06 Nisan 2024 07:28

Sürüklenen kayalar, zorunlu mesailer ve Sisifos'un inadı

Fotoğraf: MA

Paylaş

“Hâlâ bu saçmalığı protesto etmek zorunda kaldığıma inanamıyorum.” Öfke seviyesine göre “bu saçmalığı” bölümünü, “bu haltı” ya da “bu boku” şeklinde tercüme etmek mümkün. Dünyanın farklı meydanları bu cümlenin kadınların arasında dolaştığı bol miktarda eylem görmüştür. Tıpkı “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla” gibi bir kadının el yazısından kartona dökülmüş, ifadenin isabeti nedeniyle bir tohum gibi etrafa sıçramış olmalı.

İnsanlığın daima ileri gittiği savı, söz konusu hak ve özgürlükler olduğunda da aynı istikâmeti işaret ediyor yanılgısını doğruyor. Ne münasebet. Örneğin çalışan haklarındaki kimi kayıplar ya da eğitimin, sağlığın bu denli özelleştirilmiş olması ya da kapitalizmin atar damarı olan mülkiyet hakkının ihlal ediliş biçimleri, diyelim 90'ların başında kendini liberal olarak tanımlayanların düşlerinin de ötesinde bugün. Tüm bunların bu denli normalleştirilmiş olması düzenin başarısı.

Kişisel hak ve özgürlüklerin hudutları rejimlerin otoriter, faşizan, patriyarkal eğilimleriyle ayrıca biçimleniyor. Öyle bir zaman geliyor ki kadınlar açısından oy hakkı artık tartışılmaz olduysa da, 21. yüzyılda hâlâ kürtaj yasağına ya da kadına yönelik şiddete karşı meydanlara dökülmek gerekebiliyor. Mars'a turistik seferlerle, eğitim hakkından mahrum kız çocuklarının aynı anda bulunduğu bir gezegen burası, normal olan bu. Sermaye kendi coğrafyalarını ve tarihini yaratıyor.

*

Mitoloji dünyasının en meşhur karakterlerinden biri Sisifos olabilir. Öfkenin, vahşetin, intikamın, hırsın, her şeyin çok büyük olduğu bu âlemde aralardan sıyrılıyor Sisifos, çarptırıldığı ceza o kadar dokunaklı ve aslında biz fanilerin hakikatine o kadar yakın ki, hikâyesine kayıtsız kalmak mümkün değil. Bir kayayı yuvarlaya yuvarlaya bir dağın tepesine itmek, sonra kayanın zirveden aşağı inişini izlemek ve aynısını bir daha, bir daha, sonsuza dek yapmak... Başımıza gelmesinden, belki de daha fazla, başımıza çoktan gelmiş olduğunu görmekten korktuğumuz bir hayat.

*

Mitler hayatı izah edebilmek için vardır. Yararsız ve umutsuz bir çabadan daha ağır bir ceza olmayacağını düşünmüştü tanrılar. Sisifos'a dair bugünlere mahsus metaforlar da yok değil. Bir kere bazı hak mücadelelerinde Sisifos'un kayasını sürükleyişine benzer bir yan var, bazen hakikaten hâlâ bu saçmalığı protesto etmek zorunda kaldığımıza inanamıyoruz.

Bunun dışında anaakım kullanımları da var. Kişisel gelişim endüstrisinin hayatın tekdüzelik tuzağına karşı çıkan jargonuna oturtuyorlar mesela. Önüne konan kayayla ömrünü mü geçireceksin; 20 olmadan şu filmleri izle, 30 olmadan şu kitapları oku, ölmeden önce şuralara git.

Diğer yandan ücretli köleliğin dayattığı, ölmeyecek kadar para kazanmanın meşguliyetiyle dolan beyhude hayat ile Sisifos'un cezası arasında benzerlik göremeyen sadece zenginler olabilir. Manidar olan, bazı piyasacı metinlerde de Sisifos'un kulağının çınlatılması. “Sen de patron olabilirsin” özlü iş dünyası makalelerinde, ilk ticari girişimlerinizde çuvallayabilirsiniz, yılmayın bir daha yatırım yapın, şeklinde şevk hapları yutturuluyor.

Bunun tersi istikamette örneğin antikapitalizmi, “temel geliri” Sisifos üzerinden tartışan bir makaleye de denk geldim. Kaldı ki Sisis'un hayatını bir direniş olarak okumak için Albert Camus'u ayrıca anmak gerekli.

*

Camus, “Sisyphos Söyleni”nde neden Sisifos'u mutlu düşünmek gerektiğini söylemişti? Berbat bir hayatı sorgusuz kabullenmiş ve dahi oradan saadet çıkarmış ebleh bir karakteri övmek için olmasa gerek. Camus, bu hikâyede Sisifos'u her şeyin farkında yapan bilincin, umuttan ve korkudan azade var oluşun, saçmanın ve uyumsuzun altını çizer. Sisifos'un iterken yanağını yasladığı kayada, acının içinden doğan sevinci, itenin kayayla bir hale gelişini, hatta kayadan daha güçlü oluşunu görür.

*

İlginçtir, cezası çok bilinse de suçu hatırlanmaz Sisifos'un. Tartışmalı bir karakterdir, kurnaz olduğu söylenir ama bu cezaya çarptırılmasının nedeni öncelikle Zeus'un bir suçunu ele vermesidir. Bu ihbar karşılığında şehrine bir su kaynağı istemesini kurnazlık değil bir tür kamu hizmeti olarak bile yorumlamak mümkün. İkinci suçu da ölümü alt etmesi, mezarsız, törensiz bir ölümü seçmesi, hülasa tanrılara kafa tutması. Hakikaten bir irade, bir inat, bir uyumsuzluk var. Yani seçtiğinin sonucunu yaşadığı için de mutlu olabilir Sisifos.

*

Yerel seçim günü Şırnak’a oy vermek için yığılan asker ve polisler tek sıra içeri girerken Süleyman Salğucak isimli seçmenin öfkesi zerre eksilmeden her birine “Konuş, sen nerelisin?” diye bağırması, bir seçilmişin görev yapabilmesinin dahi mücadele gerektirmesi buralara bağlandı zihnimde. Biz halkın büyük çoğunluğu “mazbata” kelimesini hiç bilmemeliydik.

Benziyor ama iktidarlara ve iktidara yaslananlara karşı kendisini bir kayaya dönüştürenler her defasında aynı yerden başlamıyorlar, öyle bir fark var. Sisifos’un inadıyla hâlâ “bu saçmalığa” tüm direnenler gibi.

Not:

“Sisyphos Söyleni” Tahsin Yücel çevirisiyle Adam Yayınları'ndan, Azra Erhat'ın “Mitoloji Sözlüğü” Remzi Kitabevi'nden. Eskiden tarih atarmışım, ikisini de bu hayatta maaşlı çalışmaya başladığım ilk aylarda almışım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa