Fernando Santos neye katkı yapacak?

Fotoğraf: Muhammed Enes Yıldırım/AA

Beşiktaş’ın Yeni Teknik Direktörü Portekizli Fernando Santos hızlı bir giriş yaptı. Ülkemize yeni gelenlerin olmazsa olmazı olan “İstanbul çok güzel bir şehir”, “Türkiye harika bir ülke” klişeleriyle bizi mest(!) edip rahatlattıktan sonra yapmaları gerekenleri sıraladı. Teknik direktörleri gereğinden fazla konuşmaya zorlamamak lazım. Konuşmaları uzattıkça anlamsız şeyler söylemeye başlıyorlar. Bu durum hepsi için geçerli; yerlisi, yabancısı hiç fark etmiyor.

Basın toplantılarında kendilerine sorulan saçma soruların sayısı arttıkça teknik direktörlerin konuşması da sorulara uyum sağlar biçimde giderek tuhaflaşabiliyor…

Teknik direktörler; yeni geldikleri, kültürünü tanımadıkları, insanlarının bilinç ve olgunluk seviyesini bilmedikleri bir ülkede konuşurken temkinli olmalılar. Yoksa söyledikleri laflar yanlış anlaşılıp beklenenin tam tersi sonuçlar doğurabilir.

Mesela, Fernando Santos’un, “Ben oyuncularımla aile gibi olurum. Benim aileme biri saldırırsa bir yumruk gibi karşılık veririz” lafı; gerilimi, kargaşası, şiddeti hiç eksik olmayan, üstelik de daha birkaç hafta önce yumruklu bir saldırı olayının yaşandığı futbol ortamımızda nasıl algılanıp, nasıl bir karşılık bulur?  Durup dururken saldırmak lafı da nereden çıkıyor? Bu söylem, puan kayıplarının ardından yöneticilerin bir bahane olarak bıkmadan usanmadan dile getirdiği “Bize saldırıyorlar, bizi engellemek istiyorlar” türünden paranoyakça argümanlarını beslemekten başka ne işe yarayabilir ki? Santos daha sonra şu lafları ediyor: “Benim bir tarzım var ve bunu uygulayacağım. Yıllarca hocalık yaptığımdan beri bildiğim şey kazanmak.  Benim tek amacım kazanmak. Kaybettiğimde uyuyamam. Benim takımım her zaman kazanmak zorunda. Sahaya ölmeye çıkmak zorundayız.  Önemli olan bu ruhu aşılamak.”

Ee, sen kazanmak zorunda hissediyorsun da rakipler hissetmiyor mu? Onların hedefi de kazanmak değil mi? Onların teknik direktörleri de benzer laflarla kendi oyuncularını motive ederse… Ortaya spordan çok, gladyatör dövüşüne benzeyen bir şey çıkmaz mı?

Herkes kuşkusuz kazanmak için sahaya çıkar ancak ne var ki sadece bir takım kazanır…

Bu oyunu kıymetli kılan temel olgunun kaybetmeyi bilmek olduğunu hatırlatmak mı gerekiyor acaba Santos’a? Kaybetmeyi bilmek, diğer bir deyişle kaybetmeyi olgunlukla sindirip rakibi tebrik etmek, bu oyunun temel ahlaki edimidir. Bu aynı zamanda rakibe saygı anlamına gelir ve oyunun fazileti bu edim üzerinde yükselir.

Barcelona’nın altyapısındaki minik futbolculara ilk olarak kaybetmeyi öğretmeleri boşuna değil. Kaybetmeyi bilmeyen, ne kendini bilir, ne de saygıyı. Dolayısıyla gelişmeyi de beceremez.

Ayrıca şunu da vurgulamak gerekir ki, maç skorlarını uyku kaçıracak denli hayat memat meselesi haline getirmek hiç kimseye bir yarar sağlamaz.

Endüstrinin dayattığı “mutlak kazanma” anlayışı, futbol kültürünü yozlaştıran, çürüten unsurların başında gelirken, kazanmayı koşullandıran bu tür açıklamalar, skor odaklı arızalı bakışın yaygınlaşmasına olduğu kadar oyun dışı faktörlere alan açmaya da hizmet eder.

“Kazanmak zorundayız”, “Kazanmak için savaşmak zorundayız”, “Sahaya ölmeye çıkmak zorundayız” gibi laflar, tamamen ticari faaliyete dönüşmüş bir spor etkinliği için bile söylense, fazlasıyla yakışıksız. Sportif mücadeleyi, savaşlı, ölümlü söylemlerle tanımlamak ve birtakım zorunluluklara, koşullandırmalara hapsetmek oyunun sağlıklı icra edilişi önündeki en ciddi engellerden birini oluşturuyor. Bütün bunları “ruh aşılamak” bahanesiyle motivasyon üzerinden kabul edilebilir sınırlar içine çekmeye çalışmak da ayrı bir garabet.

Fernando Santos’un ilk açıklamaları, zaten yoz bir kültürün hakimiyeti altında her hafta yeni acayipliklere tanık olduğumuz oyunumuz adına ciddi endişeler barındırıyor. Bundan sonra Santos’un icraatlarını da göreceğiz.

Bütün bu söylemlerine karşın yine de ön yargılı olmayalım ve bekleyelim…

Umarız Santos, mevcut kargaşa ortamını daha da alevlendirecek söylemler ve eylemlerle değil, oyunun gelişimine yaptığı katkıyla anılacak şekilde bir iz bırakır… 

Evrensel'i Takip Et