09 Şubat 2024 04:52

Kızıldeniz’de ABD saldırgan, AB koruyucu mu?            

Kızıldeniz'deki bir savaş gemisi

Fotoğraf: ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı

Paylaş

Ortadoğu’da savaş, çatışma, gerilim, kan ve gözyaşı akmaya devam ediyor. Gazze’de beş ay içinde öldürülen insan sayısı 30 bine yaklaştı. Ancak bu bile İsrail’in faşist yöneticilerine yeterli gelmedi. Batılı emperyalist devletlerin tam desteğini alan Benyamin Netanyahu, Hamas’ın ateşkes çağrısını reddederek, savaşı Mısır sınırına kadar yayma mesajı verdi. Hem de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Tel Aviv’de olduğu saatlerde.

Katar ve Mısır’ın ara buluculuğunda üç aşamalı ateşkes ve esir değişimi teklif eden Hamas, İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesini, yani 7 Ekim öncesine dönülmesini istiyor.

Muhtemelen İsrail’in gerici yönetimi için en kabul edilemez şart Gazze’den çekilme. Zira, esir değişimine daha önce sıcak bakmıştı. Dahası değişim de yapılmıştı. Gazze’den çekilmek istemeyen İsrail yönetimi için mesele serbest bırakılması istenen 1500 esir değil, İsrail ordusunun bölgede kalması, savaş halinin sürmesi ve halk desteğini kaybeden Netanyahu’nun iktidarda kalması. Halen Hamas’ın elinde olan 136 İsrailli rehine de hükümetin umurunda değil.

Olanlar, Gazze’nin Filistinsizlileştirilmesi için daha önce yapılan planlardan vazgeçilmediğini gösteriyor. Bunu gerektiren bir baskı da yok.

Böylece ABD’nin bölgede tansiyonun artmaması, İslam dünyası ile İsrail arasındaki bağların kopmaması yönünde yaptığı diplomatik girişimlerin sonuç vermediği anlamına geliyor. İsrail’in Hamas’ı yok etme adına bundan sonra İslam ülkelerinin ciddi bir tepki göstermesini beklemek de hayalcilik olur. Onlar da Türkiye’nin yaptığı gibi bir taraftan İsrail’in yaptığı katliamları sert şekilde mahkum edecekler, diğer taraftan ise ekonomik ve siyasi ilişkilerini sürdürecekler. Bu durumda ABD’nin bölgedeki gücü belki yıpranabilir, ancak yok olmaz.

7 Ekim’den sonra Gazze’de katliam üzerine katliam yapan İsrail’e tam destek veren ABD ve Avrupa devletleri, İsrail rejiminin “koruyucu melekleri” olduklarını hissettirmeyi ise hiç ihmal etmediler. Denilebilir ki; İsrail ateşkes önerisini redderken ABD ve AB’nin tartışmasız kendisine destek vereceğinden emin.

Ateşkes teklifine “Hamas’ın kökünü kazıma”yla yanıt veren İsrail’in bundan sonra atacağı her adım, savaşın büyümesine, bölgeye yayılmasına yol açacak. Zaten büyüme potansiyeli her geçen gün artıyor.

ABD, fırsat buldukça Irak, Suriye ve Yemen’deki İran vekillerinin mevzilerini bombalıyor. Hem de hiçbir uluslararası kural tanımadan. Hafta başında her üç ülkede toplam 85 hedef vuruldu. Önümüzdeki süreçte İsrail, Gazze’deki katliamlarına yeni bir ivme kazandırmaya hazırlanırken, ABD ve müttefikleri Kızıldeniz’i tam anlamıyla kontrol altına almanın hamlelerini yapacak.

Uzakdoğu’dan Avrupa’ya mal taşıyan gemilerin kullandığı ana güzergah olan Kızıldeniz’de Yemen’deki İran yanlısı Husilerin yük gemilerine düzenlediği saldırıları durdurmak için ABD’den sonra AB de harekete geçti. 22 Ocak’ta Kızıldeniz’e askeri güç göndermeye karar veren AB, misyona da eski Yunanca’da “koruyucu” anlamına gelen “aspides” adını verdi. Yedi AB ülkesinin savaş uçakları ve gemileri, donanma gücünün 19 Şubat’tan itibaren Kızıldeniz’de olması planlanıyor. Almanya, daha parlamento onay vermeden “Hessen” savaş gemisini yola çıkardı. Ne de olsa mecliste tam destek garanti...

Nasıl ki; İsrail Hamas’ın saldırısını Gazze’yi ele geçirmek için kullanılıyorsa, ABD ve AB de Husilerin yük gemilerine saldırılarını geçmişten günümüzde en önemli ticaret yollarından biri olan Kızıldeniz’i tamamen kontrol etme; İran, Rusya ve Çin’in bölgedeki etkisini zayıflatmak için kullanmaya başladı. Bu nedenle dünyanın değişik bölgelerinde ve alanlarında karşı karşıya gelen bu emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki hesaplaşma sahalarının birisi artık Kızıldeniz.

Kızıldeniz birkaç açıdan önem arz ediyor.

Birincisi: Yemen’de İran’ın etkisini zayıflatmak. Bu nedenle Suudi Arabistan ile başarılamayan Yemen işgali, yeniden ve yeni güçlerle takviye edilerek devreye konulabilir. Bu kapsamda ABD, Suudi Arabistan’la yeni bir savunma anlaşması imzalamayı, bölgede yeni bir güvenlik yapısı tesis etmeyi hedefliyor. Çin ile yakınlaşma, İran ile diyalog kapılarını açan Suudi rejiminin yönünü bir kez daha tam olarak ABD’ye dönmesinin zemini hazırlanıyor. Almanya’nın Suudi Arabistan’a 48 Eurofighter savaş uçağı satmayı kabul etmesi de bu planın bir diğer ayağı.

İkincisi: Çin malları için önemli ticaret yollarından biri olan Kızıldeniz’i kontrol altına alarak, buradan Çin’in Afrika üzerindeki etkisini zayıflatmak. Çin’in daha önce ilan ettiği Yol-Kuşak projesinde de Kızıldeniz’e büyük bir misyon biçilmişti.

Üçüncüsü: Avrupa için önemli bir ticaret rotası olan Kızıldeniz’i tedarik zincirlerinin işlemeye devam etmesi için kontrol altına almak. Asya ülkelerinde üretilen otomobil parçaları ve tekstil başta olmak üzere birçok ürün bu güzergah üzerinden geliyor. Husilerin saldırılarından sonra birçok fabrika mal gelmediği için üretimini durdurmak zorunda kaldı.

Gelişmeler Ortadoğu’da emperyalist devletler ve onların iş birlikçilerinin sebep olduğu kan ve gözyaşının ne yazık ki bir süre daha akmaya devam edeceğini gösteriyor. Suriye’de yerinden oynatılan taşlar daha yerine oturmaz iken, yeni işgal ve çatışmalar planlanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa