Hassasiyet kamuflajıyla nefret ve ırkçılık
Fotoğraf: DHA
Süper Kupa finali, futbol tarihinde, oynanmadığı halde üzerinde en çok konuşulan maçlardan biri olmuştur herhalde. Suudi Arabistan’da oynanması için aylar önce ilgili taraflarca (organizatör şirket, federasyon ve iki kulüp) anlaşması yapılan final maçının hemen öncesinde çıkan kriz çözülemeyince takımlar maçı oynamadan Türkiye’ye döndü…
Hem de ne dönüş!..
Kriz sürecinde “kırmızı çizgilerinden” ödün vermeyen iki kulüp de havaalanında binlerce taraftar tarafından marşlar ve sloganlar eşliğinde coşkuyla karşılandı.
Zaten Suudi Arabistan’ın, cumhuriyete ve Mustafa Kemal’e mesafeli/soğuk duruşu nedeniyle kamuoyu ağırlıklı olarak bu finalin Riyad’da oynanmasına karşıydı. Üstüne, organizasyonun cumhuriyetin 100. yılı gibi özel bir zamana denk gelmesi de ekstra bir hassasiyet yaratmıştı.
İki takım, tişört ve pankart üzerinden baş gösterdiği söylenen kriz nedeniyle maça çıkmaktan vazgeçince kulüp başkanları bir anda ulusal kahraman seviyesine yükseltildi.
Sanki bu final maçını para karşılığında Riyad’da oynamak için anlaşmayı imzalayan onlar değilmiş gibi. Anında unutuldu bu...
Başkanlar, her ne kadar taraftarlar tarafından kahraman payesiyle yüceltilseler de krizi çözmek amacıyla girdikleri toplantıdan çıktıklarındaki yüz ifadeleri, gelinen durumdan aslında hiç de hoşnut olmadıklarını net bir biçimde yansıtıyordu.
Krize çözüm bulamamanın sıkıntısı hâlâ üzerlerindeydi. Gergin tavırlar, kızarmış suratlarıyla gazetecilere tek kelime etmeden stadı terk ettiler.
Bir yanda çılgınca sevinip kulüplerini ve kulüp başkanlarını yücelten taraftarlar ve medya, diğer yanda suratlarından düşenin bin parça olduğu görüntüsü veren son derece gergin başkanlar. Aynı olaya verilen birbirinin tam tersi iki tepki...
Medya ve taraftarlar, güç sahiplerine yalakalık yapma misyonlarının/alışkanlıklarının gereği olarak başkanlara övgü yağdırırken, başkanlar ortalıkta görünmüyordu bile. Zaten ortak açıklamadaki dil, maçın ertelenmesini büyük bir sevinçle karşılayanlarla, kulüplerin olaya bakışı arasındaki farkı açıkça ortaya koyar nitelikteydi…
Bütün bu gürültü patırtı içinde meselenin özü gözden kaçırıldı. Bu finalin Suudi Arabistan’da oynanmasına karşı çıkılırken asıl konuşulması ve dikkat çekilmesi gereken konular arada kaynadı gitti.
Evet bu organizasyon, Suudi rejiminin “sporla aklanma” projesinin bir parçasıydı. Demokrasi, temel haklar ve özgürlükler gibi insanlığın en ileri çağdaş değerleri konusunda berbat bir sicile sahip olan Suudi Arabistan özellikle futbola yaptığı harcamalarla kendisine bambaşka bir imaj çizmek derdinde. Bu hedef doğrultusunda ülke, bir yandan dünya çapında ilgi çeken futbol organizasyonlarına ev sahipliği yapmaya çalışırken, diğer yandan ülkedeki takımlar da çok büyük paralar karşılığında dünyanın en popüler futbolcularını transfer ediyor.
Dünya futbolunun patronu FIFA da zorbalığın ve gericiliğin hüküm sürdüğü ülkelerin kendilerini aklama projelerinin çanak tutucusu rolünde. Daha önce Dünya Kupası organizasyonu üzerinden Katar’a sunduğu aklanma ve imaj tazeleme fırsatını, 2032 Dünya Kupası’nı verdiği Suudi Arabistan’dan da esirgemedi FIFA…
Taraftar kimliği altında bir araya gelen lümpen kitleler elbette işin bu boyutuyla pek ilgilenmediler. Onların derdi bambaşkaydı. Maçın iptaliyle kapıldıkları sevinç dalgası, cumhuriyet, laiklik, Mustafa Kemal hassasiyetiyle tam bir histeriye dönüşürken, bu hassasiyetleri bahane ederek dile getirdikleri yoğun cinsiyetçi, ırkçı söylemlerle de Araplara yönelik nefretlerini doya doya kustular…
Özellikle sosyal medyada, cinsiyetçi, ırkçı içeriğe sahip paylaşımlar yaparak nefreti körüklerken pek eğlendiler. Her zaman olduğu gibi bir krizden daha, kendi meşreplerince eğlence çıkarmayı bildiler!..
Ulusalcılar, iktidarın Suudi rejimiyle yakınlaşma çabasına dikkat çekip olup bitenlerin bütün sorumluluğunu tek adama yükleyerek olaydan siyasi rant devşirme çabasına girişirken, o tek adam da futbola siyasetin karıştırılmaması gerektiği yolunda inciler döktürüyordu. Sanki futbola siyaset karıştırmak konusunda her fırsatı kullanan, olmadı fırsat yaratan bizzat kendisi değilmiş gibi…
Şu olaya farklı biçimlerde tepki veren bütün taraflara baktığımızda, “birtakım hassasiyetler” maskesiyle sergilenen -medeni ve insani değerlere uzaklık bağlamındaki- gericiliğin toplumsal ortamda ve politik alanda ne denli yaygın olduğunu görüyoruz.
Bütün bu sürecin tek olumlu yanı; ülkemizdeki toplumsal yaşam ortamının asgari seviyede de olsa medeni niteliğini hak edebilmesi için daha çok mücadele etmemiz gerektiği gerçeğini bir kez daha göstermesi oldu…
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26