İşkenceyi ve işkenceciyi aklamak

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Doktorsunuz. Hasta geliyor ve teşhis koyuyorsunuz; kanser, kalp yetmezliği, damar tıkanıklığı vb. Suç mudur? Kimse suçtur diyemez herhalde. Doktor ve adli tabipsiniz ya da adli tıp uzmanısınız. Önünüze bir gözaltında ya da tutuklu biri getiriliyor. Ayak tabanları şişmiş, su toplamış, bileklerinde ve kollarında morarma, sıyrık, ezilme var. Bunları muayene raporuna yazıyorsunuz. Suç mudur? Değildir. Ama Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı suçlanıyor. Türkiye’nin en önemli, dünyaca tanınan bir Adli Tıp Uzmanı olarak yazdığı bir rapordan ötürü suçlanıyor. Adnan Oktar davasında bir raporu var diye. Daha önce de bir DHKP-C davasında bilirkişi olarak tanıklık yaptı diye ve kanunen yasak olan zehirli gaz kullanılması konusunda görüş bildirdi diye suçlanmıştı. Hatta, sonuncusunda ceza verdiler yanlış hatırlamıyorsam. Şebnem Hoca mesleğini yaptığı ve bir insan hakları savunucusu olduğu için PKK’li, DHKP-C’li, Adnan Oktarcı diye yandaş medya vb. tarafından teşhir edildi, linçe uğratıldı.
Son olayda kampanyaya meşhur olma, gündemde kalma kaygısı, ihtirası dizginsiz ama o derece bilgisiz solcu gazeteciler de katıldı.
1999 yılında yapılan operasyon sonrası açılan davada Adnan Oktarcılara ceza verilmiş ama Şebnem Hoca’nın beş sanığa işkence yapıldı raporu nedeniyle dava düşmüş, bütün sanıklar serbest bırakılmış ve Adnan Oktar’cılar bu nedenle daha da güçlenmişler.
Bu iddiaları tamamen bir polis şefi ve itirafçı Adnan Oktarcının anlatımlarına dayanarak ileri sürüyorlar. Daha doğrusu onların iddialarını tekrarlıyorlar. Bizim cahil solcular da onları destekliyor. Bari, belgeseli iyice dinleseydiniz ya da bilmediğiniz konuları bir avukata danışsaydınız. Belgeselde deniyor ki Şebnem Hoca beş kişi ile ilgili rapor vermiş ama Adli Tıp Kurumu Şebnem Hoca’nın raporunu bilimsel bulmamış. E, o zaman Şebnem Hoca’yı niye suçluyorsunuz? Yüksek Mahkeme Adli Tıp Kurumunun raporuna değil de Şebnem Hoca’nın raporuna inanarak mı kararı bozmuş? Hem Yüksek Mahkeme beş kişiye işkence yapıldığına inandıysa neden sadece beş kişiyi değil de hepsini beraat ettirmiş? Sahi, beraat ettirmiş mi? O da belli değil. Belgeselde o konu yok. Belgeselci 1999 operasyonu sonrası sanıklara ceza verildi mi, verilmedi mi, verildiyse kaç kişiye ne kadar ceza verildi? Bunları söylemiyor. Sadece itirafçının ağzından salıverildiler deniyor. Salıverilme bir mahkeme hükmü değil. Adama beş sene hapis cezası verildi de mi salıverildi, beraat etti de mi salıverildi? İkisi çok farklı. Belgeselde konuşan, örgütte 14 yıl üst düzeyde yöneticilik yapmış Memati de salıverilmiş. Salıverilmenin çeşitli nedenleri var. Bunlar yok. Salıverildiler, buna neden de Şebnem Hoca’nın raporu. Ve sonra daha da güçlenerek çok sayıda suç işlediler. O rapor bütün bu suçların nedenidir.
İyi de salıverildikten sonra yeniden daha da güçlenerek suç işlemeye devam ederlerken on seneden fazla bir süre içinde polis, savcılar, mahkemeler, iktidar neden hiçbir şey yapmadı. Göz yumdu güçlenip gelişmelerine?
Belgeselde dönüp dolaşıp Şebnem Hoca diyorlar. Suç örgütü onun yüzünden daha da güçlendi diyorlar. Bir de sık sık tekrarlanan diğer bir söz polislerin işkencecilikle suçlandığı ve hayatlarının zindan edildiği. Şebnem Hoca birileri bu beş kişiye işkence yapmış olabilir diye bir (Belki daha fazla, tam anlaşılmıyor, orayı geveliyorlar) gül gibi polisimiz gadre uğramış.
Benim elli senedir şahsi deneyimim ve gözlemim şudur; bu elli senede binlerce polis işkence yapmakla suçlanmış, şikayet edilmiş, bazılarının hakkında dava açılmak zorunda kalınmış ama hiçbiri gadre uğramamıştır. Devlet tarafından bütün işkenceciler korunmuş, terfi ve taltif edilmiş; haklarında çok açık deliller olanlar bile hafif cezalarla ve hiç cezaevine girmeden cezalandırılmış ve polislikten çıkarılsa bile bir yerlere yerleştirilerek iş ve çeşitli olanaklar sağlanmıştır. Gadre uğradığı söylenen polis şefi de ölmeden kısa süre öncesine kadar her gün bir TV kanalında konuşturulan biriydi ve sanıyorum polislikten ayrıldığından daha iyi yaşıyordu.
Neyse, fazla uzatmayalım. İktidarların faşizmin dozunu arttırmaya hazırlandığı dönemlerde hep böyle olmuştur. Birileri “Kahrolsun insan hakları” demeye başlar. Bir süredir bu koronun başını Devlet Bahçeli çekiyor. İnsan hakları savunucuları hedefe konur, şeytanlaştırılmaya başlanır, düşman ilan edilir. Şebnem Konur Fincancı, Akın Birdal, Eren Keskin, Gergerlioğlu vb. üzerinden insan hakları savunucuları korkutulmaya, sindirilmeye çalışılır.
Kahrolsun insan hakları denilmeye başlandığı zaman insan haklarını daha güçlü savunmak gerekir. Bizim solcu gazetecilerin yaptığı gibi “büyük fotoğrafı” görme havaları ile insan hakları ve demokrasi düşmanlarının kuyruğuna takılmamak gerekir. Sonra onlar da insan hakları savunucularından yardım istemek zorunda kalır. Liberal solcular, Ergenekoncular gibi.
Evrensel'i Takip Et