14 Ocak 2024 04:59

Haberin sahibi kim?

Yapay zeka

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Aralığın son günlerinde New York Times gazetesi yapay zekâ geliştiricisi Open AI ve Microsoft şirketlerine telif hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle dava açtı. Böylece ‘yapay zekâ işimizi elimizden alacak mı?​’nın yanına bir de haberin sahibinin kim olduğu sorusu eklendi. Aslında bu eski bir tartışma; deneyimli gazeteci ve akademisyen Jeff Jarvis, geçen Çarşamba Senato alt komitesinde bu dava ile ilgili uzman olarak verdiği ifadesine radyo hayatımıza girdiğinde de aynı şey olmuştu diye başladı. Öyle ki 1933’te gazeteler radyo yayıncılarını Baltimore Antlaşması ile sınırlandırmaya çalışmışlar hatta basın toplantılarına alınmamaları için lobi yapmışlardı. Yüzyıl öncenin savunması ile Times gazetesinin iddiası birbirine çok benziyor her ikisi de yeni teknolojinin bağımsız basını dolayısıyla demokrasiyi tehdit ettiğini söylüyor. Açılan davada Times doğrudan bir para talep etmiyor ancak bu yapay zekâ platformlarının The Times'ın eşsiz değerdeki eserlerinin yasadışı kopyalanması ve kullanılmasıyla ilgili milyarlarca dolarlık yasal ve fiili zararlardan sorumlu tutulması gerektiği söylüyor. Ayrıca şirketlerden, The Times'ın telif hakkıyla korunan materyallerini kullanan tüm chatbot modellerini ve eğitim verilerini imha etmeleri isteniyor. Davanın konusundan da anlaşılacağı üzere esas dert para. Gazeteler gün geçtikçe gelir kaybediyorlar ve yapay zekâ onların ürettiği bilgiyi kullanarak yeni bir eko-sistem yaratıyor ve buradan gazetelere pay vermeyi pek düşünmüyor. Open AI ‘konuşur anlaşırdık ne gerek var davaya’ gibi bir açıklama yaparken Microsoft hala sessiz.

Yapay zekâ platformlarına dava açan yalnızca New York Times değil, birkaç ay önce oyuncu Sarah Silverman, pek çok yazar ve son olarak Getty Images şirketi dava açmıştı. Bir taraf bu iş artık yağmaya dönüştü derken diğer taraftan şirketler ve yatırımcıları “ama böyle yaparsanız bu teknoloji gelişemez, ABD de küresel düzeyde liderliğini kaybeder” diye korkutuyor.

Jarvis tartışmayı şu soru etrafına topluyor: Yapay zekâ, gazetecilerin ve hepimizin sahip olduğu okuma hakkı, öğrenme hakkı, alenileşmiş bilgiyi kullanma hakkına sahip olmalı mı? Eğer bu haklardan mahrum bırakılırsa ne kaybederiz? Jarvis’in fırsatlar ve riskler ikileminin ötesindeki eleştiri ve önerileri tartışmaya değer. Yapay zekâ kuşkusuz hem gazetecilere hem de okura çok büyük avantajlar sağlıyor. Bir yabancı dil bilmiyor olsanız da bugün tarayıcınıza indireceğiniz küçük bir eklentiyle tüm gazeteleri kendi dilinizde okuyabilirsiniz (çeviri programları çok iyi çalışıyor), haberlerinizi başka dillere çevirebilirsiniz. Yüzlerce sayfalık iddianameleri, yolsuzluk sızıntılarını özetleyebilir hatta analiz edebilirsiniz. Bu yoldan geri dönüş mümkün gözükmüyor. Yapay zekayı telif hakkı sorununa kilitlemek çözüm yollarından biri değil. Zaten itirazlar sadece büyük şirketlerden geliyor. Avustralya ve Kanada’da gazetelerin Meta’ya (Facebook) karşı giriştikleri mücadelede bir miktar para kopartıldı ancak bu gazetelerin kurtuluşuna yetmiyor daha kötüsü bu platformlar haberleri kaldırdığında zarar eden onlar değil gazeteler oluyor. Yapay zekanın içerik fikrini metalaştırdığını söylüyor Jarvis, evet bu önemli bir risk, çünkü esinlenme konusunda bir insandan çok daha fazla kaynağa sahip ve daha hızlı. Ancak eğer risk buradaysa belki fırsat da buradadır. Belki bu, gazetecileri “içerik” üretmektense haber üretmeye yönlendirir. Bırakalım 2023’ün en popüler dizileri konusunu yapay zekâ araştırsın, biz de gidip setlerdeki çalışma koşullarına bakalım. Sonuçta yapay zekâ Urfa’da Özak İşçileri ile gaz yemiyor. Jarvis, eskide kalmış telif hakkı gibi kalkanlara tutunmaktansa "creditright" (kaynak hakkı diye çevrilebilir belki) olarak tanımladığı kaynağın tanınmasına ve ödüllendirilmesine dayanan, iş birliğini geliştiren hakların öne çıkarılmasını tercih ediyor. Bunun şeffaflığı ve rekabeti güçlendireceğini savunuyor. Bu noktada kendisini fazla iyimser buluyorum. Eğer kamu çıkarı söz konusuysa bunu şirketlerden beklemek nafile. Burada güçlü kamu politikaları gerekiyor.

Bu noktada Türkiye’ye dönmek somutlaştırmak açısından yararlı olabilir. Dikkat ederseniz son dönemde haberlerin sansürlenmesi anlamına gelen içerik kaldırma talepleri daha çok şirketler ve iş insanlarından geliyor. Bir sulh ceza hakimliğinden bu karar kolayca alınabiliyor hatta geçen hafta yine bir iş insanının talebiyle internetin ilk yılları sayılabilecek 1998’de yayınlanmış haberlere bile engel getirildi. Bir şey daha oldu, Anayasa Mahkemesi 5651 sayılı İnternet Kanunu’nun sansüre neden olan 9. Maddesini iptal etti. AYM 2021 yılında bu maddenin ifade özgürlüğüne aykırı olduğuna karar vermiş ve bir pilot kararla topu Meclis’e atmıştı. Elbette hiçbir düzeltme yapılmadı. Şimdi gecikmeli bu kararla, iptali dokuz ay sonrasına yani yerel seçimler sonrasına attı. Yaman Akdeniz’in detaylı analizinde belirttiği üzere madde yürürlükten pilot karar verildikten üç sene sonra kalkacak ve yerel seçimlerden sonra Hükümet daha da sıkılaştırılmış bir kanun hükmünü geçirmekten çekinmeyecek.

Getirmek istediğim nokta “eller Ay’a biz yaya” değil. Dünyanın her yerinde hükümetler ve şirketler el ele çalışıyor. ABD’de telif hakkı tartışmasındaki korkunun kaynağı da Çin. Polonya ve Sırbistan kaynıyor, medyayı elinde tutan Duda ve Vucic’in karşısında muhalefet zayıf, AB de tahmin edileceği üzere “derin kaygılar” taşıyor.  Her zamanki gibi filler tepişiyor, ama çimenlerin vebali biraz da dünyanın gidişatını okuyamayan, kendi mikro çekişmelerinin derdine düşen muhalefet partilerinin omzunda.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa