23 Mayıs 2024 04:36

Her derbi yeni bir rezillik

Galatasaray Fenerbahçe maçında çıkan olaylar

Fotoğraf: AA

Paylaş

Seviyesizlik öyle bir noktaya geldi ki artık her derbi yeni bir rezillik “nişanesi” olarak futbol tarihindeki yerini alıyor.

Derbileri, tribünlerde her iki takımın eşit sayıda taraftarıyla, bir futbol şöleni, bir şenlik atmosferi içinde izlemek tam anlamıyla hayal…

Şu maçların ancak binlerce polisin gözetiminde oynanabilmesi insanlık adına ne büyük utanç. Üstelik binlerce polise karşın yine de hırgür, kavga eksik olmuyor. Diyelim ki hiç polis koymadılar. Öyle bir durumda nefret ve düşmanlık rüzgarıyla sürekli kışkırtılan barbar güruhun neler yapabileceğini herkes tahmin edebilir herhalde. Katliam… Kimin gücü kime yetiyorsa… Ne yazık ki seviye bu…

Rakiplerine yönelik olarak dile getirdikleri türlü tehditler ve kullandıkları nefret diliyle taraftarları kışkırtıp böylesi barbar bir çizgiye getirmeyi başardıkları için yöneticiler ne kadar gurur duysalar az… 

Bu rezillikte, kulüp yöneticilerine sürekli çanak tutarak kışkırtmaya aracılık eden besleme medyanın rolünü de elbette vurgulamak gerek…

Yönetici, medya iş birliğiyle yaratılan gerginlik kaçınılmaz biçimde oyunculara da sıçrıyor ve sonuçta sahada oyun adına itiş kakışın ötesinde kayda değer pek bir şey olmuyor…

Her şeyden önce şunu söylemek lazım. Bu son karşılaşma, sahaya atılan yabancı maddelerin ardından tatil edilmeli ve Fenerbahçe hükmen galip ilan edilmeliydi.

Trabzonspor-Fenerbahçe maçında benzer olaylar yaşandığı halde karşılaşmayı sonlandıramadıkları için bu maçı da tatil edemediler.

Bu konuda radikal kararlar alıp ödünsüz şekilde uygulamak için, illa tribünlerden atılan maddeyle bir futbolcunun ciddi biçimde yaralanmasını mı beklemek lazım?

Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki ligin ilk yarısındaki karşılaşma, bir tane bile isabetli şut atılmadan golsüz beraberlikle sonuçlanmıştı. Bu son derbide de kaleyi bulan tek ve şut bile denmeyecek bir topla Fenerbahçe sahadan üç puanla ayrılmayı başardı…

Ama tabii skorcu bakış açısı için sergilenen berbat futbolun ne önemi var ki? Bu galibiyet onlara, “Rakibi ezdik”, “Destan yazdık”, “Tarihi galibiyet aldık”, “Bize karşı düzenlenen tiyatroyu bozduk”, “Gerçek şampiyonun ve ülkenin en iyi futbol oynayan takımının kim olduğunu gösterdik” gibi tuhaf ifadelerle kendilerini avutma ve taraftarlarını konsolide etme fırsatı verdi. Kendi kendilerine yarattıkları “mağduriyetten kahramanlığa” hikayesiyle milyonları avuçlarının içinde tutmayı başarıyorlar…  

Hiç kimse oyununun gücüne güvenmiyor. Bu nedenle oyun ve saha dışı ahlaksızlıklarla sonuca gidilmeye çalışılıyor. Takımlar üst üste beş pas yapamazken, oyuncular takımlarına avantaj sağlama adına sahtekarlıkta ve kışkırtıcılıkta adeta birbirleriyle yarışıyor.

Bilgi yetersizliğine bağlı olarak sahada konuşmaya değer bir oyun olmayınca, kozlar saha dışında paylaşılıyor ve herkes kişiliğine, karakterine uygun bir rolle bu rezillik tablosunda boy gösteriyor.

120 yıllık geçmişe sahip kulüplerin başkanı, yöneticisi konumundaki kişilerin mafya özentisi söylemlerinin, tavırlarının, davranışlarının lümpen kitleler üzerinde ne tür etki yarattığını özellikle sosyal medya üzerinden görmek mümkün.

Ülke burjuvazisinin zirvesinde yer alan aileye mensup bir başkan, her fırsatta hedef gösterme, tehdit etme, kışkırtma ve şiddeti olumlama edimleriyle tam bir magandalık örneği sergilerken, kontrol edemediği öfkesiyle kendi yöneticisinin yakasına bile yapışabiliyor.

Diğer başkan da rakip kulüp başkanına meydan okuduğunu gösterme hevesiyle mahalle kahvesinin ağır abisi misali boş boş atıp tutuyor…

Kulüp başkanlarının ve yöneticilerin en iyi bildikleri iş, tehdit etmek, şantaj yapmak, kışkırtmak, hedef göstermek, meydan okumak, nefreti ve düşmanlığı körüklemek…

Bu tipler, rant pastasından en büyük dilimi kapmak, şampiyon olarak adını tarihe yazdırıp itibar kazanmak, ego tatmini yaşayıp doyasıya kibirlenmek gibi hedeflerin yanında ahlaki değerleri zerrece dahi umursamaz. Diğer yandan da hiç utanmadan ve dalga geçercesine, “dürüstlük”, “doğruluk”, “iyilik”, “şeref”, “haysiyet” gibi kavramları dillerinden eksik etmezler.

Hem anlayış hem de insan kalitesi bağlamında böylesi derin bir yozlaşma ve çürüme söz konusuyken, oyuna ahlaki değerleri ön planda tutan farklı bir kültürü hakim kılmak mümkün olabilir mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa