İstanbul meydan savaşı mağlubu anayasa yapabilir mi?
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
1 Mayıs sınırlı coşkuyla kutlandı. Kutlamalar için Taksim yasaklandı, halk Saraçhanebaşı’ya sıkıştırıldı. Trafiğin engellenmemesi, iş yaşamının inkıtaya uğratılmaması açılarından acaba Taksim mi, yoksa tarihi yarımadanın merkezi mi daha yaşamsal önemi haizdir? Herhalde bizim bilmediğimiz ihbarlar yapılmış olmalı ki, yüce devletimiz böyle bir karar alarak, kentin ana iş merkezinde ve merkezi besleyen arterlerde trafiği felç edecek böyle bir karar alma yolun gitti.
Düşünüyorum da; ilgili kamu mercileri 1 Mayıs’ın düzenleyici örgütleriyle bir görüşme yapıp, mekan ve düzen ile ilgili bir tür ortak karar oluştursa idi, acaba kamu parası ile istihdam edilen bu kadar güvenlik gücüyle böylesine topluma meydan okurcasına etten duvar örülmesine gerek olur mu idi? Salim düşünce ile siyasi amacın uyuşması diye bir kural yoktur siyasette!
Ne var ki, tüm iktidar sevdasını hayali düşman yaratarak oluşturmuş olan bir siyasi erk, halk nezdinde devamlı aynı duyguyu yaratarak güç gösterisini elinden bırakmak istemez. Hatta güç gösterisi ve baskı hırsı o düzeyde olabilir ki, salt polislerden oluşturulmuş etten duvarla da yetinilmeyip, zırhlı araçlara, hazır vaziyette tutulan itfaiye araçlarına da gereksinme duyulabilir. Peki, bir masum kutlama eylemini dahi böylesi dayatma ile götürmeye çalışan, Gezi paranoyasından bir türlü kurtulamayan, hepsinin üzerinde bir de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı meydan muharebesinde yenilmiş bir siyasi erk hangi mantığa dayanarak yeni bir anayasa oluşturmaya çalışır ki?
Yandaş olmayan TV kanallarında her gün kan ağlayan atanamayan öğretmenler, giderek yükselen gerçek aydın kesimin ülkeyi terk etmesi, daha doğrusu ülkenin bu kesimleri kovması, devlet hastanelerinden aylarca, hatta yıllarca randevu alamayanlar, emekliler ve sermaye baskısında ezilen emekçiler sorunlarını kovalarla iktidar cenahına boca ederken, iktidarın kılını dahi kıpırdatmayıp, anlaşılamaz bir sükunetle yeni bir anayasa taslağına kalkışması hayra alamet olabilir mi?
Ne faizin baskılanması bir “Nas” olayıdır, ne de Bay Şimşek olayı geri dönüştür. Bunların tümü emperyalistin ve ajanlarının Ortadoğu’nun en büyük gücü üzerindeki oyunlarından başka bir şey değildir. Bu oyunun en güçlü ayağını ekonominin ağırlaştırılması ve tedricen çökertilmesi; buna destek ayağını ise halkın samimi duygularının salt şekle dönüştürülüp, kutsallığın derin felsefî anlamının geri plana çekilmesi oluşturmaktadır.
Emekçiyi ve emekliyi, hatta genelde halkı unutan iktidarın tek sevgilisi sermayenin erimesini engellemek için “enflasyon muhasebesi” uygulamasına karşın, emekçiye gelir artışı yapmayıp, bundan böyle ücret ayarlamasının da yılda bir kez yapılacağını söylemesi insafı aşan bir muamele olarak görülmelidir. Tüm bu muhasebe işlemlerimin külfetini mali müşavirlerin üzerine yıkan sistem ve onun karar ajanı hükümetin sorunu görmezden gelmesi karşısında değerli bir dostumun olağanüstü nazik duyguyla dile getirdiği ifadesini burada siz değerli okurlarımla paylaşıyorum.
“Sevgili ülkemin zor günlerden geçtiği bu dönemde, bizler de mali müşavirler olarak zor günlerden geçiyoruz. Gönül isterdi ki, mesleğimizle ilgili güzel şeyler söyleyelim, ama bu pek mümkün değil bu günlerde. Zira angaryaların altında ezildiğimiz, ailemize ve sevdiklerimize zaman ayıramadığımız çok uzun saatler çalışmak zorunda kaldığımız bir dönemden geçiyoruz.
Enflasyon verilerinin yüksek olması sebebiyle yirmi yıl sonra enflasyon muhasebesi uygulamaları tekrar gündemimize geldi. Mali tabloların enflasyona göre güncellenmesi için çok uzun saatler çalışmak zorunda kaldık. Enflasyonu biz yaratmamıştık, ama mali tablolardaki etkisini düzeltmek bize kalmıştı. Dijital sistemin sıkıntılarına bir de enflasyon muhasebesi eklenince ofisinden çıkamayan mali müşavirler adeta bu yükün altında ezildiler. Ne müşterilerimiz, ne Maliye Bakanlığı ne de meslek odamız bunun farkında. Nisan ayında verilmesi gereken 56 farklı beyanname ve bildirim vardı ki, adeta insan olduğumuzu unutur hale geldik.
Aslında mesleğimizin gündeme de bağlı olmayan daha derin sorunları var. Bunlardan en önemlisi, mesleğin bu toplumda gördüğü/görmediği değer. Belki bu değersizliği biz mali müşavirlerin yarattığı düşünülebilir. Bu vesile ile öz eleştirimizi de yapalım. Ama bu durum da ezildiğimiz gerçeğini değiştiremez. Dijitalleşen sistemde ona en çok emek veren meslek grubu biziz. İşveren ile çalışan arasındaki köprü olma sorumluluğumuz dahi maalesef bizleri ara bulucu yapamadı. Ama sanırım bu ilişkilerde de güç dengesi söz konusu oldu ve biz bir kez daha görmezden gelindik.
Ülke ekonomisine emek veren ve önemli katkı sağlayan mali müşavirlerin hem fiziksel hem de psikolojik ne durumda olduklarını varın siz düşünün. Ama lütfen bunu, empati yaparak düşünün.”
Ben de, bu değerli mali müşavir dostumla, iktidardan demokratik taleplerin dikkate alınmasını haykıran mağdur vatandaşlarla tüm halkımızın 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Günü’nü kutluyor daha adil, daha paylaşımcı bir Türkiye geleceğine olan inancımızla saygılar sunuyorum.
Değerli okurlarım, torunlarımın mezuniyet töreninde bulunmak üzere, sizlerden bir aylık izin rica ediyorum. 1 Haziran Cumartesi günü daha güzel bir Türkiye ve daha güzel haberler paylaşmak üzere, hoşça kalınız!
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46