Yazar dilinde denge
Görsel: Pixabay
‘Sizin alınız al, inandım.
Morunuz mor, inandım.
Tanrınız büyük, amenna.
Şiiriniz adamakıllı şiir,
Dumanı da caba.
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.’
Bazı şiirler başkasının dilinden dinlenince seneler sonra yeni kapılar açabiliyor. Bahar Dizisinde Demet Evgar’ın sesinden Turgut Uyar’ın Denge şiirini dinlediğimden beri denge üzerine düşünüyorum. Kalibremiz kaydı diyordum, şair kadar iyi ifade edemiyordum. Memlekette denge bulmak imkansızlaştı. İnsan dengesini kaybedince domino taşları gibi etrafının da dengesini boza boza gidiyor. Devriliyoruz koca bir toplum, hizalı ve izanlı olmadığımızdan ortaya çıkan temaşa değil nümayiş değil karmaşa.
Doğan Cüceloğlu “ait olma’ ve ‘birey olma’ arasındaki denge her bireyin yaşam dansını oluşturur” diyordu. Ne yaşam kaldı ne raks, ait hissettiğimiz her yerden dışlanmak an meselesi ya da o yerin aidiyet şartlarını yıkıp geçmesi. Birey olmak için de Maslow piramidinde en alta düşmüşüz; dur bir başımızı sokacak bir yer bulalım da... Halid Ziya Uşaklıgil başka türlü tanımlıyordu dengeyi: Hayal ve gerçeklik arasında bir denge kuramayan, çözümü hayata küsmekte bulur. Hakikat ötesi çağdayız, gerçekliği sanalda arıyoruz, buyurun çelişkiye. Hayal kurmak zaten unutturulmuş. Nerede arayacağız üstat bu dengeyi, çok bilinmeyenli denkleme düşmüşüz.
Sosyal medya devrindeyiz. Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak savından herkesin bir gün tweetinin yürüyeceği döneme savrulmuşuz. Murathan Mungan’ın şu cümlesindeki gibi “Gene aynı hassas denge: Hem fark edilmek istiyorum, hem rahatsızlık veren bir arsız olmak istemiyorum...” Buna bir de icap eden muhalif tavrı, yazılıda savmak ve ama tutuklanmak istememek dengesini de ekleyelim.
Bukowski “Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü kötü olan biri, benim iyi yüzümü görmeyi hak etmiyor” derdi. Hepimiz birer Charles olduk ama yargılarımız subjektif. Kötülüğü iki satırda tespit edip kanaatimize ikna oluyor ve kötülük yakalamanın bize verdiği iyi yüzümüzü sakınma hakkının şehvetinden köpürüyoruz. Kötülük önümüzde duvar olmuş, biz üzerinde biten ot ayrık mı ona takılıyoruz.
Mizah, dünyaya dayanmak için iyi bir kalkan, var oluş kavgasında iyi bir silah ama şehvetimizle ilk vurduğumuz olduğundan silahsız ve kalkansız kalıyoruz. Faşizme karşı duruş iddiamız yanında eksik etmediğimiz bir ‘Susma yasağı değil konuşma mecburiyeti’ni bayrak gibi taşıyoruz. Hiçbir kamu görevi olmayan, resmi titri bulunmayan, siyasi temsiliyetten uzak rastgele insanlara habire soruyoruz ‘Şu konu hakkında neden yorum yapmadın? Bu konuda neden yazmadın?’ Yanıtı beklemeden Bukowski tarzı tavrımız hazır.
Öte yandan apolitik olmak artık ahmaklık seviyesi. Mısra Öz’ü Oğuz Arda’nın velisi misiniz diye arayan dingile dönüştürür insanı. İnsan bunca kör, sağır, dilsiz de olmamalı. Bu dengeyi nasıl bulacağız her geçen gün hayatsızlaşıyoruz? Herkesin derdi bir diğerine abes, en büyük dertler de yalnızca izleyenin şükürcülüğüne hizmet ediyor. Bir denge arayışına girmek icap ediyor ama denklemdeki kuvvetler hiç eşit değil.
MÖ 4. yüzyılda Guiguzi şöyle açıklamış dengesizliğin risklerini:
“Dengesiz bir dünyada yönetici vicdandan yoksundur. Küçük insanlar açgözlü ve yağmacıdır, onurlu insanlar bir köşeye atılmıştır. Bilgeler kaçmak ya da gizlenmek zorundadır. Açgözlülük ve çıkarcılık yaygındır, hükümdar ve yöneticiler birbirlerinden şüphe eder, her yerde kargaşa vardır. Baba oğuldan yüz çevirir ve birbirinden nefret ederler. İşte bunlar ortaya çıkan kırık ve yarıklardır.”
Bu satırlar İkna Sanatı’ndan. İknanın bir sanat olmaktan çıkmasından çok sonra, dengeye faydası olur diye birkaç satır daha Guiguzi sözü bırakıyorum buraya:
“Doğru soruları sormak talih; yanlış soruları sormak felaket getirir.”
“Gözleri olmayanlara renkten bahsetme ve kulakları olmayanlara müziği anlatmaya çalışma.”
“Faydayı engelleyenler ve zarar verenler her işte başarısızlığı hızlandırır.”
"Kendini sürekli koşullara göre değiştir ki diğerleri eylemlerin hakkında hiçbir şey bilemesin.”
“İçten güçlü olan yenilmezdir.”
ve “Su zayıf görünür ama taşı hareket ettirir.”
Hayatla olan bağ, yaşama olan istek, evrensel değerler, bilimsel gerçekler, somut hedefler, büyük hayaller, beyanla gerçek, tahammülle isyan, memleketle bağ, dünyaya farkındalık ve daha birçoğu arasında denge arayışımızda su gibi berraklık diliyorum. Taşlar yerinden oynasın diye...
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24