05 Mayıs 2024 04:38

Merkez sağ arayışı mı, sistemin otoriter yeniden yapılandırılışı mı?

Müsavat Dervişoğlu

Müsavat Dervişoğlu | Fotoğraf: AA

Paylaş

31 Mart'taki yerel seçimlerde başarısız olan İYİ Parti, 5. Olağanüstü Kurultayında yeni genel başkanını seçti. Meral Akşener'in desteklediği bilinen İzmir Milletvekili ve Grup Başkanı Müsavat Dervişoğlu, üçüncü tur oylamada seçilerek partinin ikinci genel başkanı oldu.

Dervişoğlu, "İktidar politikalarından hesap sormak için" genel başkanlık yetkisi isterken, liderliği altında oluşacak parti çizgisi hakkında genel cümleler kurmakla yetindi. Seçimin ardından yaptığı konuşmada "Bugün itibarıyla birbirimize sarılarak yaralarımızı saracağız. İktidar yolculuğuna ağabeyim Koray Aydın, kardeşim Tolga Akalın'la ve bu dava için alın teri döken sizlerle devam edeceğiz. Herkes emin olsun, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" dedi.

İYİ Parti 2017 yılı ekim ayında kuruldu. Meral Akşener MHP’den aday gösterilmemiş, olağanüstü kurultay talep etmiş ve partiden ihraç edilmişti. İYİ Parti öncelikle MHP’den ayrılanlar olmak üzere diğer partilerin küskünlerinin toplandığı bir parti haline geldi. Başlangıçtan bugüne İYİ Partinin çizgisi ve kadroları hakkında net bir tanım yapılamadı. Meral Akşener bir ara “İYİ Parti, Türkiye siyasetindeki merkez parti boşluğunu dolduruyor!” demiş olsa da partinin kuruluş nedeni, hedef kitlesi, ülke siyasetindeki konumuna ilişkin tatmin edici cevaplar bulunamadı. İddialı sözlerle ortaya çıkan kurucular, “Yanılmışım” diyerek partiden ayrıldı.   

Müsavat Dervişoğlu MHP’den kopuş süreci günlerinden bugüne Meral Akşener ile birlikte hareket ediyor. İYİ Parti Olağanüstü Kurultayında genel başkan seçildikten sonra yaptığı konuşmada “Siyasetin neresinde konumlanacaksınız diyorlar, Mustafa Kemal nerede konumlandıysa İyi Parti’de orada konumlanacaktır. İYİ Parti kuruluş amacına bağlı olarak elbette ki Türk siyasetinin merkezinde olacaktır.” sözlerine rağmen Dervişoğlu yönetiminin merkez sağa yöneleceğini iddia etmek zor görünüyor. Akşener’den farklı olarak bizzat Alparslan Türkeş tarafından Ülkü Ocakları ve MHP’nin birçok kritik kademesinde görevlere atanmış olan Dervişoğlu’nun, ilk etapta partisini toparlayıp seküler ülkücülere yöneleceği ve bu kesimin ilk tercihi olmak için çalışacağı tahmin ediliyor.

Aslında ‘merkez sağa yönelim’ meselesinin kişileri aşan ve hatta Türkiye siyasetinden taşan boyutları üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor. Bir de kongre öncesinde Erdoğan-Bahçeli blokundan Meral Akşener’e yapılan “Gitme, koltuğunda kal” çağrıları ışığında, Akşener’in ‘pasif emekli’ olarak yaşamına devam edeceğini varsaymak yanılgı olabilir.

***

Kapitalist sistemin yapı ve dinamiklerinden kaynaklanan nedenlerle siyasal iktidara sadece belirli bir kesiminin desteği sağlanarak gelinemiyor. Bu nedenle partiler elden geldiğince geniş kesimlere hitap edecek bir duruş sergilemeye, kucaklayıcılık kapasitelerini artırmaya büyük önem veriyor. Bahsedilen eğilim Türkiye için de geçerli. Özellikle merkez sağ partilerin etkisini yitirdiği 2000’li yılların başından itibaren, merkez sağın geleneksel oy tabanı farklı çizgilerden siyasal partilerin av alanı haline gelmiş durumda.

Bu eğilimin görünür biçimleri, AK Parti’nin Adnan Menderes mağduriyetinin mirasçısı ilan edilmesiyle ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu alana yaptığı yatırım üzerinden şekillendirdiği siyasetiyle sınırlı değil. Başta bir zamanların kudretli şimdinin tabela partileri olmak üzere çok sayıda parti eksilmeyen bir umut içinde bu çizginin ayağa kalkacağı günü bekliyor.

Şüphesiz merkez sağın Türkiye’deki çöküşünü sadece Türkiye siyasetinin gelişim özellik ve dinamikleri üzerinden okumak doğru olmaz. Bu durum, merkez sağın uluslararası düzlemde 2010’ların başlarından itibaren kaybettiği zemin ile bir arada düşünülmeli. Aralarında farklar mevcut olsa da merkez sağ çizginin temsilcileri olarak tanımlanabilecek liderlerin; İngiltere’de David Cameron’un, Fransa’da Nicolas Sarkozy’nin, Polonya’da Donald Tusk’ın, İsveç’te Fredrik Reinfeldt’in, Danimarka’da Lars Løkke Rasmussen’in, İspanya’da Mariano Rajoy’un iktidarı kaybedişleri ve çoğunda yerlerini yüzünü faşizme dönmüş partilere bırakışları bile dönüşümün sadece Türkiye’ye özgü olmadığının anlaşılması için yeterli.

Merkez sağın dünya düzleminde görülen zayıflayışı yerini kendisinden daha sağda ve otoriter eğilimleri olan partilere bırakmasının sadece seçmenin yeni arayışlar içinde olmasıyla açıklanması mümkün değil. Bu dönüşüm tıpkı Türkiye’de olduğu gibi derin sosyolojik ve siyasal değişimlerin sonucu olarak şekilleniyor. Merkez sağ partiler zayıflayınca, bu partilerin içinde yeşerip sürece yön verebildiği ılıman siyasal iklimler yerini emekçilerin kara kışlarına bırakıyor.

Bu nedenle İYİ Partideki yeni yönetimin tutum ve söylemini, Müsavat Dervişoğlu’nun lider özellikleri ve siyasal tercihleri yerine, derin açlık ve baskı günlerinde tarihsel blokun tahkim edilişinde yeni formül arayışları üzerinden tartışmak gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa