20 Mayıs 2024 04:34

Bir valinin evinin bahçesinden bugüne: Adli tıp ve mesleki özerklik

doktor

Fotoğraf: Pexel

Paylaş

Hekimlik dünyanın en eski mesleklerinden. Kadim oluşu “İlk hekim ah sesine koşan ilk insandır” tarihselliğine uzanır. 

Bu köklü geçmişe rağmen, başta adli rapor düzenleme olmak üzere mesleki özerkliğin eldesi ve korunması için tıp tek başına yeterli değildir. 

Bir toplumda tıp alanında mesleki özerkliğin varlığı ve yokluğu kadar sınırlılıklarında da o coğrafyanın kültür ve zihniyet haritası çok belirleyici. Bu noktada başat rollerin ön safında basın ve gazetecilik gelir. Denebilir ki basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede adli hekimliğin mesleki özerkliği mümkün değildir.

Bu bağlamda ülkemiz adli tıbbının özgür basın ve gazeteciliğe bir şükran borcu var. Gün olur bir adli tıp müzesi kurulursa bu ülkede, misal Sevgili Duayen Gazeteci Celal Başlangıç için özel bir yer açılmalı. Güle güle güzel insan…

Mesleki özerklik salt otorite ve muktedirler tarafından zedelenmez. Bazen kendimize rağmen sağlanması asıl zorluğudur. 

Huylar ve değerler, hasılı ahlaki ve etik normlar karşıtlarının hiçliğinde görünmez olur. Bu yönü ile biraz bedenimizdeki hormonlara benzerler. Misal östrojen kadınlık, testesteron erkeklik hormonu olsa da eser miktarda östrojen erkekte, testesteron ise kadında mutlak vardır. Aynen tüm cinslerde insülin yanı sıra kontrinsüliner hormonların varlığı gibi. 

Ölüme karşı yaşamın, hastalıklara karşı esenliğin, adaletsizliğe adli raporlar üzerinden adaletin yanında yer alma potansiyeli tıbbı, muktedirlerin hedefi kılar. 

İşkence ve kötü muamele ile mücadele, insan hakları savunuculuğu diğer meslek örgütleri için özünde demokrasi mücadelesi olabilir. Ama hekim meslek örgütleri için bu mesleki bir başlıktır, yasal ve etik sorumluluk almanın da ötesinde koruyucu sağlık hizmetlerimin bir parçasıdır. Aynen hastalıklardan korumak için toplumun aşılanması gibi.  

Türkiye’de gözaltında işkence ve kötü muamele bağlamında kamu çalışanlarının yargılanıp ceza aldığı ilk örnek yanılmıyorsam 1998’de Aydın’da Baki Erdoğan davasıdır. Yine ilklerden birisi ‘Manisalı Çocuklar’ davasıdır. Her ikisinde de cezaya esas rapor TTB (İzmir Tabip Odası) muayene ve rapor komisyonuna aittir. Resmi adli raporlarda işkence bulguları yer almamıştı. Mesleki özerkliğin adli raporlandırmada yeniden tesisinde hekim meslek örgütü tarihsel bir dönüştürücü olmuştur. 

‘Birleşmiş Milletler, İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için EI Kılavuzu: İstanbul Protokolü”ne giden yol TTB’nin öncülüğünde bu deneyimlerden yola çıkmıştır. Sevgili Türkcan Baykal tüm bunları bir gün kitaba dökse ne güzel olur.

Aydın’daki davayı TTB adına ben de izlemiştim. Mahkeme salonu sivil ve silahlı emniyet çalışanlarınca önceden adeta işgal edilmişti. Karar açıklanınca salondaki kısıtlı birkaç izleyiciye saldırılmış, gazetecilerden Ahmet Şık ve Milliyet’ten Mert arkadaşlar yaralanmış, bir başka kişinin kalın bağırsağı patlatılmıştı. Radikal’den Celal Başlangıç, Cumhuriyet’ten Necati Aygın da oradaydı. Ben ve Avukat Gül Kireçkaya karar açıklayan hakimin kürsüsüne çıkarak korunabilmiştik.    

Sonrasında saldırılar sokakta da sürmüş, salondaki üç avukat, ben, Baki Erdoğan’ın babası elbette savcı mahsur kalmıştık. Savcı bir saat sonra bizlere ‘Şu an Aydın’da tek güvenli yer valinin evi’ diyerek bu beş kişiyi ek güvenlik önlemleri ile valinin evinin bahçesine bırakmıştı. (vilayet konağına değil evine!)

Basının bundan haberi olamamıştı. Celal Başlangıç’a telefon ile aktardığımızda tüm başlıklar ve yazı içerikleri değişmişti. Sonrasında birkaç gün birçok gazetede bu konu gündem olmaya devam etmişti.

Geçmişte objektif ve bilimsel formda veril(e)memiş adli raporlar, bu ülkenin salt demokrasi değil adli tıp tarihinin de kara deliğidir. Veril(e)memiş her tıbbi rapor bir malpraktistir, işkence ve kötü muameleye dahil olmaktır. TTB bu sürece dahil olarak, üyesi meslektaşlarının mesleki özerkliği için çaba harcamanın ötesinde, yasalarca da bir insanlık suçu olarak tanımlanmış ve zaman aşımı olmayan bu suçun hekimlerin dolaylı faili olmasının önüne geçmeyi amaç edinmiş ve müesses nizamca hedef kılınmayı göze almıştır.

Adli hekimlikte mesleki özerkliğe yönelik bir başka tehdit, salt kendisi ve benzerleri için insan haklarını önceleyen odakların varlığıdır. Misal, Mine G. Kırıkkanat’ın İstanbul Tabip Odası seçim gününe denk düşürdüğü ‘Düzmece Rapor Uzmanı’ başlıklı Cumhuriyet gazetesinde yer alan yazısı, kanımca adli tıpta mesleki özerkliği hedef alan müesses nizamın iz düşümü bir tercihtir. 

Demiştim ya, huylar ve değerler hormonlara benzer. Hele bahis adli tıp ise. Kalem serbestliği ile basın özgürlüğü aynı şey olmasa gerek. 

Adli hekimliğin mesleki özerkliğinde salt görevlerini yaparak katkı sunan tüm basın emekçileri şahsımda aramızdan erken ayrılan Celal Başlangıç ve elbette Cumhuriyet İzmir bürodan Sevgili Necati Aygün’e şükran ve özlemle…

Sağlıcakla kalın. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa