05 Mayıs 2024 04:46

1 Mayıs, 10 Not

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

1) Çeşitli boyutlarıyla İstanbul 1 Mayıs’ını konuşacağız. Sol çevrelerde tartışılıyor ve daha da tartışılacağa benziyor. Öncelikli notumuz şudur: Naçizane düşüncemiz, sosyal medyanın o bilindik yerçekimsiz arenasında hüküm süren, anlamak ve analiz etmekten uzak, eleştiriden ziyade bir tür linççiliğe varan sorumsuz ve hamasi yaklaşımların sınıf hareketine de, bu öfkeli keskinlikle mesafesini koruyamayan ‘sol’a da herhangi bir hayrı yoktur. Tabi ki eleştirilecek çok şey var, eleştireceğiz. Şunu unutmadan ama: 2024 Saraçhane 1 Mayıs’ı konuşulduğunda, Erdoğan rejiminin yasa dışı yasakçılığını, Anayasayı hiçe sayan hukuksuzluğunu odağına almayıp öteleyen bir toptancılığın, ‘muhalifliği’ ya da ‘solculuğu’ tartışmaya açık olacaktır. Taksim’i işçiye kapatan, sıkıyönetim ilan ettiği İstanbul’u yasak şehir haline getiren, Anayasal haklarını kullananları gaza boğan despotik bir iktidardır öfkemizin asıl hedefi. Gerisini konuşup eleştirirken de öğreticilik, olgunluk ve kazanıcılık elden bırakılmamalı. Yanındakiyle veya yakınındakiyle konuşurken öfkeyi öncelemek, öğreticiliği de dinlenirliği de sekteye uğratır. Olsa olsa, sıkılı yumruğun kadar ancak dinlenirsin. ‘Keskin sirke küpüne zarar’ lafı boşuna değil. 

2) Bilinir; sınıfın taleplerinin ve sınıf siyasetinin kürsüsü olduğu ölçüde sınıf hareketinin düzeyine dair veriler sunan bir aynadır 1 Mayıs. Hangi alanda yapıldığından bağımsız olarak böyledir. Ama Türkiye’de emekçiye yasaklanmış bir alan olarak Taksim’i öylesine bir alan tartışmasının dışına taşıyan da bizzat bu yasağın kendisidir. Emekçiye yasaklanmış bir alan, demokratik mücadelenin, sınıf siyasetinin de konusudur ve sınıfsaldır. Talep etmek haktır, talep eden haklıdır. Ama haklı olmak ile politik olarak doğru yapmak arasında otomatik bir ilişki de yoktur. Kuşkusuz ki Taksim haklı bir taleptir ama güç dengelerinden bağımsız olarak “O yoksa 1 Mayıs da yok” şeklinde, ‘olmazsa olmaz’ bir saplantıya dayanak yapılması doğru değildir. Nitekim yıllardır başka alanlarda da yapıldı 1 Mayıs. 

3) Peki bu sene Taksim tartışmasının farklı bir özgünlüğü yok muydu? Vardı. Taksim yasağının bırakın evrensel hukuk normlarını, geçerli yasalara bile aykırı olduğu açıktır. Bu hep söyleniyordu zaten. Bu senenin farkı, 2023’teki AYM kararınca bu hukuksuzluğun bizzat teyit edilmiş olmasıydı. Taksim talebinin meşruiyeti, ders niteliğindeki bu kararla çok daha kabul görüyor, tartışma zemini genişliyordu. Önemli bir ayrıntıydı ve kayıtsız kalınamazdı. En azından AYM kararının gerisine düşülemezdi ki Taksim talebine dahil olmamak AYM’nin gerisine düşmek olacaktı.

4)Taksim talebini güçlendiren başka etkenler de vardı bu yıl. İktidarın kaybettiği bir seçimin hemen arkasından yapılıyordu. Kaybeden iktidarın yasaklar çubuğunu terse bükebileceği beklentisi görece iyimser bir hava yaratabildi. KESK Eş Başkanı mesela, 1 Mayıs’ın hemen sonrasında bunu dile getiriyordu: “Yürüyebileceğimiz şartların olacağını düşünüyorduk. Çünkü yerel seçimlerde halk var olan siyasal iktidara bir mesaj iletmişti. Bu mesajın alınmasını bekliyorduk ama mesajı almadıklarını gördük."
Umalım ki, iktidarın belirtilen mesajı almamış olmasından, yersiz beklentilere girmemek gerektiğine dair de bir mesaj alınmış olsun. 

5) Seçimde kaybetmiş iktidar kadar, kazanmış CHP’nin de bu beklentileri güçlendirdiği açık. Değişen CHP yönetimi toplumsal muhalefete biraz daha yakın duracağına dair mesajlar veriyordu. 1 Mayıs’a ve özellikle DİSK’in Taksim ısrarına çok daha yüksek sesle sahip çıktı. Yani, CHP’nin Taksim söylemi de Taksim eğilimini, beklentisini ve ısrarını daha da keskinleştirip güçlendirdi doğal olarak. Ve hem de bu talep ve ısrara toplumsal ölçek kazandırdı.   

6) CHP’yle ilintili spesifik bir unsur da Özgür Özel’in Erdoğan ile yapacağı görüşmeydi. Tam da bu görüşme sürecine denk geldi 1 Mayıs. Öncesinde ya da sonrasında gerçekleşmesinden bağımsız olarak, bu görüşmenin, Özel’in de ısrarla dile getirdiği Taksim talebine dair olumlu bir karşılık doğurabileceği beklentisi de not edilmeli. Nitekim, CHP ve DİSK’in Taksim meselesinde bu kadar ‘alternatifsiz’ ve ‘keskin’ olmasını Özel-Erdoğan görüşmesiyle ilintilendirenlerin sayısı hiç de az değildi. 

7) Sonuçta görüldü ki bütün bu unsurlar Taksim’in emekçiye açılması için yeterli olmadı. İktidardan sembolik de olsa emekçilerin lehine en küçük bir sınıfsal beklentinin karşılıksız kalacağının da işaretiydi bu. Taksim yasağında ısrar edilmiş ama fiili olarak Saraçhane kabul edilmişti. Alana girerken polis aramasından geçiliyordu. Bu da Saraçhane’nin miting alanı olarak kabul edildiği anlamına geliyordu aslında. Taksim’e geçit verilmese de (ki bu son iki günde belli olmuştu zaten) fiili olarak kabul ettirilen Saraçhane, Taksim talebindeki ısrarla birlikte planlı programlı bir 1 Mayıs kürsüsü olarak değerlendirilebilirdi. Başta belirleyici tertip komitesi bileşeni DİSK olmak üzere, kötü bir sınav verildi. Bütün olumsuzluklara rağmen Saraçhane değerlendirilebilirdi yani. Ama tam bir keşmekeşlik, keyfe kederlik, belirsizlikle yüz yüze bırakıldı 1 Mayıs buluşması.

8) 1 Mayıs’ta Saraçhane çağrısına uyanların karşılaştığı bu basiretsizliği, DİSK, ‘teknik bir problem’ şeklinde açıklıyor. Oysa asıl mesele sürecin başından itibaren DİSK’in CHP’ye endeksli tutumuydu. KESK dahil, diğer tertip komitesi bileşenleriyle ve elbette demokrasi ve sol/sosyalist güçlerle mesafeli bir pozisyonu tercih etti, DİSK. Bunu sadece bir 1 Mayıs tutumu olarak görmemek gerek. Görülüyor ki yerel seçim sonuçları DİSK’i CHP’ye daha da yaklaştırdı. Kazanılan belediyeler üzerinden rezerv hesapları vb… ‘Sol’dan uzaklaşılması bu süreci kolaylaştırıcı olsa gerek. 1 Mayıs sürecinde de bu gözlemlendi. Saraçhane’de de CHP yöneticilerinin ayrılıp meydanda küçümsenmeyecek ağırlığı olan CHP kitlesinin dağılması ile DİSK’in alel acele “bitiriyoruz” açıklaması, yine bu CHP’ye endeksli, bahsettiğimiz angajmana uygun, kaçak bir tutum oldu. KESK’in ve diğer tertip komitesi bileşenlerinin belirleyiciliği ise zaten yoktu.

9) Tartışmayı netleştirmek gerek. Neyi tartışacağız? Taksim’e neden girilemediğini mi yoksa 1 Mayıs’ın neden heba edildiğini mi? Açıkçası, “CHP sattı, DİSK ve KESK bizi bıraktı da o yüzden barikat aşılamadı.” vb. eleştirilerin ciddiye alınabilecek bir yanı yok. Herkes biliyor ki, sınıf hareketinin bu düzeyiyle, bu güçle Taksim’e girmek zaten mümkün değildi. Bozdoğan kemeri aşılmış olsa Taksim’e mi varılacaktı?! ‘DİSK, CHP ya da KESK yüzünden Taksim’e gidilemedi’ demek hayal görmektir. Ama Taksim’e gidememiş olmanın hayal kırıklığını koşullayan ‘Taksim olmazsa olmazımızdır’ keskinliğini tartışmak gerekiyor elbette. Taksim ısrarı ile bu ısrarı hareketi bloke edici bir saplantıya dönüştürmek farklı şeyler. Bu farkı kavramak bu kadar zor demek ki! 

10) Bütün bu İstanbul 1 Mayıs’ı tablosu, işçi ve emekçiler cephesinde sendikal açıdan olduğu kadar siyasal açıdan da sözü dinlenir, görünür bir inisiyatife sahip, güçlü bir temsiliyet ihtiyacı olduğunu da gösteriyor. Yaşananlar ve bugün tartışılanlar, bu boşluğa işaret ediyor aslında. Sosyalistlerin tartışması gereken böyle bir boyut da var yani. 1 Mayıs’ta da sadece “Burjuva muhalefet sattı, DİSK/KESK kaçtı,” vb. şeytan taşlamalarla yetinmek, asıl ihtiyacın tartışılmasını ötelemek olacaktır. 1 Mayıs’ın ev sahibi DİSK ya da CHP, sosyalistler de sadece onlara sitem eden kiracılar değil! Ama güç dengeleri açısından sosyalistlerin hâlâ denklemin aslî unsuru olamama durumu böyle garip bir görüntü ortaya çıkarıyor. Velhasıl, CHP’ye ya da DİSK’e söz ederken kendi gerçeğimizi de atlamamak gerekiyor herhalde.


 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa