30 Nisan 2024 04:52

Erdoğan-Özel görüşmesi ve yeni anayasa

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel

Fotoğraf: AA

Paylaş

Gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan ve CHP Lideri Özel arasında bu hafta yapılacağı açıklanan görüşmeye çevrilmiş durumda. Bir yandan bu görüşmede Erdoğan ve Özel’in gündemlerinin ne olacağı üzerinde bir tartışma sürdürülürken öte yandan bu görüşmenin iç siyasette yeni bir “yumuşama dönemi” başlatıp başlatmayacağı sorusu soruluyor.

Peki, Erdoğan’ın 8 yıl aradan sonra ana muhalefet lideri ile görüşmesi ne anlama geliyor?

Erdoğan-Özel görüşmesi, ülkedeki sorunların çözümü konusunda gerçekten yeni bir dönemi başlatabilir mi?

Bu soruların yanıtı bakımından öncelikle şu noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Erdoğan’ın 8 yıl aradan sonra ana muhalefet lideriyle görüşecek olması (Erdoğan, CHP’nin önceki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile en son 2016’da görüşmüştü) üzerinden bir ‘bahar havası’ yaratmaya çalışanlar, bugüne kadar böylesi bir görüşmenin gerçekleştirilmemiş olmasının gerçek nedenlerini göz ardı ediyorlar. Çünkü eğer bugüne kadar bir görüşme gerçekleşmemişse bunun nedeni önceki ana muhalefet liderinin kibir ya da kaprisleri değil, Erdoğan’ın 2016’daki darbe girişimini yeni rejim inşası için bir fırsata dönüştürmeye çalışması ve bu süreçte muhalefeti bir ‘şer odağı’; darbecilerin, teröristlerin, dış güçlerin destekçisi ilan etmesidir. Bugüne kadar Erdoğan, muhalefeti düşmanlaştırarak toplumu kamplaştırmayı ve savaş politikaları üzerinden şovenizm ve milliyetçiliği kışkırtmayı yeni rejim inşasının en temel dayanaklarından biri olarak kullandı.

Dolayısıyla Kılıçdaroğlu ya da burjuva muhalefet eleştirilecekse bu Erdoğan’la görüşmediği için değil; aksine “Ne istediler de vermedik” dediği ve 13 yıl ülkeyi birlikte yönettiği Gülencilerin darbe girişimini dikta rejimi kurmak için “Allah’ın lütfu”na dönüştürmeye çalışırken bile Erdoğan’a karşı tutarlı ve demokratik bir muhalefet çizgisi geliştiremedikleri için eleştirilmelidir. “Yenikapı ruhu” adı altında aslında darbecilerin ‘siyasi ayağı’ olan iktidara verdikleri destek, OHAL ilanı üzerinden fiili ‘tek adam rejimi’ inşasının önünü açmıştı. Devamında Mecliste dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdikleri destek, sadece Kürt siyasi hareketine karşı çok yönlü operasyonların ve kayyumların değil, terörize edilen Kürt sorununun ve sınır ötesi operasyonlar üzerinden sürdürülen savaş politikalarının her türlü demokratik hakkın askıya alınmasının aracı haline getirilmesine yol açmıştı.

Kılıçdaroğlu, ülke tarihinin en şaibeli seçimi olan 16 Nisan 2017 referandumunda iki buçuk milyon mühürsüz oy kullanıldığı halde seçim hilelerine karşı sokaklara dökülen halkı evlerine dönmeye çağırdığı, ülke tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biri yaşanıyorken bile her şeyi seçimlere havale edip halkın tepkisini yatıştırmaya çalıştığı için eleştirilmelidir. Elbette Kılıçdaroğlu’nun bu kritik süreçlerde takındığı tutum, burjuva muhalefetin sınırlarının görülmesi bakımından da önemlidir.

Erdoğan-Özel görüşmesine gelince, yerel seçim yenilgisinden sonra Erdoğan’ın bu görüşmeyi kendine yeni manevra alanları yaratmak için kullanmak istediğine/isteyeceğine şüphe yoktur. Dolayısıyla dün muhalefeti “şer odağı” ilan eden Erdoğan için bir “yumuşama”dan söz edilecekse bu aslında ciddi bir güç kaybı yaşadığı dönemde burjuva muhalefeti kendisine karşı etkili bir muhalefet yapamaz hale getirme hesabından bağımsız düşünülemez.

Bu temelde Erdoğan’ın Özel ile görüşmede yeni anayasa ve sınır ötesi operasyon konusunu (“teröre karşı destek”) gündeme getireceği belirtiliyor.

Yeni anayasa tartışmasının iktidarın işçi sınıfı ve emekçi halka kapsamlı bir saldırı programını uygulamaya çalıştığı bir dönemde yeniden öne çıkartılmaya çalışılmasının gündemi değiştirme gibi bir boyutu olduğu açıktır. Ancak iktidar blokunun uzunca bir süredir gündemde tutmaya çalıştığı yeni anayasa tartışmasını sadece bu yönüyle açıklamaya çalışmak da eksik bir yaklaşım olacaktır. Çünkü Erdoğan ve ortağı Bahçeli, yeni anayasayı yeni yönetim modelinde fiilen sürdürülen uygulamaların anayasal bir dayanağa kavuşturulması için istediklerini açık açık söylüyorlar.

Bugün büyük oranda değiştirilmiş olsa da (Ancak bütün değişikliklerde baskıcı, antidemokratik karakteri korunmuştur) 12 Eylül Anayasa’sının varlığını koruması, iktidar tarafından “sivil”, “özgürlükçü” gibi söylemler üzerinden yeni rejimin anayasasını dayatmanın bir aracı olarak kullanılıyor. Bu noktada “Mevcut Anayasa’yı bile uygulamayanlar yeni anayasayı niye istiyor?​” yönlü eleştiriler de anlamsızlaşıyor. Çünkü iktidar tam da bütün yönetim erkinin tek elde toplandığı yeni rejimin anayasasını yapmak, bu konuda mevcut Anayasa’daki boşlukları ortadan kaldırmak istiyor. Durum buyken bugün iktidar blokunun kendi kendini tasfiye etmesini beklemek ne kadar gerçekçiyse bu iktidarla uzlaşarak demokratik bir anayasa yapılması beklentisi içinde olmak da o kadar gerçekçidir.

Özelikle dış politika konusunda Özel’in de “Türkiye’nin çıkarları” vurgusunu yapması, Erdoğan’ın ana muhalefet lideriyle görüşmeyi dış politikada elini güçlendirmek ve dahası muhalefeti sınır ötesi operasyona karşı çıkamaz hale getirmek için kullanmak isteyeceğinin işaretlerini veriyor.

Sonuç olarak, Erdoğan-Özel görüşmesinden sonra bu görüşmenin iktidar ve ana muhalefet arasında yeni bir “yumuşama” ya da “uzlaşma dönemi” başlatıp başlatmayacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak şurası kesindir ki, yeni süreç işçi sınıfı ve halklar bakımından hem ekonomik ve hem de siyasal olarak çok yönlü bir saldırganlıkla karşı karşıya kaldıkları/kalacakları bir dönem olacaktır. Bu nedenle 1 Mayıs, işçi sınıfı ve halk güçlerinin bu çok yönlü saldırganlığa karşı güçlerini birleştirmelerinin ve ekmek, barış, adalet, insanca yaşam ve özgürlük mücadelesini büyütmelerinin bir adımı olarak kutlanmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa