10 Şubat 2024 04:51

Halk bu işin neresinde?

yürüyüş yapan Hataylılar

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

Paylaş

Hatay’da 6 Şubat günü yapılan anmalarda iktidarın ve ana muhalefetin siyasetçileri yuhalandı. Depremin üzerinden geçen bir yıl boyunca felaket bölgesinde yaşayan halk için her geçen gün yeni bir travma anlamına geldi. Hatay mevcut düzenin halkın üzerine ağır bir kütle olarak yıkılmaya devam ettiği bir yer oldu.

Daha önce AKP’den sonra CHP’den Hatay’da belediye başkanlığı yapan ve yine ana muhalefet partisinden aday gösterilen, Rönesans Rezidans’ın yıkımıyla ilişkili görülen Lütfü Savaş’a gösterilen ‘Unutmayacağız, affetmeyeceğiz, helalleşmeyeceğiz’ sloganlarıyla gösterilen tepkiler bu çöken düzenin payandaları arasında ana muhalefet partisinin de tanımlandığına işaret ediyor.

Hatay yalnız değil; düzen her gün giderek ağır bir hacim kazanarak çöküyor yoksulların üzerine.

Hatay sadece yerel seçimler yaklaşırken şimdiye kadarki iyiye gitmeyen karnelerini seçmen eğilimlerindeki kesişim kümelerinden aday arayarak, bu eğilimleri de anketlerle tespit etmeye çalışarak, olmadık ittifaklarla yerelleri paylaşarak halka aday dayatma tarzının en kristalize örneği sadece. Her seçimde olduğu gibi popülaritelerini ve sosyal sermayelerini kişisel ikballerine yatırım yapan adaylar da her yerde yarış halinde.

İktidarın yerel yönetimlerle ilgili perspektifi belli; Erdoğan bunu merkezi yönetime uygun bir yerel yönetim olmazsa hizmet yok diyerek özetledi. Bütün idari organların yukarı doğru merkezileştiği bir sistemin önemli öğeleri yerel yönetimler. Bu konuda propagandanın ve yalanın da sınırı yok. Deprem bölgelerinden gelen haberlere göre vadedilen sayının çok azının gerçekleştiği konutların AKP’ye oy veren kişilere dağıtıldığı ortaya çıkıyor. Özhaseki “Konut dağıtılanların, eğer ölüleri yoksa, iyi ki deprem olmuş, villa gibi evlerde oturacağız” dediklerini iddia ediyor. Ya ölüleri olanlar, kayıpları, yaralıları, travmaları olanlar? Bu evler kimlere, hangi ölçülerle dağıtıldı henüz bilinmiyor.

İktidar yerel seçim öncesinde şantajla, tehditle, saçma sapan ifadeler kullanarak kendisinden bekleneni yapıyor. Onunki dile vururken ana muhalefetinki de gösterdiği adaylarla mıhına vuruyor. Şurada AKP’li, burada Saadet Partili, buradan İyi Partili adaylarla kaçak göçek oyların hesabını yaparak halkı yerellerde yönetmeye talip oluyor. Kimse CHP’nin resmi belgelerini okumadığı için bu partinin kalkınma planının iktidar partisininkiyle hemen hemen aynı olduğunu, bunun da Türkiye’deki sermayenin çıkarları ile birebir uyumlu olduğunu fark etmediği için sadece adaylar konuşuluyor. Tepki de Hatay’da olduğu gibi suç biriktirmiş belediye başkan adaylarına patlıyor.

Çünkü seçim sürecinde de seçimden sonra da halk bir yerel yönetimin bir parçası, dominosu olarak hesapta yok. Tersine seçimler halkın kendi kaderi hakkında söz sahibi olmakla ilgili bütün olası mekanizmaların önünün kapatıldığı, pompalanmış bir yüksek tansiyon süreci olarak yaşanıyor, yaşatılıyor.

İktidarın HDP belediyelerini boşaltıp ‘merkezle uyumlu çalışan’ kayyumlar ataması ana muhalefet partisi için bir itiraz, ret, mücadele konusu olmadı şimdiye kadar ama alttan alta, kendi kitlesi başta olmak üzere genel seçmen için de bir endişe kaynağı haline getirildi. Halk sadece bir katliama dönüşen deprem bölgelerinde değil her yerde sandığa yine korkularla, tedirginlikle seferber ediliyor. Kendi boğazına da geçebilecek ilmiği CHP ‘Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz’lerle, iktidara en kritik dönemlerinde geç işareti verdi. Ortaya çıkan durumu da veri kabul etti. Yapacakları da yapılanlardan belli bu durumda.

Eylemsizlikten ötesinin bir ütopya olduğu bu danışıklı dövüşlü düzende halkın yerel yönetimlerde söz sahibi olacağı bir mekanizmaların kurulabilmesi bir ütopya olarak algılanıyor. Böyle bir bağlamda iyi belediye başkanı halka ‘sadaka’, ‘yardım’, ‘kent kartlar’, ‘ucuz yemek’ dağıtımı gibi işlerle ölçülüyor. Ulaşım ücretleri fahiş düzeylere çıkmış olmasına rağmen hizmet, parası halktan alınan yol yaptık, metro yaptık söylemlerinde ölçülüyor.

Oysa bir belediye başkanı ve belediye meclisiyle sınırlı karar alma süreçlerinin yaşandığı, iktidarıyla ana muhalefetiyle aynı programları uygulayarak, dışarıdaki tefecilere borçlanarak işletilen yerel yönetim mekanizması aslında halkın eğilimlerini hiçe saymak anlamına gelir.

Böyle bir ortamda valiler, yerel bürokrasi ve halkın seçme seçilme özgürlüğünü iptal eden kayyumlar dahil bütün atanmışların yerel yönetimlerde yer almaması gerektiği gibi halkın da kent siyasetine dahil edebileceği hiç dile gelmez.

Halkın kendi sorun ve taleplerini iletebileceği daimi organlara, örgütlere, meclislere sahip olması gündeme alınmaz? Halkın eğiliminden sadece anket çalışmaları anlaşılır.  

Belediye bütçelerinin kaynakları, harcanma biçimi, herkese ait kentsel arazi, taşınmazlar ve diğer kamu mülklerinin tasarrufu konusunda halk söz sahibi olarak görülmez.

Bugün yüksek enflasyon, düşük ücret, gücü aşan kira ödemeleri yüzünden kent merkezleri emekçilerden boşalırken yaşam alanları üzerinde halkın hiçbir söz hakkının olmaması kabul edilebilir mi?

Oysa kurulu düzene söz söylemeden, yürürlükte olana alternatif üretmeden, tek adam rejiminin kurduğu bağlamda yüzmeye devam ederek varılacak nokta kısır döngüdür.

Adayların hiçbirinin gündeminde yok böyle şeyler. Belediye başkan adaylığı düzenin aynı tas aynı hamamla yola nasıl devam edileceği konusunda bir yarışa dönüştü. Biri gidiyor, diğeri geliyor ve nizam halk için aynen devam ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa