19 Ocak 2024 04:50

Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Davos’ta dünya burjuvazisinin bir zirvesi daha gerçekleşiyor. Zirvenin ana kaygısı kapitalizmin geleceği, maddi soygun veya birikimin dünyaya getirileri götürüleri. Kamuoyuna biriktire biriktire dünyayı mahvediyoruz, daha fazla biriktirmenin anlamı nedir, bizden biraz daha vergi alabilirsiniz diye bir açıklama da yapıyorlar. Ortada bir kriz olduğunda herkes hemfikir de bu krizin kaynağı sebepleri neler?

PARANIN GEÇERLİLİK ALANLARI NERELER, GEÇERLİ OLMADIĞI ALANLAR VAR MI?

Sağlık ve eğitim paralı hale gelirse geriye ne kalır?

Cenazenin ardından imamın dua okumasının paralı (bahşişe dayalı) olduğu, mezarın bile parasıyla olduğu bir dünyada paranın satın alamayacağı şeyleri sayar mısınız?

Paranın geçerli olmadığı, paranın borusunun ötmediği bir evrende/alanda o alana özgü başka değerlerden söz edilebilir, soru o halde, reel dünyada paranın geçerli olmadığı alanların neler/nereler olduğu sorusuna dönüşür.

Benim aklıma gelen genel bir yanıt var: Onurlu insanın onurlu eylemi ama bu da sonuçta ekonominin pazar ekonomisine indirgendiği bir dünyada iktisadi bir değer oluşturmuyor. Onurun geçime bağlı olduğu bir dünyada, kölenin/fakirin onuru neydi sorusuyla birlikte, kölelik onuru ortadan kaldırır mı, kölelik halinde onur nasıl korunur sorularıyla birlikte ele alındığında, çok zorlu bir sınıra dayanıyor.

PARANIN DEĞERİ NEDİR?

G. Simmel’in çok tanınmış bir eseri “Paranın Felsefesi/ Philosophie des Geldes” (1907) yüz yıl öncelerden “Paranın töz/materyadan fonksiyona/işleve” dönüşümüne, dahası “materya/töz olarak paranın düşüşü”ne ve “değer olarak paranın yükselişi”ne dikkat çekiyor. “Varoluşun görece karakterinin tarihsel sembolü olarak para” başlığı ile kitap noktalanıyor.

Simmell, bir başka eseri “Gizliliğin ve Gizli Toplumların Sosyolojisi”nde “Sırrın sosyolojik anlamı, uygulamadaki ölçü ve işleme şekli, sırrı kendine saklama kapasitesinde ya da açığa vurma dürtüsüne karşı direncinde aranmalıdır. Bu saklama ve açıklama oyunundan insan ilişkilerinin nüansı ve kaderi ortaya çıkar.” Paraya güç atfetme, biriktirme, harcama ve paylaşma güdüleri arasındaki paradokslarda da insanlığımız ortaya çıkmaktadır.

Paranın materyal olarak bir gücü var mı, belki bir kağıt ve mürekkep değeri olabilir. Gerisi değişim değerinde yatıyor. Proudhon, mülkiyetin hırsızlık olduğunu söylüyordu. Marksist yorum paranın arkasında birikmiş bir emeğin çalınması olduğudur, bu birikmiş emeğin çalınmasının değişim değerinde görünmez kılındığıdır. Ayni değişim/ trampa/ takas da bir tür değişim değeriydi, en azından belli bir kullanım değerini de içinde barındırıyordu ancak altınla gümüşle bu denge bozuldu, kağıt parayla bambaşka bir hal aldı.

Kuçuradi’nin değer sorularıyla sorarsak, paranın bir değeri var mı, bunun değer bilgisi mümkün mü, bu değer değeri görme, değer verme/değer atfetme, değer biçme mi, her bir düzey de birlikte mi işliyor, paranın bir materyal gücü yoksa paranın satın alma gücü nereden geliyor?

Daha güncel bir gönderme yapılırsa, B. M. Anderson (2023) “The Value of Money” değişim enstrümanı olarak para ve krediyi dinamik bir ekonomi teorisi içinde “nicel değeri” ile birlikte incelemeye çalışıyor ve bu “transaction”da (aşkın eylemde) hep bir “spekülatif” yan olduğunu ileri sürüyor.

Yani spekülatif ve aşkın eylem, toplumsal gerçekliğin temel bir parçasını oluşturuyor. Paranın değeri gerçeğe ve insana göre spekülatif ve aşkın bir yan içeriyor. Buna başka bir deyimle “fiction/ kurmaca” da diyebiliriz, “virtüellik/sanallık” da ekleyebiliriz ki artık zincir paralar büyük bir yekun tutmaya başladı.

Böyle bir süreç, insanlıkta ve toplumsallığın ana unsuru yönetsel ve politik oluşumda nasıl bir karşılık bulunuyor acaba?

MİLLİ ULUSAL MİLLİYETÇİLİKTEN YOZ MİLLİYETÇİLİĞE KÜRESEL KAOS: PARANIN SATIN ALMA GÜCÜNÜN NEMACILIĞI ANA SİYASET HALİNE GETİRMESİ

CHP’ye Hatay’da niye Lütfi Savaş’ı yeniden aday gösterdiniz diye sorulduğunda, adaylar arasında en cazibe bulanı o da ondan diye bir yanıt veriliyor. Adana’da Karalar, İstanbul’da İmamoğlu, Ankara’da Mansur da benzer bir seçilme potansiyeline bağlı olarak aday gösterildi. İşin reel politikası bu.

Hatta TKP Maçoğlu’nu Kadıköy’e herhangi bir organik veya toplumsal bağlam içinde taşımadı, popülerliğine oynadı sayılır.

Paracılığın yüzü popülerlik için de geçerli, cari geçerlik esas.

Peker’in ifşa ve itirafları Türkiye’de mevcut cari reel olanı deşifre etmekten öte nasıl bir rol oynadı acaba? Pek bir etki “düzeltici etki” yarattığı ileri sürülemez. Ama yapılacak analizler için oldukça verimli veriler oluşturuyor.

Macaristan’dan, Türkiye’den, Rusya’dan, İsrail’den, ABD’den, İngiltere’den, Hollanda’dan, Fransa’dan, Almanya’dan… Hemen tüm dünyadan son 60-70 yıla, özellikle de son 20-25 yılı bakılırsa, giderek milliyetçilik eski sıfatıyla “milli çıkar/ milli yarar milliyetçiliği” “kamusal” yanını tümden kaybederek “mikro/ çıkar grubu milliyetçiliğine/ yoz milliyetçiliğe” dönüşmüş bulunuyor.

Milli milliyetçilikten yoz milliyetçiliğin temel farkı artık kamu/ülke veya ortak yarar/ ortak yaşam alanı gibi konseptlerin bu yoz milliyetçilikte bir karşılığının olmaması veya çok zayıflamasıdır. Bunun yerine doğrudan çıkar gruplaşmalarına dayalı çıkara dayalı geçici iş birliklerinin temel amaç veya işleyiş haline gelmesidir.

Geçmiş başkanlık, yakın gelecek yerel seçimler de dahil, S. Arabistan, Filistin, İsrail, Ukrayna, Yemen, New York, Arjantin… Maalesef tüm dünyada yoz milliyetçilik, Türkiye için mütaşerik otoriterlik (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı şerikliği) halinde yaygınlaşmış ve önümüzdeki yıllarda da daha bir yozlaşarak bir süre daha devam edeceğe benziyor.

Bunun küresel karşılığı geçici çıkar birlikleri, mafya ve çetelerin çok daha etkili olduğu ve olacağı küresel bir kaos çağı ki, gelecek devrimlerin oluşumu böyle bir zemin üzerinde, bu diyalektik ve paradoksa dayalı oluşacaktır.

Yerel seçimlerde seçenek, yoz milliyetçiliğe karşı insan, toplum, doğa yararının öne çıkarılmasıdır ki ufak tefek marjinallikler dışında yerel seçim sürecine sağıyla soluyla böyle bir bakış pek yansımamış bulunuyor.

Ulusal milliyetçilik çağındaki enternasyonalist mücadeleye kıyasla yoz milliyetçilik çağındaki enternasyonalist mücadele de az çok bazı farklılıklar içermesi gerekiyor. Mafyalaşma, çeteleşme, taşeronlaşma, esnekleşme-uzaktan çalışma, banka-borsa-spekülatif piyasa, emek piyasası, uyuşturucu, insan ve organ kaçakçılığı, insan ticareti, ekoloji, iç dış savaş ve çatışmalar, mikro ve yoz milliyetçilikler karşısında nasıl bir eğitim, nasıl bir sağlık, nasıl bir üniversite, nasıl bir ekonomi politik örülebileceğinin sorun odaklı analiz edilmesi, politika ve stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. En yakını nasıl bir mahalle, nasıl bir kent, nasıl bir yerel yönetim sorusudur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa