28 Nisan 2024 03:24

Sömürge savaşı

İsrail'in çekildiği Han Yunus kenti

Fotoğraf: AA

Paylaş

İsrail’in Gazze Şeridi’ne karşı savaşı altıncı ayına girdi ve ufukta bir son görünmüyor. Erkek, kadın ve çocuk olmak üzere 33 binden fazla insan öldü. Binlerce ev yıkıldı. Milyonlarca Filistinli açlıkla karşı karşıya ve birçoğu zaten açlıkla boğuşuyor. İslamcı bir direniş örgütü olan “Hamas’a karşı savaş”tan değil, “Gazze’ye karşı savaş”tan bahsettiğimi vurgulamak isterim. Neden? Çünkü ölenlerin büyük çoğunluğu savaşçı değil. Bunların binlercesi çocuk. Hepsinin Hamas’ın çocukları olduğuna mı inandırılıyoruz?

İsraillilerin genel olarak Araplara, özel olarak da Filistinlilere karşı hissettiği nefret katlanılabilirliğin ötesindedir. Ancak bu çatışma ırkçılığın ve politik olmanın da ötesinde. Hem varoluşsal hem de bölgesel bir durum söz konusu. Bu, Filistinlilerin topraklarını ele geçirmek isteyen yerleşimci bir ulusun sömürgeci çatışmasıdır. Bu topraklarda yaşayan nüfusa tamamen kayıtsız sömürge savaşı sürdürülüyor. Bu, Gazze’ye karşı savaşta yaşanan dizginsiz katliamı, ayda ortalama 5 bin Filistinlinin ölümünü açıklamıyor mu?

Kaçan üç Yahudi rehinenin İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından öldürülmesinin görüntülerine bakmak yeterli. İbranice konuşmalarına ve çıplak gövdeleriyle askerlere yaklaşmalarına rağmen şu söz geçerliydi: “Önce vur, sonra sor.” Savaş bölgesindeki herkes IDF için açık bir hedeftir.

Ve yakın zamanda “Dünya Merkezi Mutfağı”ndan yedi gönüllünün IDF tarafından öldürülmesi yaşandı. Birdenbire ABD’li liberaller çıldırıyor ve İsrail’in pençelerine tokat atıyor. İsrailli failler birdenbire “kötü adamlar” haline geldi. Gerçekten şimdi mi? O zamana kadar 33 bin Filistinli katledilmişti ve bu konudaki sessizlik sağır ediciydi.

Frantz Fanon klasik eseri Dünyanın Lanetlileri’nde iki farklı tür arasında sömürge çatışmalarının yaşandığını söylemişti. Yalnızca sömürgeciler insan olarak kabul edilir. Sömürgeci baskı altında olanlar insan sayılmaz. Esaret altında yaşadıkları için sözde insani olandan yoksundurlar, çünkü yalnızca özgür olanlar insan olmaya layık görülür.

ABD’li liberaller ateşkes çağrısında bulunuyor. Neden meselenin özüne inip işgalin sona ermesini talep etmiyorlar? Filistinliler özgürlük içinde yaşamaya değer değil mi? Onların var olma hakları yok mu? Filistinliler kendi devletlerini hak etmiyor mu? Bütün bunlar sadece İsrailliler için mi geçerli?

Belki de adil davranmıyorum. Belki. Ama sonra İsrailli bir diplomatın Filistin’le barışla ilgili sözlerini hatırlıyorum. İsrail’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Danny Danon, The New York Times’ın 24 Haziran 2019 tarihli sayısında yayımlanan köşe yazısında Filistinlilerin barışa ulaşmak için yalnızca iki şey yapması gerektiğini yazdı. A. “Ulusal intihar” (kendi sözleri) ve B. “Teslim ol.”

İnanması zor! Fransız İmparatorluğu’nun sömürge hükümdarı bunu bundan daha iyi söyleyemezdi.

ABD ne adil ne de tarafsız bir ara bulucudur. Derin bir ön yargıya sahip ve apartheid devleti İsrail’i savunma için değil, saldırı amaçlı savaşlar için kullanılan silahlarla donatıyor. IDF’nin kısaltması “İsrail ölüm gücü” anlamına gelir. Buna karşı çağrımızı yapalım: İşgale son verin!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa