27 Mart 2024 04:41

İsrail'in izolasyonu

Yüzünce Filistin bayrağı çizimi olan kadın

Fotoğraf: Ihsaan Haffejee/AA

Paylaş

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Gazze’de ateşkes sağlanmasına dair nihayet dün bir karar aldı. Kararın sonuçları sahada ne değiştirecek belli değil. Netanyahu hükümetinden gelen sesler Tel Aviv’in kararı dikkate almadan mevcut savaş politikalarını sürdüreceğini gösteriyor. Lakin nereye kadar?

Netanyahu sonuçta savaştan önce ciddi bir sokak muhalefeti ve yolsuzluk skandallarıyla sallanan koltuğunun derdinde. Şu halde Gazze savaşı -teşbihte hata olmaz- tam bir “Allah’ın lütfu.” Ancak savaşı sürdürebilmenin başta gelen koşulu İsrail’e ABD desteği ve bu anlamda Güvenlik Konseyi oylaması önemli bir eşik. Bir süredir Beyaz Saray’dan basına sızan Netanyahu rahatsızlığı artık en üst düzeyde diplomasi tarafından kayda geçildi. ABD Güvenlik Konseyinde veto yetkisini kullanmayıp çekimser kalarak İsrail’i korumadı. Gelişmeler Tel Aviv’in diplomatik izolasyonu açısından mühim. Nitekim Uluslararası Adalet Divanında Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası devam ederken, 1 Mart’ta Nikaragua, Almanya’yı İsrail’e yardım ederek Soykırım Sözleşmesi’ni ve uluslararası insani hukuku ihlal etmek suçlamasıyla mahkemeye verdi. Yani, henüz birkaç ay evvel Güney Afrika’ya karşı İsrail’i savunmak için davaya müdahil olan Almanya’nın kendisi şimdi mahkemeye savunma verme pozisyonunda -elbette mahkeme davayı görmeyi kabul ederse. Dolayısıyla, İsrail sadece kendisi için değil müttefikleri için de savaşın faturasını giderek yükseltiyor.

Savaşlar genelde teknik şiddet araçlarının etkisine yoğunlaşan, operasyonel ve taktik meselelere odaklanan bir karar verme sürecini tetikler. Tetikleme kelimesi gayet isabetli bir tanım sunuyor, nitekim özellikle izolasyon yaşanan karar süreçlerinde karar vericiler sürekli birbirlerini besleyen, dışarıdan gelen bilgiyi işleyemeyen grup düşünme (group-think) dinamiğine girer. Karar verme kuramlarındaki bu model Netanyahu Hükümetinin mevcut halini son derece güzel isabetliyor: Sığınağa kapanmış, dış dünyayla iletişimi kesmiş, militarizmde birbiriyle rekabet eden siyasi aktörlerin algısı tamamen kapanmış durumda. Kasımda Biden’ın nasıl olsa yenileceği, yerine her türlü çılgın teklife açık, Kudüs’ü başkent olarak tanımış Trump’ın geri geleceğini ummak başta rasyonel bir tavır olarak görülebilir. Netanyahu’nun Biden gidene kadar bir yıl daha dişini sıkıp muhayyel zaferini Trump’la taçlandırmak istemesi de makul görülebilir. Ancak makul olmayan şey bu büyük hesapların pamuk ipliğine bağlı olması.

Rusya’da IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırı tam da bu ipliğin koptuğu anlardan birine denk geliyor. Saldırıya dair birçok nokta hâlâ aydınlanmış değil, belki de hiç aydınlanmayacak. Ancak Rusya’nın saldırıya vereceği cevap Ortadoğu ve Ukrayna’da çok şeyi değiştirebilir. Keza, Trump’ın iktidara gelmesi de Washington-Moskova ilişkilerini yumuşatabilir. ABD’nin BM Büyükelçisi Güvenlik Konseyindeki oylamaya dair yaptığı konuşmasında, Hamas’ın 7 Ekim saldırısını bir terör saldırısı olarak tanımlamaktan imtina ettikleri için Rusya ve Çin’i eleştirdi. Sanki başlarına bomba yağan, açlıktan, hastalıktan kırılan insanların hayatını kurtarmak için Rusya ve Çin’in terör tanımı bir koşulmuş gibi?! Rusya’nın henüz hâlâ IŞİD saldırısının şoku içerisindeyken ABD tarafından teröre destek olma suçlamasını hiç umursamayacağını düşünebiliriz. Hatta önümüzdeki günlerde terör konusunu, hatta İslamcı terör dosyasını açabileceğini de. Siyasi çatışma, sahadaki zaferlerden ziyade cephe gerisindeki kamuoyunun belirleyici olduğu bir faza girmişe benziyor. Bu da hükümetleri, ne pahasına olursa olsun kamuoyunu konsolide edecek daha riskli davranışları, kararları cesaretlendiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa