13 Mayıs 2024 05:40

Merkez Bankası, yoksulluk ve yağmur: Bir regresyon analizi

Antep'te işçilerden asgari ücret eylemi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Merkez Bankası (MB) 2024 yılı için İkinci Enflasyon Raporu’nu yayımladı. En dikkat çekici unsurlardan biri asgari ücretle ilgili çıkarımdı. Bankanın temel iddiası Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le aynıydı: Ücret artışları “şiddetli talebe” ve yüksek enflasyona neden oluyor. Bu nedenle 2024 yılı içinde asgari ücrete ikinci bir zam yapılmamalı.

Emekçi sınıflar yoksulluk bataklığında çırpınırken MB Başkanı Dr. Fatih Karahan sözlü açıklamasında bu argümanı açıkça dile getiremedi. Ama rapor açıktı. Regresyon analizi yapılmış ve hüküm verilmişti. Sonuç “bilimsel”di. Matematik ve regresyon analizinin kesinliği karşısında ancak saygı duyulabilirdi.

KUTSAL BİLİM!

Ekonometrik tahminlerde sıkça kullanılan regresyon analizi istatistiksel bir tekniktir. Değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için kullanılır. MB raporunda asgari ücret ile enflasyon arasındaki ilişkiyi tespit etmek üzere basit bir regresyon analizi yapılmıştı. Sonuç harikaydı: “Son yıllarda ücret ayarlamalarında geçmiş enflasyonunun daha önemli rol oynaması ve asgari ücretin yılda iki kere güncellenmesi, asgari ücretin katsayısında artışı beraberinde getirmiştir.”

İşte matematik.

İşte istatistik.

İşte ekonometri.

İşte “bilim”.

MB’nin önerisi ise şu: Enflasyon önümüzdeki ay %75’i bulacak ama ücretlere zam yapılmamalı.

Tercümesi: Alım gücünüz düşmeli, daha az tüketmelisiniz, yoksullaşmalısınız, kirayı öderken canınız çıkmalı, tatile gitmek sizin ne haddinize!

Neden? Çünkü, bilim böyle söylüyor.

ŞEMSİYE-YAĞMUR REGRESYONU

Popüler deyimle, gerçek bilim bu değil.

Regresyon analizindeki teknik hatalar işin bir yanı ve çokça tartışıldı.

Buna gelmeden, mantık da çıkarılan sonuç da yanlış. Sadece yanlış olsa iyi… Saçma.

Bir örnekle açıklayalım.

Kimi insanlar evden çıkmadan önce internetten hava durumuna bakar. Hava sıcaksa kısa kollu giyer. Soğuksa kazak, palto. Yağmur beklentisi varsa yanına şemsiye alır, yoksa almaz.

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın bu tedbirli hanenin komşusu olduğunu varsayalım. Bir bilim insanı olması hasebiyle komşusunu gözlemleyen Karahan ilginç bir örüntüyü tespit eder. Komşu ne zaman şemsiye alsa o gün yağmur yağar. Şemsiye almadığında da yağmur yağmaz.

Karahan bir bilim insanı olduğu için sıradan gözlemlerle yetinmez. Komşusunun şemsiye alması (bağımsız değişken) ile yağmur yağması (bağımlı değişken) arasındaki ilişkiyi istatistiksel olarak hesaplar. Regresyon analizi ile katsayıları tahmin eder.

Sonuç muhteşemdir. Tıpkı ücret artışları ile enflasyon arasında olduğu gibi.

Komşu şemsiye aldıkça yağmur yağar. Öyleyse, yağmurun yağma nedeni komşunun şemsiyesidir.

SERMAYENİN MERKEZ BANKASI

MB’nin analizi de -biraz da abartalım- üç aşağı beş yukarı böyle.

Birincisi, yanlış bir teoriyle işe başlarsanız regresyon analizi, yanlış varsayımlarınızı doğrulamaktan başka bir işe yaramaz. Ücret artışlarının enflasyonun temel nedeni olduğunu varsayarsanız, az ya da çok enflasyonu arttırdığını tespit edersiniz. Denklemi kuran, belirli bir yaklaşıma sahip insanlardır. Hangi denklemi hangi varsayımlarla kurduğunuza göre sonuç değişir.

İkincisi, matematiksel analizin sınırları vardır. Sınıflar, devlet, güç ilişkileri, farklı çıkar grupları, tekelleşme, işbirlikleri gibi toplumsal olguları büyük ölçüde analizin dışında bırakır. Bunlar olmaksızın iktisadi analizin açıklama gücü zayıflar.

Üçüncüsü, korelasyon yani uyum, nedenselliği göstermez. Enflasyonla ücret artışları arasında eşgüdüm olması, ücret artışlarının enflasyonun nedeni olduğu anlamına gelmez. Tam tersi de doğru olabilir, ki öyle.

Hükümetin saçma deneyini hatırlayalım.

2021 Eylül’ünden itibaren dolar birkaç ayda 8 TL’den 18 TL’ye kadar çıktı. Ülkede üretim yapısının yanı sıra iğneden ipliğe her şey ithalata bağımlı olduğu için fiyatlar da patladı. Enflasyon yükseliş trendine girdi.

Bakın, herhangi bir ücret artışı yok.

Ücretler artmadığı halde döviz kuru ve enflasyon patladı.

Sonrasında asgari ücrete yapılan nispeten yüksek zam da, bu enflasyon patlamasının ardından gündeme geldi.

Yoksullaşan emekçi sınıflar hayat pahalılığı karşısında alım güçlerini bir ölçüde korumak için ücret zammı talep ettiler. Asgari ücretin yükseltilmesi istediler. 2022 yılının ilk aylarını hatırlayalım. Yüzlerce işyerinde zam talebiyle eylemler ve fiili grevler gerçekleşti.

Özetle, asgari ücrete yapılan zamlar enflasyonun nedeni değil, “enflasyona yetişme”, yani hayat pahalılığından bir nebze korunma mücadelesinin sonucuydu.

Peki, başarılı oldu mu? Hayır.

Ücretler gerçek enflasyonun altında kaldı.

Emeklilere adeta zulüm yapıldı.

Bugün asgari ücret açlık sınırının altında, genel ücret haline geldi. Emekli maaşları daha da beter.

Emekçilerin milli gelir içinde payı 2016’da %40,5 iken, 2023 sonu itibarıyla %29,7’ye geriledi.

Ancak iktidar ve MB doymadı.

Bugün, yüksek enflasyona rağmen “asgari ücret artmasın” demek, “alım gücü daha da düşsün, işçi sınıfı daha da yoksullaşsın” demektir.

Enflasyonun asıl nedeni olan aşırı kârları gizlemek ve tekelleri korumak demektir.

Halkın cebindeki paranın bir kısmına el koymak, sermayenin kârını güvenceye almak demektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa