardından bu anlaşmayla ilgili ABD’li savunma dergisi Breaking Defense’e konuşan Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, “Baykar ‘buzkıran’ gibi ilerliyor” ifadelerini kullandı.

Ve yılı Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanması beklenen Süper Kupa maçının, “Atatürk posterine ve ‘Yurtta sulh, cihanda sulh” pankartına izin verilmemesi üzerine iptal edilmesiyle kapattık.

Düşünün, bir ev kiralıyorsunuz ve kendisi de üst katta oturan ev sahibiniz, eşyalarınızı eve taşırken gördüğü bazı kitaplardan rahatsız oluyor ve “Benim evimde bu kitapları okuyamazsınız” diyor. Ne yaparsınız?

Ödediğiniz depozitoyu ve kirayı alıp o eve taşınmaktan vazgeçmek dahil, kendi üslubunuza göre bir dizi başka yanıtınız olabilir. Böyle bir tavra boyun eğmeyeceğiniz kesindir.

Tabii ki, Suudi Arabistan ile yaşanan tablo karşısında böylesi bir örnek naif kalıyor.

Öncelikle bu maçın oraya sürüklenmesi, Cemal Kaşıkçı dosyasının, ulusal bir hukuk standartları içinde asla kabul edilemeyecek biçimde kapatılıp katile devredilmesini takip eden süreçteki ekonomik, ticari ve siyasi iradenin bir devamıydı.

Ondan da öncesi vardı. 24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen bombayla 51 yaşında katledilen Gazeteci Uğur Mumcu tarafından kaleme alınmış olan ‘Rabıta’ adlı kitap, Suudi Arabistan ile ilişkilerin öncesine dair önemli bir fikir veriyor. Suudi Arabistan’ın liderliğinde 1962’de kurulan Rabıta’nın (Dünya İslam Birliği), Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak yurt dışında görev yapan imamların maaşlarını (1979-84 yılları arasında) ödediğini ortaya çıkaran Mumcu, katledildiğinde Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” ifadelerini kullanmıştı.

O tuğlanın üzerine daha sonra Kaşıkçı cinayetinin örtülmesi, SİHA anlaşmaları ve Galatasaray-Fenerbahçe maçının Suudi Arabistan’da oynanmasının zorlanmasına kadar uzatılan tuğlalar eklendi.

Mumcu’nun Rabıta’yı yazmasının öncesinde de ABD’nin, SSCB’yi ‘Yeşil Kuşak’ ile çevreleme projesi içinde iki önemli karakoldan biri Suudi Arabistan diğeri Türkiye’ydi.

Türkiye’nin sermaye iktidarları açısından ABD ve Suudi Arabistan ile ilişkileri, petro-dolar ekonomi politiği içinde şekillenen bir bağımlılık ilişkisinin de tarihidir.

Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün talebelik yıllarından itibaren içinde şekillendikleri ‘komünizmle mücadele’ serüveninin ekonomi politiği de bu tarihin içinde anlam kazanıyor.

Sözün özü, köklü bir bağımlılık ilişkisinin devamında yaşanan bir skandal var karşımızda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa