Yükselen aşırı sağ, faşizm ve büyüyen antifaşist mücadele
Fotoğraf: Hıdır Güyildar/Evrensel
Almanya’da 14 Ocak’ta Potsdam ve Duisburg’da başlayan aşırı sağa karşı gösteriler dev bir dalgaya dönüştü. Geçtiğimiz hafta sonu Berlin, Münih, Köln, Frankfurt, Hamburg, Hannover, Bremen başta olmak üzere çok sayıdaki kentte gerçekleşen eylemlere katılım toplamda bir milyonu geçti.
Ülkenin sokaklarında yükselen ses, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, faşizme geçit verilmemesi yönünde. Taşınan pankart ve dövizlerde, yapılan konuşmalarda 30 Ocak 1933’te Adolf Hitler’in başbakanlık koltuğuna oturmasından sonra adım adım inşa edilen faşist rejimin yaptığı soykırım ve katliamlar hatırlatılarak, “Bir daha asla demenin tam vakti” deniliyor. Bir kez daha faşizm karşısında sessiz kalınmaması, “Sessiz çoğunluğun artık sesini çıkarması gerektiğine” vurgu yapılıyor.
Geçmişteki faşist rejimle kurulan tarihsel paralellikler, bugünkü faşistlerin yaptığı “Tersine Göç” (Remigration) planları, geniş halk kesimleri arasında antifaşist bilincin alabildiğince güçlü ve diri olduğunu bir kez daha gösteriyor
Nasıl olmasın ki... Yarın 27 Ocak...
Bundan tam 79 yıl önce, 27 Ocak 1945’te Hitler faşizmi tarafından kurulan en büyük toplama kampı olan Auschwitz, Kızıl Ordu tarafından kurtarılmıştı. Bugün Polonya sınırları içinde olan Auschwitz toplama kampı faşizm için iki açıdan önem arz ediyordu: Birincisi toplama, ikincisi imha etme.
Alman sermayesi tarafından iktidara getirilen faşist rejimin kontrol ettiği ülke ve bölgelerden Auschwitz’e gönderilen Yahudiler, Romanlar, Sintiler, homoseksüeller, komünistler, antifaşistler ve diğer muhalif güçler, trenler kamp alanından içeriye girer girmez imha edilmeye başlanıyordu. İnsanların yüzüne bakılıp kimisi gaz odalarında hemen imha ediliyordu, kimisi de ya sonradan öldürülüyordu ya da kamptaki barakalarda insanlık dışı koşullarda tutuluyordu.
Çeşitli tahminlere göre kampta 1-1.5 milyon arasında insan katledildi. Kızıl Ordu’nun kamptaki esirleri kurtarması, diğer toplama kamplarının sonunun başlangıcı oldu. Bugün müzeye dönüştürülen kampta dolaşırken insanın tüylerinin ürpermemesi elde değil. Katledilen insanların saçları, ayakkabıları, üzerine isimleri yazılı valizleri, telden gözlükler, üzerinde numara yazılı tek tip tutsak elbiseleri, krematoryumlar...
Hepsi uzak gibi görünen faşizmin barbarlığını dünmüş gibi yakınlaştırıyor...
Arka planında tarihin karanlık yıllarının hatırlatıldığı bugünkü kitlesel antifaşist gösterilerin, aşırı sağın yükselişini, faşist örgütlenmelerin güç toplamasını engelleyip engellenemeyeceği şu günlerde en sık sorulan soruların başında geliyor. İçinde faşist örgütlenmelerin olduğu aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yasaklanması ya da yasaklanmaması bu soruların içinde yerini alıyor.
Sokakta yükselen ses AfD’nin yasaklanması yönünde adım atılması durumunda destek verileceği yönünde. Ancak, yasağın tek başına çözüm olmayacağı da ortada. Zira, yükselişin nedenleri ortadan kaldırılmadan atılacak bir adım ters tepebilir, aşırı sağın ve faşist örgütlerin işine yarayabilir. Hükümet cephesinden yapılan açıklamalarda yasak yerine devletten aldığı maddi desteği kesme, gençlik örgütünü yasaklama ağırlık kazanmış görünüyor.
Tabandan yükselen mücadele bu açıdan hükümeti AfD’ye karşı bir şeyler yapmaya adeta zorluyor. Salı günü Federal Anayasa Mahkemesinin faşist “Die Heimat” (NPD) için verdiği devletten aldığı maddi yardımın altı yıllığına kesilmesi yönündeki karar, özellikle AfD’ye verilen maddi yardımların kesilmesini isteyenleri cesaretlendirmiş görünüyor. Çünkü ilgili Anayasa maddesinde “halk arasında nefret körükleme” dayanak olarak gösteriliyor. AfD yöneticileri tarafından göçmenlere karşı yapılan sayısız “nefret körükleme” olduğu için istense Anayasa Mahkemesinde başvuru yapılabilir.
Ne var ki, aşırı sağın, faşist hareketlerin güç toplamasına yol açan nedenlerin ortadan kaldırılması ise işbaşındaki hükümetin gündeminde bulunmuyor. Mülteci ve sığınmacılara karşı izlenen politikada AfD’nin çizgisine yaklaşma konusundaki adımlar devam ediyor. Yükselişin önemli nedenleri arasında yer alan yoksulluk, işsizlik, gelecek korkusu ve Ukrayna Savaşı konusunda ise bir “politika değişikliği” gündemde değil.
Başbakan Olaf Scholz, dün haftalık Die Zeit gazetesinde yayımlanan röportajında “AfD ile politik olarak mücadele edilmesi” çağrısı yapıyor. Ancak bunun içeriğinin nasıl olması gerektiğini söylemiyor. Daha doğrusu söyleyemiyor. Çünkü, Alman sermayesinin çıkarları doğrultusunda girdiği Ukrayna savaşından geri adım atmaya, Rusya ile ilişkilerin normalleştirilmesinden yana değil. Diyalog, barış ve müzakere yerine savaşın sürmesi için Ukrayna’ya her türlü askeri destek sürüyor. Savaş gerekçesiyle rekor düzeyde arttırılan askeri harcamalardan vazgeçilmesi de söz konusu değil.
Bu nedenle aşırı sağ ile aşırı sağın yükselişine neden olan sermaye partilerine karşı birleşen bir mücadele ancak sonuç getirebilir. Bu temelde sürdürülecek bir mücadeleyle aşırı sağın, ırkçılığın, milliyetçiliğin ve faşizmin zemin bulması, insanlık için yeniden bir tehdit olması engellenebilir.
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12
- Trump Pandora’nın kutusunu açtı, Avrupa panikte 08 Kasım 2024 12:17
- 5 maddede ABD seçimlerinin Avrupa’ya etkileri 03 Kasım 2024 04:30
- 'Ekonomi mucizesi' Almanya'ya ne oldu? 01 Kasım 2024 04:48
- Almanya Rusya’ya karşı karargah oluyor 25 Ekim 2024 04:17
- Almanya-Türkiye ilişkileri: Yeni bir başlangıç mı? 18 Ekim 2024 04:50
- Biden'ın ertelenen Almanya ziyareti ve Ukrayna senaryoları 11 Ekim 2024 04:19
- Savaş döngüsü, barış umudu 04 Ekim 2024 04:32
- BM’nin mecalsiz hali, çelişkiler ve savaş planları 27 Eylül 2024 06:08
- İsrail Batı’nın desteğiyle savaşı bölgeye yayıyor 21 Eylül 2024 05:51
- Almanya'nın Orta Asya hamlesi tutar mı? 20 Eylül 2024 04:09
- Almanya'da mülteci düşmanlığı yarışı 13 Eylül 2024 05:22