28 Mart 2024 04:57

İyi insanlar

İstanbul'da 14 Mart Tıp Bayramı açıklaması

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Elimde epeyce kalsa da sonunda Catrine Clay’in Türkçeye “Nazilere Direnen İyi Almanlar” diye çevrilip 2023 kasım ayında yayımlanmış kitabını bitirebildim. Bir gazeteci dostum 2020’deki İngilizce ilk basımını getirmişti. Hayli kalın ve ağır bir kitap, yollarda taşıması da sorunlu omurgamı zorladı ama vazgeçmedim. Arendt’in bu dönemi ve insanın kötülük yapabilme kapasitesini sorgulayan yazılarından, İletişim Yayınlarının “Faşizm İncelemeleri” serisinden öğrendiklerimin ötesinde, kötülüğün bayağılığına düşmemek için direnen ve iyiliği var etmek için çaba gösteren insanların mücadelesi özellikle bu dönemde umudu güçlendirmek için iyi bir seçim oldu.

Catrine Clay’in sözlerine kulak verelim isterim: “Babam hep ‘İyi Alman yoktur,’ derdi. Herhalde bunu anlamak çok zor değil; İkinci Dünya Savaşı’nda beş yıl boyunca onlarla savaşmıştı. Aslında bu görüş onun kuşağında oldukça yaygındı: Alman ruhunda bir sorun olduğuna inanılırdı; Tötonlardan kalma bir tür ölümcül kusur. Başlarda bu konuyla pek ilgilenmedim, kendi hayatımla fazlasıyla meşguldüm. Sonra düşündüm; hem Almanlar hem de Naziler vardı ama bu ikisi aynı şey değildi. Daha sonraları Almanların üçte ikisinin -yirmi milyon kadar kişi- hiçbir zaman Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisine, yani bilinen ismiyle Nazi Partisine oy vermediğini öğrendim. … Sağ-kanat partileriyle kurulan koalisyon sonucu 1933 yılında iktidara geldiğinde, Nazi Partisinin kayıtlı üye sayısı iki milyon kadardı. … Peki ya Nazilere oy vermeyen ama yine de Nazi korku rejimini, ardından İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamak zorunda kalan ve hepsi sona erdiğinde, Naziler tarafından işlenen vahşetin, imha kamplarının ve diğer korkunçlukların giderek daha fazla ortaya çıkmasıyla tüm dünyanın hakaretlerine maruz kalan Almanların üçte ikisi ne olacak?” İşçi ve aristokratlar, komünist ve muhafazakarlar, kadın ve erkekler, genç ve yaşlılar arasından mümkün olduğunca geniş bir seçim yaparak altı kişide karar kılmış Clay. “Hepsi de iyi Almanlardı” diyor. Seçtiği bu altı kişiden biri de 11 yıl Buchenwald toplama kampında tutulup, 1944 yılında kurşuna dizilerek katledilen Alman Komünistlerinin Lideri Ernst Thälmann. O dönemde yalnız hücrede tecrit edilmekle bırakılmayıp unutturulmak için de fazlasıyla çaba harcadıkları ama sonrasında da komünizm karşıtlığının dünyada yayılmasıyla adı pek anılmayan, eşine ve kızına da ağır bedeller ödettirilen bir lider. Kızıl Orkestra ve Beyaz Gül hareketinden haberdarız belki ama pek çok direniş alanını, direnen grupları hiç duymadık, sessizce geçiştirilmelerine göz yumuyoruz. Karalamalar yetmezse unutturma devreye giriyor. Hans Fallada’yı kitaplarından bilsek de Rudolf Ditzen olarak yaşattıkları zorlukları bilenimiz az.

Şimdi önümüzde yeniden seçimler var. Yerel bir seçimin ötesine geçen, karalamalarla, düşmanlaştırarak toplumu parçalamanın devamını izlediğimiz bir dönemde hekimler olarak bizler de Türk Tabipleri Birliği seçimleriyle tamamlanacak bir oda seçimleri sürecine girdik. Topluma yayılan ayrıştırma çabalarının bir benzerini emek meslek örgütlerinde görmemek şaşırtıcı olur ama biz şaşırmalı ve olmaması için uğraş vermeliyiz. Çok uzun yıllardır yaşadığımız bu politik iklimde yöntemlerin benzemesi ile karşı karşıya kalsak da kendimizi bir öteki ile tanımlamaktan vazgeçmeliyiz. Neler yaptığımız ve yapabileceklerimizle, kendimiz olmakta ısrar etmek, kötülüğün bayağılığına teslim olmamak asıl hedefimiz olmalı.

Sevgili Zeki Gül bu haftaki “Askeri Vesayetten Toplumcu Hekimliğe” yazısında da dile getirmiş benzer kaygıları: “Yol arkadaşlıklarında an gelir kullanılan dil ve ifadeler tüm duvarlardan daha keskin bir izolatöre dönüşür. Kökleri askeri tıbbiyeye dayanan bir meslek grubu içinde dili ve yol alışı askeri vesayetten azade tutmak elzemdir. Unutmayalım kendi içinde duvarlar ören seçim süreçleri eni sonu toplumla arasına da duvarlar kurar. Anayasasızlık ile sınandığımız bu günlerde, toplumun TTB’ye ve diğer tüm demokratik işleyişlere ihtiyacı var. Müesses nizam hep hizaya çekmek istedi, ‘Had bildirmeyi’ denedi toplumcu hekimlik anlayışını. Şimdilerde haddin yeni şekli TTB’ye ‘kayyum’ girişimi. İşte o yüzden yaklaşan tabip odası seçimleri ve bu sürecin arka planı salt hekimleri ilgilendirmiyor. TTB içi ve dışı tartışmalar özünde yakın bir gelecekte nasıl Türkiye istediğimizin de resmidir.” Demokratik bir ülkede özgürce ve barış içinde yaşayabilmek için iyi insanlar olmaya çaba göstermek gerekiyor. İster mahallemizde, isterse yan yana durma başarısı göstereceğimiz örgütlerimizde. Ayrışarak değil dayanışma ile var olmalıyız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa