Yerel seçim sonuçlarını tersinden okumak
Fotoğraf: MA
Aylardır gündemi meşgul eden yerel seçimler geçen hafta tamamlandı. Seçim sonuçları, 47 yıl aradan sonra CHP’nin birinci olması ve AK Parti’nin 22 yılın ardından ikinciliğe düşmesi açısından önemliydi. Yeniden Refah Partisinin yükselişi ve Millet İttifakı içerisinde yer alıp, CHP listesinden TBMM’ye giren partilerin siyasal bir karşılığının olmadığının görülmesi dikkatleri çekti. Türkiye, beş yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticileri seçmek için sandık başına gitmiş olsa da, sonuçlar 2023 genel seçimlerinin rövanşı olarak değerlendirildi.
31 Mart’taki yerel seçimleri izlemek için Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından Türkiye’ye gönderilen gözlemci heyet, seçimin yürütülüş kalitesine ilişkin olumlu rapor verdi. Ancak özellikle Güneydoğu Anadolu’da gerek taşıma seçmenler ve gerekse ölümlü sonuçlar veren ihlaller halkın iradesine yeterince saygı duyulmadığını gösterdi. Kürt halkının çoğunluğu oluşturduğu yerleşimlerin, seçim güvenliği açısından çok daha güvencesiz olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
CHP’nin yerel seçim zaferi dünya basınında geniş yer buldu. Yabancı basının özellikle İstanbul’daki seçim sonuçlarına odaklandığı haberlerde Erdoğan’ın “hezimete uğradığı”, İmamoğlu’nun gelecekte Erdoğan’a meydan okuyabilecek popüler bir figür olarak öne çıktığı görüşlerine yer verildi. Seçimler sonrasında inşaat sektöründeki şirketlerin borsa değerinin düşmesi örneğinde olduğu gibi yerel seçim haberlerinde görmeye alışık olmadığımız türden detaylar dikkat çekti.
Seçim sonuçları hakkında memnuniyet içeren yorumlar hayli abartıldı. “Toplum kutuplaşma istemiyor, kutuplaşma azaldı” türünden görüşler ve Sinan Birdal’ın altını çizdiği ‘dip dalga’ gibi tuhaf metaforlar analiz sayılıp, dolaşıma sokuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’nin oy oranındaki ciddi gerilemenin ardından yaptığı açıklamadaki "Maalesef istediğimiz, umduğumuz neticeyi alamadık, ders çıkaracağız" bölümü, yüksek düzeyde bir iyimserlikle karşılandı. Seçim öncesinde dışişleri bakanı ve MİT başkanının bölgeye yaptığı ziyaret ile birlikte düşünülmesi gereken ‘sınır dışı operasyon’ vurgusu hak ettiği biçimde endişe yaratmadı. Güvenlikçi söylem içinde gerekçelendirilen bu operasyonun yerel seçimler sonrasında iktidarın yeniden yapılanması bağlamındaki rol ve önemi özellikle ana muhalefet çevrelerinde görmezden gelindi.
CHP’nin aday belirleme sürecindeki vahim hataları; derinleşen açlık ve yoksulluğun 31 Mart yerel seçimlerinin sonucunu etkileyen en önemli etken olduğu; seçimlerin sonucunun muhalif partilerin geliştirdiği siyasal kapasiteden çok seçmenin yaşam koşullarına gösterdiği tepkiden kaynaklandığı; tarihindeki en sağcı, en pragmatik çizgiyi tutturmuş bulunan CHP’ye seçimleri bu partiye verilen oy kadar sandığa gitmeyen seçmenin kazandırdığı unutuldu.
Belki bunlardan daha da tehlikelisi, ana muhalefetin seçmeni dönüştürmekten çok bulunduğu noktada ikna etmeyi öncelediği bir seçim başarısı sonrasında AK Parti’nin çöküşe geçeceğine dair analizler yapıldı. Yeni bir başlangıçtan bahsedilmeye başlandı.
Somut durumun tahlilinden çok iyimser niyetlere dayanan yaklaşımlar rahatlatıcı olsa da yol açıcı olmuyor. 22 yıllık bir iktidarın siyasal çöküşünden ve yeni bir başlangıçtan bahsedebilmek için öncelikle bugünküyle kıyaslanamayacak düzeyde bir örgütlenme düzeyine ulaşılmış olması, sürece ışık tutacak düşünsel bir yığınak yapılmış olması gerekiyor. Bunların hepsinden önemlisi, ‘Demokratik bir ortamda demokrasi mücadelesi verildiği’ zannından hızla uzaklaşılması gerekiyor.
Erdoğan rejiminin uluslararası konjonktür ve bölgesel dinamikleri iç siyasetin emrine verecek adımlar atma kapasitesi hâlâ mevcut. İçeride, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına son kez aday olduğunu ve böylece ‘bir sonraki adıma’ hazır olduğunu şimdiden açıklayan Mansur Yavaş ve siyasal etkisinin oturduğu koltuğun çok ötesinde olduğunun farkında olan Ekrem İmamoğlu üzerinden muhalif alanda yaşanabilecek sarsıntı olasılıkları akıldan çıkarılmamalı.
Van’da yaşanan ve hukuk dışılık düzeyiyle adeta bir rekor kıran Abdullah Zeydan’ın mazbatasına yönelik taciz, rejim aklının negatif sınırlarını gösteren bir alarm sinyali olarak akılda tutulmalı. Birilerinin Kürt meselesinden barış yerine gerilim ve çatışma derleme niyeti gözden ırak kalmamalı.
İşi gücü siyasal ortamı maniple etmek olan binlerce profesyonelin harıl harıl çalıştığı, seçim kaybetmiş belediyenin milyonlarca liralık ihale vermekten çekinmeyecek kadar rahat olduğu ve halkın büyük çoğunluğu için siyasal iradeye sahip çıkışın tek yolunun oy vermekle sınırlı kaldığı bir ortamda şenlikleri kısa kesip, hızla gerçekliğe dönmek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde acı ilaç reçetelerine paralel olarak uygulamaya konulacak hukuk ve hatta kanun dışı uygulamalara hazırlıklı olunmalı.
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45
- Günay Kubilay'dan "Bir Kumpas Davasının Anatomisi" 22 Eylül 2024 04:00
- Narin… 15 Eylül 2024 04:51
- Reşit Kibar "Ne" için öldürüldü? 08 Eylül 2024 04:04
- ‘Barış’ emekçinin hayatına nasıl dokunur? 01 Eylül 2024 04:10
- ‘Kolektif Şiddet Siyaseti’ 25 Ağustos 2024 05:07
- Filistin kimin ‘dava’sı? Filistin kimin ‘dava’sı olmalı? 18 Ağustos 2024 04:50