19 Nisan 2024 04:47

Köy Enstitüsü farkı, şehre ve geleneğe uymazlığı: Hümanist, yararcı, bütüncül köy rehberi

Hasanoğlan Köy Enstitüsü

Hasanoğlan Köy Enstitüsü (Fotoğraf: Mustafa Güneri'nin arşivinden)

Paylaş

Köy enstitülerinin anlam ve yerini değerlendirebilmek için öğretmen okulu, ziraat okulu, meslek okulu, çıraklık ve liseler ile kıyaslamak, medrese/imam hatip ile kıyaslamak, aradaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymak gerekiyor.

Köy enstitülerinin eğitim tarihindeki ve modelleri arasındaki en anlamlı yeri köye yönelik çok başarılı bütüncül bir model oluşturmasıdır, “köy enstitüsü” olmasıdır. O gün de bugün de bir şehir okulu değildir, bir şehir ortaokulu veya lisesi değildir, aksine şehir okullarından, liselerden etkilenmiş ama köye yönelik özgün başarılı bir model oluşturmuştur.

Köy enstitüsü bir öğretmen lisesi değildir, ziraat lisesi değildir, çıraklık okulu değildir, diğer ziraat liseleri “ziraat teknisyeni” ve öğretmen liseleri “öğretmen” yetiştirme amacındayken Köy enstitüleri bir köy rehberi yetiştirme, çağdaş bir çiftçi ve köylü yetiştirme, köyü tarımı köylüyü çağdaşlaştırma amacındadır. Köy enstitüleri bir meslek lisesi ve hiçbir şekilde bir MESEM-çıraklık okulu da değildir.

Diğer okullar sınırlı bir amaca yönelikken köy enstitüleri tüm köy topluluğuna yöneliktir, “Gestalt”çı/ bütüncül bir modeldir, köyün bütünü esastır, her köy enstitülü bir köy rehberidir. Kendisi bizzat köylü olacak, geçimini çiftçilikten sağlayacak, çağdaş teknolojilerin taşıyıcısı ve yaratıcısı olacak, mimariden sağlıktan anlayacak, fenden, matematikten, felsefeden, sanattan, edebiyattan, sosyolojiden, psikolojiden, siyasetten anlayacak, köye liderlik ve rehberlik edecektir.

Böyle bir modelin şehre uymazlığı da zaten açıktır. Tüm şehir okullarında felsefe, matematik, fen, sosyal bilim, sanat bilgi becerileri, çağdaş duyarlılıklar verilmektedir, dahası köy enstitüleri bilimde sanatta felsefede çağdaşlaşmada şehri ve şehir okullarını izlemektedir, ancak köye göre şehir çok daha karmaşıktır, salt çiftçilik-hayvancılık-ormancılıktan oluşmamaktadır, “bütüncül bir şehir rehberi” şehrin büyüklük ve çeşitliliğine uygun düşmemektedir. Şehir liseleri ülkenin tıbbiyesi, mülkiyesi, akademisyeni, yüksek nitelikli kadrolarını oluşturacaktır.

Köy enstitülerinin anlam ve yeri “köy enstitüsü/ köy rehberi” konseptinde oluşmasıdır.

Köy enstitülerinin en temel çelişkisi de köylerle olmuştur, köyün yerleşik inançları ile, Yörüklük/ aşiret/ sülale nizamı ile, toplumsal cinsiyet düzeni patriyarka ile, gelenekle çelişmiştir.

“Köye rehberlik” konusu en çok da dini geleneğin, medreselerin, imam hatiplerin iddiası arasında olmuştur. Köy enstitüleri din/gelenek, imam hatip/medrese ile çelişikten öte hem karşıt hem de çok farklı modellerdir.

Köy enstitüleri ayrıca ülkedeki iktidar yapısıyla, ekonomi politik yapıyla, dünyadaki neomuhafazakar kapitalizmle çelişmiştir.

ÖLÇÜ NEDİR? DİNCİLİK NEDİR, HÜMANİZM VE YARARCILIK NEDİR?

Bir Budist için refah, bolluk değil çilecilik değer olabilir. Bir kapitalist için tüm dünyanın mallarına el koymak. Bir çevreci için yaşatmak, bir Hristiyan için misyon, Müslüman için cihat temel değer olabilir. Bir milliyetçi için “Varlığım Türk varlığına feda olsun”, bir vatansever için “mevzu vatansa gerisi teferruat” ana değer olabilir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi “Vazgeçilemez, ertelenemez, devredilemez” temel hak ve özgürlükler varsayıp bunları temel değer kabul edebilir.

İnsanlığın en önemli sorunlarından ikisi kişilik ve ölçü sorunu. Bu iki sorun; doğallık, genellik, evrensellik, özdeşlik, ben ve öteki ilişkisi ile de yakından ilişkili.

Çok da politik, belki de tümden politik sorunlar kişilik ve ölçü konusu. Toplumun ve insanın yönelimini/ereğini oluşturuyor. Bir toplumun geleceği de oluşturacağı kişiliğe ve temel aldığı ölçülere bağlı bulunuyor.

Kişilik sorununa, iyi olan ve olmayanı, önemli olan ve olmayanı ayırt edebiliyor muyuz sorusuna, ölçü sorusu referans olacak. Sağlam dayanaklar ve ölçüler var mı? AKP’ye, dincilere göre bunun ölçüsü dindir, dini değerlerdir.

Köy enstitüleri, daha genel olarak 1945’lere kadar cumhuriyetin ana eğitim anlayışı hümanizm, yeni hümanizm ile birlikte halkçı devletçi pragmatizm/ yararcılık oldu. Hümanizm çok genel anlamıyla insanlığın yüksek sanat, dil, edebiyat ve bilimsel gelişmeleri tüm insanlığa aittir, insanın yüksek başarıları model alınmalıdır, bunun içine Grekçe de, Latince de, Farşça da, Arapça da, Türkçe de… her dil ve uygarlıktaki yüksek felsefe, bilgi, sanat ve eserler girer. Dil, edebiyat ve çeviri faaliyetleri, müze, müzik, tiyatro etkinlikleri, heykel, mimari hepsi hümanist konsept içindedir. Halkçı pragmatizm ve yararcılık ise halkın yararına olanı, ekonomik ve uygulanabilir olanı, uygulamaya geçirebilecek yararlı bilgi becerilere öncelik verilmesini esas almaktadır.

Hümanist ve yararcı eğitim anlayışı en çok da yerleşik rantiye düzeni ve gelenekle çelişmiştir.

‘DEĞER’ VE ‘BİRLİK’ SORUNU: DEĞERLERİN DEĞİŞEBİLİRLİĞİ BAŞKA DEĞİŞKENLİĞİ ÇOĞULCULUĞU BAŞKA

Değerler değişmez mi, çok tartışmalı bir konu, uygarlıklar ana değerlerin ve tekniğin değişimi ile oluşur ve ilerler.

Bir de birlik-çokluk meselesi var.

N. Hartmann en çetin metafiziğin “birlik” metafiziği olduğunu ileri sürüyordu. Değerlerin değişebilirliği ayrı bir boyut, değerlerin değişkenliği daha farklı bir boyut. Değerlerin değişebilirliğinden öte değişkenliği insanın ve insanlığın birlik anlayışını daha da zorluyor.

Köy enstitüleri, marşında/ereğinde ulusal “birlikçi”, müfredatında “değişkenliğe” açık sayılabilir. Dinciler ise hem akaitlerinde hem de medreselerinde hep birlikçi, değişmez ve monist kaldılar.

ÇOCUĞUN, KÖYÜN, KENTİN, ÜLKENİN, BİREYİN, TOPLUMUN, İNSANLIĞIN ÜSTÜN YARARI BİRBİRİYLE ÇELİŞİK Mİ, TAMAMLAYICI MI?

Bugün eğitimin öncelikli ana ölçüsü “çocuğun üstün yararı” sayılıyor.

“Çocuğun üstün yararı” geleneğin, dinin diktelerine uygun mu yoksa onlarla çelişiyor mu, buna verilen yanıtlar Türkiye’de farklı eğitim anlayışlarına karşılık geliyor. Çeliştiğinde din gelenek mi değişecek, çocuk mu geleneğe uygun terbiye edilecek, kritik bir soruyu oluşturuyor.

Topluluk veya toplum dinine geleneğine indirgenirse bu çelişkiler çatışma tehdidine dönüşüyor, “birlik” sorunu haline geliyor.

Çocuğun üstün yararı, bireyin, topluluğun, toplumun, insanın üstün yararı ile çelişir mi, erdem etiğinde, aydınlanmacı, hümanist veya sosyalist bir anlayışta çelişmez.

Ancak çocuğun veya insanlığın üstün yararı; zenginin, aşiret reisinin, müteahhidin, tarikatların, iktidar sahiplerinin, emperyalizmin… üstün yararlarıyla çelişebilir. Köy enstitüleri veya doğru düzgün nitelikli bir eğitim bunlarla çelişiyor.

Peki, böyle bir karşıtlaşma veya çelişkide ölçünün hangi üstün yarar olması, hangilerinin aşılması gerekiyor?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa