08 Mayıs 2024 03:06

Anımsadıkça büyür kimi acılar

Ergin Konuksever'in çektiği Deniz Gezmiş fotoğrafı

Fotoğraf: Ergin Konuksever

Paylaş

Halk dilinde mayısa gül ayı denir. Nefis kokularıyla rengarenk güllerin ortalığa saçıldığı bir aydır mayıs. İçinde “Uluslararası İşçi ve Emekçi Bayramı’nı” da barındırır, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın yurttaşların hak ve hukukunu savunmak isterken yaşadıkları dramını da barındırır. Şimdiler de siyasetin gündemi Anayasa. Oysa anımsayacaksınız 1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyetinin bugüne dek gelmiş geçmiş en görkemli anayasalarından biriydi.  Koalisyon hükümetinin başına getirilen Nihat Erim çok geçmeden 61 Anayasası için fetva vermişti: “O Anayasa halkımız için lükstür.” Sonraları hep halkımız için lüks olmayan aba altından sopa gösteren anayasalar hazırlandı. Böylece Nihat Erim Hükümeti 12 Mart 1971 darbesine de yol açmış oldu. Ve elbette idamlara da. O günden bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nin de, halklarının da beli hiç düzelmedi. Gençler potansiyel suçlu kabul edildi. Aydınlar, felsefeci, şair ve yazarlar da sıkıyönetim mahkemelerinde kendilerini bulmanın şaşkınlığını yaşadılar. Kısaca 12 Mart bugünkü ortamın yaratıcısı oldu. Cezaevleri aydınların, bilim insanlarının, barışı savunan aktivistlerin buluşma yeri oldu. Bireysel olarak kimseye zararları dokunmamış, sadece daha yaşanası bir ülke için mücadele eden genç insanlar derin devlet tarafından yargısız infazlarda yok edildiler. Bugün hâlâ o fotoğrafı hatırladıkça utanç ve öfkeden yüzüm kızarıyor. Fotoğrafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde Deniz Gezmiş, Hüseyin ve Yusuf’un idam kararı görüşülüyor. Dönemin sağ siyasetini temsil eden Adalet Partisinin Genel Başkanı Süleyman Demirel idam kararının çıkmasını desteklemek için Mecliste geriye dönmüş milletvekillerini tebessümle kontrol ediyor. Ve gerçekten de bütün hukuki tartışmalara rağmen gencecik üç fidan idama gönderiliyorlardı. Artık o günden sonra ülkemde siyasetin de rotası değişmiştir. Demokrasinin adı vardır ama çivisi çıkmıştır. Şimdi anayasa tanımayan bir iktidarla anayasa görüşmeleri yapılıyor. Çağdaş demokrasiyi, barışı, insan hak ve özgürlüklerini, düşünceyi ifade serbestisini özümseyememiş siyasetçi topluluğundan nasıl bir anayasa bekliyorsunuz?

İktidarın nicedir kendi tarihini öne çıkarıp tarihi gerçekleri yerine uydurma tarihçeler ve bunlara ait tanımlar ortaya koyduğunu biliyoruz. Bunları 2024 1 Mayıs’ında da yaşadık. Dünya İşçi ve Emekçi Bayramı’nın adı bir anda medyada Emek ve Dayanışma Günü olarak değişti. Sanırım bir de Bahar Bayramı’nı bu tanıma ekleselerdi tam olacaktı. İşçi sözünden de mi ürküyor bu iktidar. Gerçekten işçi tarihinin dünyaca bilinen serüvenini okumayanlar elbette bu yanılgıya düşebilirlerdi, düştüler de. Her şeye rağmen İstanbul dışında 1 Mayıs bu yıl barış ve kardeşlik havasında, neşe içinde geçti. “Yaşasın 1 Mayıs!”

Yazıyı edebiyatımızın değerli bir Gazeteci, Yazar, Şair’i Ülkü Tamer’in bir şiiriyle sonlayalım. “Ağıt”

Bu toprakta kalır adın
Tohumların arasında
Yeşilinde tarlaların
Başakların sarısında

Yıllar geçse de aradan
Kopar gelir ırmaklardan
Işır yine kurşunlanan
Dostlarının yarasında

Günü gelir dağa çıkar
Yıldızlardan şiir çeker
Kanımızı siler yıkar
Suların en durusunda

Bir annedir bir kardeştir
Ovalarda bir ateştir
Sırasında hayat verir
Ölüm saçar sırasında

Bayrak olur bize yarın
Rüzgârıyla ilkbaharın
Dalgalanır genç kızların
Gözlerinin karasında

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa