20 Ocak 2024 04:45

Trump saplantısı

Donald Trump

Fotoğraf: Selçuk Acar/AA

Paylaş

Sağa kayışın bir türlü durdurulamadığı ABD’de, yenik başkan Trump’a karşı yürütülen davalar gündemden düşmüyor. Trump, yolsuzluktan tutun, seçim sonuçlarını iptal etme girişimine kadar varan suçlardan yargılanıyor.

Demokratlar neredeyse tüm umutlarını bu sürece bağlamış durumdalar. Hukuki sürecin sonunda Trump hapse girmese ve hatta başkanlık yarışına katılabilse dahi, bu teşhir sürecinin seçilmesini zorlaştıracağını düşünüyorlar. Biden seçim kampanyasındaki ilk konuşmayı, “Demokrasi tehlikede” temasına ayırdı. En muteber haftalık dergilerden New Yorker, Trump’ı faşist bir lider olarak resmeden bir kapakla çıktı geçenlerde. New York Times ve ulusal radyo kanalı NPR’ın çoğu yorumcusu, Demokratlar’a 2022’de ara seçimleri kazandıran kartın Trump vurgusu olduğunu söylüyor. Hem Biden’ın kampanyayı buradan kurmasını, hem de mahkeme süreçlerinin merkezde durmasını destekliyor bu yorumcular.

Cılız demokrat sesler mahkemelere bu kadar anlam yüklenmesini eleştirse de, bu strateji değişeceğe benzemiyor. Mahkemelerden herhangi biri Trump’ın aleyhine karar alsa dahi, bu kararın muhafazakarların çoğunlukta olduğu Yüce Mahkeme’de bozulacağı garanti. Anaakım medya bunu bildiği halde pek dile getirmiyor. Belki daha da önemlisi, Trump’ı mahkemelerde süründürmeye dayalı stratejinin bir mağduriyet sendromu yaratıp yaratmayacağı. Bu tartışılmıyor anaakımda. Sağın mağduriyetten devşireceği seferberliğin zararının, hukuk yoluyla elde edilen tüm kazanımlardan daha büyük olmayacağını nasıl bilebiliriz? Ya bu mağduriyet hissi, Trump’a seçim kazandırmanın ötesine gidip, ciddi bir faşist teşkilatlanmaya yol açarsa? Böylesi bir tepkiden korkulmamasının birkaç nedeni var. Bugün sadece bir tanesine değineceğim.

Liberallerin kendilerine güvendikleri önemli bir nokta, FBI’ın hâlâ kendi kontrollerinde olması. Açıktan faşist bir kitle örgütlenmesi, bu yüzden çok muhtemel görünmüyor. Trump iktidarının ilk yılında neo-Nazi teşkilatlara ağır darbe vuran FBI, şu anda da 6 Ocak 2021 ayaklanmasını düzenleyen aşırı sağcı liderleri tutuklamakla meşgul. Özellikle de “Oath Keepers” ve “Proud Boys” adlı iki örgüte yoğunlaşıyor istihbarat yetkilileri. Trump’ın açık sempati beslediği Proud Boys’un hedef alınması, Biden seçimleri kaybederse FBI’da temizliğin bir öncelik hâline gelmesi ihtimalini arttırıyor. Ancak Trump ilk iktidar döneminde de FBI’ı kontrolü altına almaya çalışmış ve başaramamıştı.

Bütün bu fırtınada gözden kaçan, Trump’ın arzettiği tehlikeye yapılan aşırı vurgunun, dikkatleri sağın başka kazanımlarından uzaklaştırması.

Aşırı sağın son aylardaki en büyük kazanımı Amerika’ya mahsus değil. 7 Ekim’den sonra, tüm Batı dünyası İsrail-Amerikan sağının papağanı haline geldi. Hem muhafazakarlar, hem liberaller, Likud hükümetinin argümanlarını benimsemiş durumdalar.

Bu yarı-küresel sağcı zaferin Amerika’ya özel boyutu, yüksek öğrenim kurumlarındaki savaşın hızlı bir renk değişimi yaşaması oldu. Eğitimi dönüştürmek, uzun zamandır Amerikan sağının ana hedeflerinden biri. Bu büyük savaşın parçası olarak, sayıları giderek artan azınlık ve/ya kadın profesörleri ve idarecileri yerlerinden etmek sağ için artan bir öneme haiz. Normal koşullarda bunu yapamayan sağ, ülkedeki azınlıkların Filistin taraftarı bir duruş sergilemesiyle birden cesaretlendi. Geçtiğimiz haftalarda, kampüslerindeki Filistin taraftarı örgütlenmeyi engellemeyen üç kadın idareciyi hedef gösterdiler. Bunlardan biri, Harvard Üniversitesi’nin ilk siyah kadın rektörüydü. Üç idareci de kendilerine yapılan bu saldırıyı siyasi değil, teknik ve hukuki bir mesele olarak nötralize etmeye çalışıp, hüsrana uğradılar. İkisi görevinden oldu. Liberaller çoğunlukla bu tiyatroyu seyretmekle yetindi. Önümüzdeki yıllarda, sağın bu saldırıları şiddetlendireceği kesin.

Eğitim sektörüne karşı kampanya, Trump seçilse de seçilmese de devam edecek. Mahkeme süreçleriyle kafayı bozan liberaller, aşırı sağın kendi zihinlerini ne kadar işgal ettiğini göremiyorlar. Mahkeme süreçlerinin tek işe yarayabileceği nokta: Varolan hukuk sisteminin, faşizmi durdurmaya yaramayacağını göstermek. Ancak, sırf bunu teşhir etmek için gece gündüz mahkeme konuşmaya gerek yok.

Trump’ın çok büyük bir tehdit olduğu şüphe götürmez. Aylardır açık açık “diktatör” olacağını, Müslümanları ve sosyalistleri ülkeye sokmayacağını söylüyor. Kadın ve azınlık düşmanlığı zaten biliniyor. Ancak daha derin sorun, İsrail’den ekonomiye Demokratlar’ın Trump’tan çok da farklı düşünmemesi. Eğitim sektörü gibi farklı düşündükleri konularda da herhangi bir irade sergileyememesi. Artık düpedüz merkez sağcı bir parti olan Demokratlar’ın daha solunda ciddi bir kitle örgütlenmesi yaşanmadıkça, Amerika’nın da, etkisi altındaki ülke ve bölgelerin de geleceği parlak değil. O halde asıl tartışılması gereken, böyle bir örgütlenmenin ne kadar muhtemel olduğu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa