10 Nisan 2024 04:18

Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiştirmek gerek

Tayyip ERdoğan

Fotoğraf: Emin Sansar/AA

Paylaş

Seçimler bitmiş… “Zat-ı hümâyunda” topladıkları siyasal güçle tarihi geriye doğru akıtmaya çalışan iktidar büyük bir yenilgi almış… Aklımda sorular… Bir yandan da güzel günler göreceğiz çocuklar mırıltısı… Olması muhtemel olanın motorları maviliklere taşımaya yetmeyeceğini bilmenin karamsarlığına eşlik eden, düne göre daha güzel bir sabaha uyanacak olmanın verdiği iyimserlik…

Çoğumuzun benzer duygularda olduğunu düşünüyorum. Stratejik bir iyimserlik diyelim içimizdeki karmaşık duygulara… İyimserlik ama kişisel politik bir strateji olarak… Kendimizi yeniden ürettiğimiz kendi dünyamıza ait bir strateji… Uzun bir süredir ihtiyaç duyduğumuz nefes alma, mutlu hissetme, umut besleme… kendimize, yakınlarımıza, dostlarımıza iyi gelmemizi sağlayacak ve bunu yaparken de anın gerçekliğinin yakıcılığına kendimizi kurban ettirmeyecek stratejik bir iyimserlik… İhtimallerin belirmesinin beslediği umuda dayalı bir iyimserlik… Dosta iyi gelecek bir iyimserlik…

Ne de olsa “İnsan yaşadığı yere benzer” der şair… Yaşadığı şehre benzer insan, ülkeye, âleme, iklime benzer… Şehir değişir… İnsan değişir… Ülke değişir… Dünya değişir…

Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fahim Bey ve Biz” romanına bakıyorum, “Bir Ölüm İlanı” ile başlıyor roman: Bursa eşrafından Ahmet Fahim Bey eceli mev’udiyle vefat etmiştir. “Merhum, her cihetle faziletli, hür fikir­li, geniş bilgili, çok nezaketli, şahsına hürmet telkin ettirmiş ve dostları tarafından çok sevilmiş bir zattı. Vefatı zayiattandır.” Diğer bir deyişle zatın hayatını yitirmesi büyük bir kayıp olmuştur.

Yaşam süresini sadece insanlar doldurmuyor şüphesiz. İnsanların oluşturduğu kurumların da bir ömrü vardır. Siyasi partilerin de ömürleri tükenir örneğin diye düşünüyorum. Onların vefatı zayiattan mıdır acaba, orası oldukça tartışmalı geliyor bana. Zamanının sayısız “küçük partisini” bir yana bıraksak bile örneğin Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş Doğru Yol Partisinin, Anavatan Partisinin vefatları zayiattan mıydı? İyi Parti, Gelecek, DEVA partileri zayiattan mı?   

Ya iktidar partisi diye düşünürken, Abdülhak Şinasi Hisar’a dönüyorum yine, ihtiyarlıkla ilgili çarpıcı bir tespit: “… İhtiyarlığı insanların kendi vücutlarında duyarak tanı­mamak istedikleri ve başkalarının görerek kendilerine zorla du­yurdukları bir şahsi inhitattan ibaret addetmemelidir. İhtiyarlık sadece vücutla birlikte ruhun ihtiyarlamasından ibaret de değil­dir. Fakat yaşlanan, ihtiyarlayan adam böyle, kendi vücuduyla ve ruhuyla birlikte, içinde yaşadığı bütün âlemin, bildiği tekmil ka­inatın da ihtiyarladığını ve göçtüğünü duyar.”

Tam da bu… “Güneşi gören buz misali” diyor ya Cumhurbaşkanı…  

AKP bedenen ve ruhen yaşlanmamıştır yalnızca, içinde büyüdüğü ve büyüttüğü âlem de yaşlanmış görünüyor… Belki de göçmekte… Güneş görmüş buz gibi… İsa’sını bekleyen Lazarus gibi…

Yine Abdülhak Şinasi Hisar’a dönelim, “Vaktiyle büyük bir şöhret sahibi olan şimdi meçhul bir adam olur; kimse onun evvelce bir memur mu, bir asker mi, bir politikacı mı, bir tacir mi olduğunu bilemez. Her neslin yaptığı heykeller yıkılır… Hemen herkesçe malum olan bir şey, hemen herkesçe meçhul bir şey olur.”

Yaşanılan dünya olanaklı olanın en iyisidir diyor Leibniz ya da Voltaire’in Candide romanında aynı düşüncenin taşıyıcısı olan Dr. Panglos. Başımıza ne geliyorsa daha iyisi olamayacağı için geliyor diyor mealen. Hayek’in sosyalizmle girdiği tartışmasındaki temel argümana çok benziyor. Hayek, insanın etrafındaki dünyayı kendi isteklerine göre şekillendirebileceği düşüncesine “Ölümcül Kibir” diyor. Doğal ve dolayısıyla en iyisi olduğu varsayılan düzeni değiştirmeye duyulan inanç “kibir”dir ona göre. Oysa kibir (hybris) diyor Çiğdem Dürüşken Hoca Antik Çağ Felsefesi kitabında, “Ne olursa olsun yapılan şeyin doğru olduğuna inanıyorsan sonucuna da katlanacaksın” duygusudur. Tanrılar bu hybrisi sevmez. Çünkü bu hybris tanrıların işine karışmadır. Tıpkı Prometheus’nin yaptığı gibi. Doğanın yarattıklarına karşı insanın yarattığı her şeyin kaynağı, Prometheus’nin ateşi çalmasına neden olan işte bu hybristir. Şüphesiz bu muktedirin kibrinden farklıdır. Muktedir sonuçlara katlanmak istemez. İstediği gibi olmadıysa zorla değiştirmek ister. Ona karşı koyan irade ise insanlığın yaratıcı/meydan okuyan hybris’idir. Hybris muktedirlerin doğal olduğunu ezberlettiği düzene insanın meydan okumasıdır. Leibnizci bir iyimserliğe insanın meydan okumasıdır. Bu meydan okuma bilgiyle olur, emekle olur…

O zaman Candide’in müthiş cümlesi ile bitirelim: “Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiştirmek gerek!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa