21 Mayıs 2024 04:38

Sermaye ve rejiminin krizlerinin faturasının halka çıkarılmasını reddetmek için…

2012 yılında Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesindeki greve çıkan tekstil işçileri

2012 yılında Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesindeki greve çıkan tekstil işçileri| Fotoğraf: Mehmet Türkmen/Kişisel arşivi

Paylaş

Normal koşullarda yaz ayları siyasetin hararetinin düştüğü aylardır. Siyasetin yaz aylarıyla takvimsel yaz ayları da hemen hemen çakışır.

Sadece siyaset mi; işletmeler de yaz aylarında çalışmalarını rölantiye alır. Fabrikalar revizyonlarını yaz ayları içine alır, çalışanların yıllık izinleri yaz aylarına yayılır. TİS görüşmeleri bile yaz aylarında fiilen durur.

Ama ülkemiz çoktan beri “normal” koşullarda olmadığı için sınıf partisi, demokrasi ve emek güçleri, genel olarak muhalefet; yaz aylarını yaz ayları olarak değil yaz aylarındaki muhtemel gelişmeleri değerlendirip ona göre bir çalışma planı yapmaktadırlar.

Ancak önümüzdeki yazı, bilim insanlarının meteorolojik olarak en sıcak yaz ilan ettikleri dikkate alındığında şunu söyleyebiliriz ki; ülkemiz için bu yaz sadece meteorolojik olarak en sıcak yaz olarak kalmayacağı, son yıllardaki yazlara göre siyasi ve ekonomik mücadele alanında da önceki yazlara göre en sıcak yaz olacağı görünmektedir.

EKONOMİ VE SİYASETTE SERT MÜCADELELERE ADAY BİR YAZ!

Çünkü yaza;

  • Zaten ağır bir geçim sıkıntısı içindeki halka “Kemerlerin daha da sıkılması” için içirilecek acı ilacın ilk dozlarının içirilmeye başlanması, Şimşek-Erdoğan programının gereği olarak yaz aylarında asgari ücrete temmuzda ara zam yapılmayacağı, emekli maaşlarına sadece TÜİK enflasyonu kadar bir artış yapılacağı, işsizliğin artacağı, kitlesel işten çıkarmaların yoğunlaşacağı, patronların durumdan yararlanarak sendikasız iş yerlerinde “ek zam talepleri” karşısında önceki yıllara göre bile daha fazla direneceği… dolayısıyla işçi sınıfı ve tüm emekçi kesimlerin çalışma ve yaşama koşullarının daha da ağırlaşacağı,
  • Bir suç örgütü olan Ayhan Bora Kaplan örgütüne karşı başlatılan operasyonunun iktidar ortağı MHP ve AKP arasında hesaplaşmaya dönüştüğü ve MHP’nin bu operasyonu MHP’ye, Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a karşı bir kumpas, komplo, darbe girişimi olarak ilan ederken; Sinan Ateş cinayetinde ortaya çıkan yeni kanıtların da MHP yöneticilerini işaret etmesi üzerine iki ortak arasındaki mücadelenin yargı ve emniyetteki çatışma olarak biçimlenmesi karşısında mücadelenin  yayılarak sürme ihtimalinin güçlendiği, Anayasa ve “etki ajanlığı” düzenlemesinin gündeme getirildiği,
  • Kobanê davasında Kürt siyasetçilere ceza yağdırıldığı, Kobanê davası kararının HDP’nin kapatılması için dayanak yapılmak istendiği, DEM Parti’nin kapatılması için Bahçeli’nin şimdiden çağrı yapmaya başladığı (Burada MHP’ye yakınlığı bilinen Muhsin Şentürk’ün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olduğu da eklenmeli), DEM Parti’li belediyelere kayyum tehdidinin artacağının işaretlerinin ortaya çıktığı, Irak Kürdistan’ında bazı bölgelere  ve Rojava kentlerine yönelik “kapsamlı bir askeri operasyon” için girişimlerin kesintisiz sürdürüldüğü koşullarda giriyoruz.

Bu gelişmelere Erdoğan anayasası ve “etki ajanlığı yasası” çıkarma girişimleri etrafında oluşacak gerilimler ve “yumuşama-normalleştirme” tartışmaları etrafındaki muhtemel manevraların eklenebileceği de dikkate alındığında önümüzdeki yazın önceki yazlara göre bile çok sıcak geçeceği apaçıktır.

SERMAYE VE İKTİDARI, KRİZLERİ KENDİLERİ İÇİN FIRSATA DÖNÜŞTÜREREK ÇÖZMEYİ AMAÇLIYOR

Hatırlayalım! Bugüne kadar sermaye ve iktidarları kendi düzenlerinin krizinden çıkmak için krizin yarattığı yıkımın yükünü işçi sınıfı ve emekçilere yıkarak çıkmayı amaçlayan programlar devreye sokmuşlar, krizi sermaye için bir “fırsata” dönüştürmüşlerdir. Bugün de Erdoğan-Şimşek’in “Kemer sıkma”, “Acı ilaç içirme” uygulamalarındaki amaç budur!

Yine hatırlayalım! Sermaye iktidarları gerek genel olarak sermaye klikleri arasındaki mücadelenin gerekse burjuva muhalefetle iktidar arasında büyüyen siyasi krizlerin çözümünü halkın siyasete müdahale imkanlarını sınırlayarak, hatta yok ederek, siyasi krizi kendisi için “Allah’ın lütfu”na çevirerek, yani özgürlükleri, demokratik hakları budayarak, tabiri caizse siyasi krizin faturasını da halk yığınlarına çıkararak aşmayı amaçlar. Bunun en son örneğini 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. FETÖ ile iktidar paylaşımında ortaya çıkan krizin darbe girişimine varmasını iktidarın nasıl “Allah’ın lütfu”na çevirdiğine, krizi ilerici demokrat güçlerin hatta tüm muhalefetin sınırlarının daraltılmasına dönüştürdüğüne, yargının tek adam rejiminin arka bahçesi yapılması için kullanıldığına tanıklık ettik, ediyoruz. Şimdi de tek adam rejiminin ortakları AKP ve MHP arasındaki kavganın, açıkça bir siyasi cinayet olan Sinan Ateş cinayetinin adi bir cinayet vakasına, Ayhan Bora Kaplan mafyası operasyonu etrafında koparılan “Bu operasyonu MHP, AKP, Cumhur İttifakı, hatta Cumhurbaşkanına karşı bir ‘komplo’, ‘kumpas’, ‘darbe girişimi’ olduğu” iddialarının üstüne oturtulmaya çalışılması bile kendi başına faturanın halka çıkarılarak çözülmesinin çok ciddiye alınması gereken işaretidir.

EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN ORTAK MÜCADELESİ

Yukarıda ifade edilmeye çalışılan tabloya baktığımızda ilk akla gelen;

  • Birincisi Erdoğan-Şimşek programına karşı merkezinde sendikaların, emek örgütlerinin, emekten yana her çevrenin içinde olduğu emek güçlerinin,
  • İkincisi ise; sermaye iktidarının kendi içindeki hesaplaşmanın faturasını halka yıkma girişimlerine karşı ilerici demokrat güçlerin, demokrasi güçlerinin hatta tek adam rejimine karşı tüm güçlerin içinde yer aldığı ortak mücadeledir.

Elbette mücadelenin çeşitli alanlarında ve aşamalarında bu ortak mücadeleye bütün güçlerin aynı disiplinle katılması beklenemez. Ama, mücadelenin ilerleyen aşamalarında bu iki mücadele alanının güçlerinin birleşerek ilerlemesinden başka bir yolun olmayacağı görülecektir. Daha doğrusu bu görüldüğü ölçüde ilerlemek mümkün olabilecektir.

Tabii bütün bu mücadelede yereldeki emek ve demokrasi güçlerinin birleştirilmesi, işçi ve emekçilerin siyasete müdahale biçimlerinin geliştirilmesi vazgeçilmezdir. Ki, burada sorumluluk her sektörden ve iş yerlerinden ileri işçilere, mücadeleci sendikalara ve sendikacılara, yerel emek ve demokrasi platformlarına, yerelde halk içinde itibara sahip derneklerin, bilim ve kültür insanlarının, yereldeki emek ve demokrasi güçlerine düşmektedir. Bu çevrelerin alacağı inisiyatif yığınların emek ve demokrasi mücadelesine seferber olmalarında son derece önemli olacaktır.

Sermaye ve onun tek adam rejiminin “Kemer sıkma” programını ve siyasi rejimin ortakları arasındaki çatışmanın faturasını reddetmenin gerçekçi yolu buradan geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa