4 Mayıs 2024

Kalın bir sitem, mayhoş bir öfke

Şaraçhane/İstanbul | Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel

DİĞER YAZILARI

Artık bakır çalığına dönmüş
Bir hüzündür zaman
Sessizce devinirken damarlarında yılgınlık
Korkak bir bezirgan gibi sızar yüreğe ölümün ekşimiş kokusu
Kapanır sessizce
kapısı aşkın
Ve artık
Gelmene gerek kalmamıştır
Ey zulüm

Ahmet Telli

Bazı haftalar yazmak zor oluyor. Bu hafta on kere oturdum dokuz kere kalktım masadan. Dilimi tutamıyorum, derdimin hırkasına sığamıyorum. Bütün sokakları kuşatılmış, boşaltılmış, kuş uçurulmuyor denilen şehirde bir meydana ulaşmayı başarmış binler vardı 1 Mayıs Günü. Kilometrelerce yollar aşılmış, daha meydana varırken tabanlar zonklamış. Biz bu yorgunluğu şimdi ne yapalım?

Saraçhane’de polisler iki sıra, nizami dizilsen önlerine, yüz yüze eşleşsen, en az otuz hat yaparsın geriye doğru. Onların öngörüsü, aşılacakları yönünde, senin öngörün aşarız diye, nicesi aşıldı İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde, 8 Martlarda, 25 Kasımlarda. Kadınlar kaç kere aştı barikatları, basıp geçtiler üzerine. Birilerinin fikri “aşılamaz”dan yana diye, onca insan gazı yedi, nefes almak için geriye gittiğinde koca bir hiçlikle karşılaştı. Biz bu solunan zehirle ne yapalım?

28 senedir 1 Mayıs'a çıkıyorum. Alanda 45 senedir 1 Mayıs kutlayan da var 60 senedir kutlayan da. 12.00’de biteni görülmemişti önceden, vay ki vay hey ki hey... Güneş bile şaşırdı bu işe. Evden çıkarken “Bugün geç gelirim, beklemeyin” diyen dillerimizi ne yapalım? Bizim kendimizden başka düşmanımız kalmamış olabilir mi, kendi ezberimizden başka bozacağımız, kendi duvarımızdan başka yıkacağımız kalmamış olabilir mi?Biz bu döngüyle nasıl yaşayalım? Dur seçim geliyor, sakin olalım, aman malzeme yapmasınlar, olaysız dağılalım, anlayışımıza sığınalım, empatimizi giyinelim, sempatimizi takınalım, arkadaş biz bu içimizdeki yangını ne yapalım?

Kapıları koçbaşıyla kırılmayanlar, suratı asfalta yapıştırılıp yanağına postalla basılmayanlar, ters kelepçe ile bilekleri morarmamış, gözaltı aracında gaza maruz bırakılmamış, haksız gözaltı süresi ile tuvalete izin verilmeden, kanamasına ped verilmeden nezarette tutulmamışlar, başkaları yanında çırılçıplak aranmamışlar, kalkıp konuşsunlar orada burada “Memurumuza mukavemet ettiler, kabul dahi edilemez.” Biz kimin neyine nasıl saygı duyalım? Hak almak için kalkanlara kasımpatı mı atsın insanlar, barikat demirlerine çikolata mı eritsinler, amirimizi, memurumuzu baklavayla besleyerek iknayı mı denesinler, bir daha mı kibarca rica etsinler? 

Öfkesi bendini aşan haksız ama gecenin üçünde hiç bilmediği semtlere halkı sokmamak üzere nöbet tutmak için dikilen, yasal olmayan emri sorgulamadan uygulayan, nezaketi kullanmayan, gazını esirgemeyen hep haklı, işçinin sigortası yanıyor yansın, ocağı sönüyor sönsün, memurumuzun sırtını sıvazlamak da yine işçiye, emekçiye, emekliye düşsün. Herkesin politik doğrucu, kutsallarla bezeli, ezber ahlakının haşmetli ahkamlarıyla biz n’apalım?

“Benim hakkımı böyle savunmayın” yazmış pijamasıyla elindeki telefona, sonra bir erik atmıştır muhtemelen ağzına. Üzerine bir şeyler giyin gel de göster, öğrenelim. Hak nasıl savunuluyor kimse bilmiyormuş anlaşıldı, biri çıkıp hadi tane tane anlatsın, göstersin de anlayalım. Hep alttan alalım, canımız yandıkça ah bile demeyelim, kan kusalım kızılcık şerbeti izleyelim, tepkimizi kalkın yine sandıkta gösterelim. Genel grev telaffuz etmeyelim, şalter indirmeyelim, boykot zor olur örgütlemeyelim, söz olur al giymeyelim, iz olur taze betona basmayalım. Biz bu hakkı nasıl savunalım? Herkesi anlayalım da anlaşılma kaygısı hiç mi gütmeyelim, hiç mi çekmesin canımız birilerinin “Sen de haklısın” cümlesini duymayı?

Kimse özür dilemesin bizden de biz hep öz eleştiri yapalım. Birer nadide çiçek gibi, bu kaçıncı nesildir, sessizce geçip gidelim mi dünyadan, hayatlarınızdan, hayatımız çalınmamış gibi. Biri de anlatsın 1 Mayıs’taki öfkeyi, biri de neyin sonucu olduğundan bahsetsin, suçlamadan önce doğru soruları ortaya sorabilsin. Timur’un filleri ve Nasreddin Hoca fıkrası gibi, güldürmeyen kara mizah gibi geçti 1 Mayıs 2024.

Bir dahakine, icap ederse Beyoğlu mekanlarında sabahlayıp aynı saatte 500 kapıdan on bin kişi bir anda İstiklal’e çıkalım, kendimiz meydana çıkacakmış gibi yapıp hologramla gece yürüyüşü başlatalım, binalara video mapping ile tarihsel süreci yansıtalım, her semtte ayrı sokağa çıkalım nereyi tutacaklarını şaşırsınlar, zeplinle kuşlama yapalım, balıkçı tekneleriyle Boğaz’da gövde gösterelim, helikopterden paraşütle atlayalım, ne kadar uçabilirsek o kadar uçalım ama bir daha Timur’un karşısına bunların gazıyla çıkmayalım. Gönlümüzce saçmalayalım, çıtasına yetişemeyeceğimiz saçmalıklarla sınandık deriz savunmamızda.

1 Mayıs işçinin kendine yakışanı göstermesidir. Bazı sendikalara yakışmıyor artık. Vazife savmak için orada -mış gibi yapmayan, vazifedir diye sonuna kadar yürüyüşü zorlamaya çalışan herkesin, her yaptığını anlıyorum, anlamlandırabiliyorum. Darısı tüm ahkamcılara, bilir görünen kişilere...

Hiç anlamadınız ya, ben ona yanıyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et