23 Mayıs 2024 04:55

Gözaltında kayıplar haftası

Cumartesi Annesi Hanife Yıldız

Fotoğraf: MA

Paylaş

Zorla kaybedilen yakınları için adalet ve hakikat isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları, 25 Mayıs günü bininci kez Galatasaray Meydanı’nda buluşacak. Bininci buluşma aynı zamanda her yıl 17-31 Mayıs tarihlerinde hepimize bir kez daha hatırlatılan yakıcı bir hakikati dillendirdiğimiz Gözaltında Kayıplar Haftası’na denk geldi. Yetkililerle konuşarak bininci haftada Galatasaray Meydanı’na adalet ve hakikatin peşinde tüm insanların katılımını sağlamak, o meydanı Cumartesi Annelerinin meydanı kılmak isterlerken, bu durumdan ilk kez haberdar oluyormuşçasına tavır sergileyenlerle, her barışçıl girişime güvenlik kulpu takanlarla geçiyor ömrümüz. Dile kolay 1000 hafta... Bunca zamandır adalet arayışında olanlar adalete erişemedi ama ucundan kıyısından yargılananların hepsi akça pakça çıktı yargılamalardan. Hakikatin izini sürenler ise düşman ilan edildi durmadan.

 

Hafta başında sevgili dostum, meslektaşım Zeki Gül “Bir valinin evinin bahçesinden bugüne: Adli tıp ve mesleki özerklik” başlıklı yazısında Türkiye’de gözaltında işkence ve kötü muamele bağlamında kamu çalışanlarının yargılanıp ceza aldığı ilk örneklerden söz ediyor.  Aydın’da Baki Erdoğan’ın gözaltında ölümü, bir veteriner patolog tarafından yapıla(maya)n otopsisi ardından ve ilklerden bir diğeri olarak hepimizce bilinen ‘Manisalı Çocuklar’ davasında cezasızlığı aşan raporlar Türk Tabipleri Birliği İzmir Tabip Odası Muayene ve Rapor Komisyonu tarafından düzenlenmişti. Resmi adli raporlarda işkence bulguları yer almayınca ilkinde Minnesota Protokolü’ne atıfla ailenin sunduğu belgeler incelenmiş, cenaze yıkandıktan sonra çekilen bir videoda gözlenen yaralanmalara ait bulgularla ikinci görüş hakkı bağlamında “alternatif rapor” düzenlenmişti. Manisalı Çocuklar için çalışma yaparken, aynı yıl dünyanın dört bir köşesinden bilim insanları, insan hakları savunucuları ile işkencede sağ kalanlar için bir kılavuz olacak İstanbul Protokolü çalışmalarına da başlamıştık. Sevgili Zeki; “Mesleki özerkliğin adli raporlandırmada yeniden tesisinde hekim meslek örgütü tarihsel bir dönüştürücü olmuştur.”, diyor ya, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Adli Tıp Uzmanları Derneğinin bu çalışmaların başlaması ve 1999 yılında Birleşmiş Milletlere sunulmasında öncü rolleriyle hekimlik mesleğinin bağımsız, nesnel ve bilimsel kimliğinin adalete erişimde ne denli önemli olduğunu da bir kez daha anımsatıyor.

 

‘Birleşmiş Milletler, İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için EI Kılavuzu: İstanbul Protokolü”ne giden yolda ilerlerken, geçtiğimiz günlerde ne talihsizlik ki bütün dünyanın kullandığı bu kılavuzlardan haberdar olamadan adli tıp uzmanı olmuş bir meslektaşımız ikinci görüş hakkını yok sayarak, alternatif rapor mekanizmalarını reddeden görüşlerini yandaş medyada kapı kapı dolaşarak anlatmaya başladı. Bu bilgisizlik elbette uzmanlık eğitimi aldığı kurumlar açısından da üzüntü verici ancak basit bir araştırmayla kamuya açık tüm kaynaklardan edinilebilecek bilgiler ışığında hakikate erişmek mümkünken, “düzmece rapor uzmanı” ilan ediliverdim bir anda kimilerince. Sevgili Zeki’nin; “Geçmişte objektif ve bilimsel formda veril(e)memiş adli raporlar, bu ülkenin salt demokrasi değil adli tıp tarihinin de kara deliğidir. Veril(e)memiş her tıbbi rapor bir malpraktistir, işkence ve kötü muameleye dahil olmaktır. TTB bu sürece dahil olarak, üyesi meslektaşlarının mesleki özerkliği için çaba harcamanın ötesinde, yasalarca da bir insanlık suçu olarak tanımlanmış ve zaman aşımı olmayan bu suçun hekimlerin dolaylı faili olmasının önüne geçmeyi amaç edinmiş ve müesses nizamca hedef kılınmayı göze almıştır.”, saptaması çok önemli. Uzunca bir zamandır, özellikle insan hakları mücadelesi içinde yer almam, TTB’ye yönelik saldırıları yükseltmek için bir araç olarak kullanılıp, bir yandan da işkencenin “öteki” kılınanlar üzerinden meşrulaştırılma çabasına tanıklık ediyoruz. Bin haftadır adalet arayanlar için hakikatin izini sürmenin değersizleştirilmesi de Galatasaray Meydanı’nın adaletin peşindeki annelere kapatılması da İstanbul Tabip Odası seçim gününe denk gelecek karalama çabalarının da altında yatan temel güdü işkencecilerin korunması, aşkın devletin suçlarının örtbas edilmesi çabasıdır. Hatırlatmak isterim. İşkenceyi meşrulaştırmanın bedeli çok ağırdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa