Başlangıç: Radikal kent hakkına doğru
Fotoğraf: Şeyma Akcan/Evrensel
Bu başlangıç güzel kesişmelerin bir ürünü. Ve inanıyorum ki gelecek haftaların yazıları da öyle olacak. Evrensel’in Kocaeli muhabiri Hasret Gültekin Kozan ile öncesinde de olduğu gibi, ama en yoğun 1 Eylül 2016’da barış talebimiz peşine üniversiteden atılma sürecinde çok defa yan yana geldik. Yeri geldi SEKA’nın dönüşümünü konuştuk, yeri geldi başka bir akademinin nasıl oluşturabileceğini birlikte deneyimledik.Yine Kocaeli’den Gözde Tekin ile kent-mekân-emek ilişkisi üzerinden değerlendirmeler yaptık. Evrensel’in önceki genel yayın yönetmeni Fatih Polat (ve Mücella Yapıcı, Deniz Özgür) ile demokratik mücadelenin türlü yollarını arşınlamamıza ilişkin kesitlerin kayda geçirildiği İmre Azem’in “Uçurumun Kıyısında Türkiye” filminde kesiştik. Sonrasında da çok defa beraber yol yürüdük. Evrensel’in şimdiki genel yayın yönetmeni Hakkı Özdal ile de 6 Şubat ve sonrası depremler üzerinden birlikte yazdık. Gazeteciler, akademisyenler, kısacası türlü alanlarda emeğiyle üretim yapanlar, emekçiler defalarca yan yana geldik. Birlikte ürettik, dertlendik. Toplumsal eşitlik, adalet, laiklik yolundaki sözümüzü çoğaltacak yolları birlikte denedik. Tam da bu nedenle böyle güzel kesişmelere, “aklın kötümserliği, iradenin iyimserliğine” dair umudum hep olacak…
Ana başlığımız “kent hakkı” oldu. Aslında aklımdaki “radikal kent hakkına doğru” idi, ancak bu başlık gazete için uzun olduğundan bu şekilde kalacak. Neden radikal kent hakkı? Latince “kök” anlamına gelen “radix” sözcüğünden türeyen radikal “kesin, köklü, kökten” anlamına geliyor. Kent hakkını radikal bir yerden, kök soruna inerek ele almaya çalışacağım. Bu başlığı sadece mimarlık eğitimi almış, bu alanda eğitim vermiş, kent üzerine düşünen, araştıran bir kişi olmam nedeniyle tercih etmedim. Elbette bunların yazacaklarıma temelden bir katkısı olacak. Ancak kent hakkının hepimizi ilgilendiren toplumsal bir anlamı olduğuna inanıyorum. Ve önümüzdeki zamanlarda biz emekçi halkın yaşamını çok daha derinden etkileyecek şeyler yaşayacağız. En son geçen yıl kentin metalaşması ve kent hakkının gaspı üzerine Evrensel’e yazmıştım. O zamandan bu zamana özellikle 6306 sayılı kentsel dönüşüm yasasına yapılan müdahalelerle koşullar aleyhimize gelişmeye devam ediyor ve bu konuları daha geniş perspektiften tartışmaya ihtiyacımız artıyor.
Bu başlık altında bir imkân ve çatışma mekânı olarak kenti emek, ekoloji, toplumsal cinsiyet bağlamları ve yerle kurulan köklü bağ üzerinden dünya ve ağırlıkla Türkiye kentleşmesine ilişkin güncel olaylarla tarihsel-materyalist bir perspektifle yorumlamaya çalışacağım. Düzenli yazacaklarım arasına girebilecek kısa ara başlıklarla içeriğe çoğulluk/zenginlik katmayı da arzu ediyorum. Örneğin; “müşterek sözler” ile arada başka yazar(lar)dan izinle farklı görüşlere yer vermek, böylece sözün yayılımına katkı sağlamak gibi. Ya da “şeylere derinlik” ile kentle ilgili sıkça kullanılan ve bilhassa anaakım tarafından içerilen/boş gösterenleştirilen terimleri radikal kent hakkı bağlamında irdelemek gibi; söz gelimi kent konseyleri, kültürel miras, emeğin miras hakkı, katılımcılık, dirençlilik, sürdürülebilirlik, eleştirel kent-miras çalışmaları, kentsel dönüşüm vd. “Besleyici kaynak” ile de kent mevzusu üzerine alandan referans olacak bir yayını gündelik hayatla veya haftanın etkin bir kentsel olayına bağlayacağım. Burada başta deprem illeri olmak üzere, kentsel dönüşüm, rezerv alan gibi güncel kentsel müdahalelerin ve kent hakkı gasplarının süreklilik taşıdığına ve yoksulların, emekçilerin kentten sürülmesinin tarihselliğine, örnekleriyle emek-mekân politikasına bakacağız. Böylece kent hakkı söyleminin adil bir yaşamı inşa etmek için bizleri kesiştirdiği alanların da altını çizebileceğiz.
Peki kent hakkı kısaca nedir? Öncelikle kent hakkı, kent kaynaklarına erişim ve kent kararlarına katılım ile sınırlı bir hak değil. Kent hakkı sermaye birikimi lehine hizmet eden bir kentleşmeye karşı mülkiyetten bağımsız, işgal-kendine mal ederek, kentin kullanım değeri odaklı dönüşümüyle birlikte bireylerin kendilerini dönüştürme haklarını da içeren ortak ve çok katmanlı bir hak. Bu hak Birleşmiş Milletler vb. yönlendirdiği gibi kapitalizmin bekasına yarayan bir boş gösterene dönüşen reformcu bir programı işaret etmiyor.
Kent hakkı bir talep siyaseti aracı değil bir mücadele zemini. Kent hakkı mücadelesi devrimci bir eylem olarak anti-kapitalist bir içerik taşıyor. Bu nedenle de teorik olarak radikal olması yetmiyor, sahadaki somut mücadeleler ile birlikte yürütülüyor. Aksi takdirde sağa kayan boş gösterenliği pekişiyor. Söz gelimi egemenlerden kent hakkı talep edilemez. Zira dünya tarihinden bildiğimiz üzere egemenler ezilenlere hak vermezler. Aksine hakları gasp ederler. Hukuk dediğimiz şeyin de esasen egemenlerin bahşettiği bir araç olduğunun farkındaysak, hakları hukuki yolla da almanın güçlüğünü görebiliriz. Yine dünya tarihine bakarsak tüm haklar mücadeleyle alınmıştır. Kent hakkı da böylesi bir mücadeleyi gerektirir. Öyleyse mekânı demokratikleştirmeye yönelik her türlü eylem mevcut ilişkileri dönüştürmek için de bir imkândır. Bu nedenle başka bir dünyayı hayal etmek, başka bir mekânı tahayyül etmekten de geçer…
- Orhan Kemal’den Rahmi Koç’a kültürel değer üretimi 30 Kasım 2024 06:25
- Kent suçu nedir? Antakya örneği… 23 Kasım 2024 05:06
- Kent hakkı bağlamında kent konseyleri: Hopa 16 Kasım 2024 04:35
- Endüstri mirasını “koruma”: Haydarpaşa/Sirkeci Garları 09 Kasım 2024 04:58
- Sağlık sisteminde “koruma”: Heybeliada Sanatoryumu 02 Kasım 2024 05:30
- Mimarlığın simgesel gücünü sorunsallaştırmak! 26 Ekim 2024 04:00
- İşçi sınıfı mekânlarında süregiden soylulaştırma 19 Ekim 2024 04:12
- Kent-soylulaştırma-tetikçisi: Sanat mekânları 12 Ekim 2024 04:44
- Kent-soylulaştırma-tetikçisi: Kahve mekânları 05 Ekim 2024 04:58
- Kent hakkı bağlamında ulaşım: Vapurlar 28 Eylül 2024 05:12
- ÇED ne işe yarar? 21 Eylül 2024 04:46
- Kent hakkı bağlamında spor 14 Eylül 2024 04:49