24 Mayıs 2024 05:45

Kim kime kumpas kuruyor?

Devlet Bahçeli (solda), Ayhan Bora Kaplan (ortada), Tayyip Erdoğan (sağda)

Fotoğaflar: Devlet Bahçeli (solda) TBMM I Ayhan Bora Kaplan (ortada) DHA I Tayyip Erdoğan (sağda) TBMM

Paylaş

Cinayeti adi bir adli olay seviyesine indiren, MHP bağlantılarının üstünü örten Sinan Ateş iddianamesinin açıklanması, her anı televizyonlardan neredeyse canlı yayımlanan Ayhan Bora Kaplan (ABK)’nin gözaltına alınması, sonrasında onu gözaltına alanların gözaltına alınması operasyonu sonrasında hızlanan politik olaylara bir anlam vermek, onları bir bütünlük içerisinde değerlendirmek isteyenlerin oldukça zorlandıkları, geniş halk kitlelerinin olayları şaşkınlıkla ama içten kabaran bir öfkeyle izledikleri, kendilerine hiçbir açıklamanın yapılmadığı garip bir politik dönemden geçiyoruz. Erdoğan-Bahçeli görüşüyor, bu görüşme üzerine yorumlar yapılıyor, sonrasındaki “güvenlik toplantısı”na İçişleri Bakanı dahil edilmiyor, bazı politik yorumcular ve gazeteciler tarafından ittifak içerisinde bir tepişmenin olduğu iddia ediliyor vb…vb..

MHP Lideri Devlet Bahçeli “17-25 Aralık vari bir darbe girişiminden” söz ediyor ve “eğer bir kalkışma olursa buna cüret edenlerin başı mutlaka ezilmeli, bağ ve bağlantılarının, devlet, toplum ve medya içindeki uzantılarının tasfiyesi, tecridi ve tecziyesi, acilen sağlanmalıdır.” diyor. Bahçeli bunları siyasetçi, polis ve bürokrasi içerisinde bağlantıları olduğu açık olan, MHP’ye kadar uzanan ilişkilere sahip olduğu iddia edilen Ayhan Bora Kaplan çetesine yönelik operasyon vesilesiyle söylüyor ve “darbe” “kumpas” olarak adlandırdığı olayın hedefinin Cumhur ittifakı, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP, nihai olarak da Türkiye olduğunu iddia ediyor. İktidarın borazanlarından Nedim Şener “Ankara Emniyeti içerisinde Nurcu- Okuyucuların başını çektiği bir grubun Cumhur İttifakı ortaklarına kurdukları “kumpas”tan söz ediyor. Dahası bazı çevreler tarafından ABK operasyonunun ve ardından gelen gelişmelerin MHP’nin AKP’ye Sinan Ateş davasına karşı bir “yanıtı” olduğu iddia ediliyor.

Bütün bu gelişmelerin gelip kendisinde düğümlendiği Saray, sessiz ve yapılan tek açıklama “Her şeyin takip edildiği, incelendiği” yönünde ve “bürokratik vesayet” değerlendirmesi yapılıyor. Beştepe dahil Saray yönetimlerinde klikler arasında birbirinin ayağını kaydırmaya, iktidar içinde daha sağlam bir yer tutmaya, dolayısıyla ganimetlerden aslan payını almaya yönelik çekişme ve çatışmalar hiç eksik olmaz, bunların olması değil, olmaması şaşırtıcı olur. Ama açıkça anlaşılıyor ki sorun, kol kırılır yen içinde kalır seviyesini çoktan aşmış durumda. Epeyce bir zamandır tarikatlerin, cemaatlerin, iktidara yakınlıkla belirlenen kişisel etkinlikler etrafında toplanmış gruplaşmanın, mafyanın ve her türlü çete bozuntusunun çürüme ve yozlaşmanın pis kokusu etrafa yayılmaktaydı. Mafyacılar, eroinciler, neredeyse her mahalleye yuvalanmış çetelerin ipleri iktidarın merkezine doğru uzanmaktaydı.

Ama işler çatallaşıp açıkça kendilerine yönelme tehditi ortaya çıktığında, kurulan düzenin borazancısı Bahçeli; içinde darbe ve kumpas geçen son açıklamasını, hem iktidar ortaklığı içerisindeki konumunu daha da sağlamlaştırmak, kendi üzerlerindeki teredütleri bertaraf etmek, büyük ortağa bana mahkumsun mesajını vermek, hem de kendi dışındaki MHP aleyhine gelişmeleri kontrol altına almayı hedefleyen bir amaçla yaptı. Mafya, eroin, çete işlerinin yüzde kaçının MHP’nin inisiyatifine verildiğini bilmek elbette pek mümkün değil. Ama gerektiğinde torbacılara adam vurduracak bir ağa sahip olduklarını da tüm ülke gördü. İktidar ortakları, onlarla ilişki içerisinde olan tarikatlar, mafyalar, çeteler dünyasında bunlar olup biterken, bütün bu lanetli işlerin asıl mağduru neresi olabilir ki?

Bu sorunun yanıtı Bahçeli’nin “son tahlilde hedef Türkiye” tespitinden yola çıkarak vermek olanaklıdır. Bahçeli’nin Türkiye’si sınıfsal iktidarları ile egemenliklerini sürdüren sömürücülerin ve karanlıkların egemen olduğu bir Türkiye’dir. Bunlar; Türkiye, ülke, vatan, millet, bayrak diyorlarsa artık biliniyor ki bütün bunlar emperyalizm iş birlikçiliğinin, uyuşturucu çıkarlarının düğüm düğüm kenetlendiği, en tepeden en uca kadar rant paylaşımının büyükten küçüğe doğru dağıtıldığı bir sistemin üzerini örtmek için kullanılmaktadır. İsrail’e en fazla atıp tutanların onun ticaret ortağı olduğunun ortaya çıkması gibi, bu güruhun da pis ve karanlık ilişkileri lime lime dökülmeye başladı.

Ama Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın dikkate almadığı, açlığa, yoksulluğa, sömürüye terk ettikleri başka bir Türkiye var ve bu Türkiye bu ülkenin gerçek sahipleri olan, her türlü ekonomik ve politik saldırının hedefinde bulunan, Türk’üyle, Kürt’üyle bu toprakların halklarıdır. Bu halk şimdi bütün bu tepişmeleri sessizce ama içinde zor zapteddiği bir öfkeyle izlemektedir. Kendisine ne bir açıklama yapılmakta, ne de olup biten izah edilmektedir. Erdoğan ve Bahçeli görüşmekte, ama bu görüşmenin içeriği konusunda hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Ne görüşmüşlerdir, neyin pazarlığını yapmışlardır, bu kirli pazarlıklarla birbirlerinden ne alıp, ne vermişlerdir? Bu görüşmenin Yargıtay başkanlığı ve başsavcılığının paylaşımından ibaret olmadığı, -kaldı ki bu paylaşımın da karşılıklı bilek bükme üzerinden gerçekleştiği- bir sır değildir. Halk kitleleri şimdi bütün olup bitenler hakkında kapsamlı, geniş, karanlıkta hiçbir unsurunun kalmadığı doyurucu bir açıklama beklemekte ve bunu talep etmektedir.

Diğer taraftan bu karanlık işler ve ilişkiler “yumuşama’nın “normalleşme” nin konusu mu yapılmaktadır. Ana muhalefete bunlar bizim normalimiz, bunları kabul ediyorsanız yumuşayalım ve normalleşelim mi denmektedir. Ana muhalefetin lideri de Erdoğan’la ne görüştüklerini tüm açıklığı ile halka anlatmak durumunda değil mi? İçişleri Bakanı Yerlikaya’ya destek açıklamasının anlamı ne? Partisinin eski genel başkanının eski bir danışmanının ABK çetesiyle ne tür bir ilişki içerisinde olduğunun açıklanması gerekmiyor mu? Evet halk kitleleri şimdi bütün bu soruların yanıtlarının verilmesini bekliyor. Politikayı kulislerde karşılıklı al vere dayanan, sonunda faturanın halka çıkarıldığı bir etkinlik olarak gören bu anlayışların daha fazla gidebilecekleri bir alan kalmamıştır. Ana muhalefet bir taraftan uygulanan ekonomi politikalarını genel hatları ile doğru bulmakta, buna karşın hem daha önce uygulanan hem de şimdi Şimşek programıyla iyice azgınlaşan saldırılarla zorda kalmış kesimlerin mitinglerine gitmekte, ama bu gidiş onları daha güçlü hareket etmeye teşvik etmeye değil yatıştırmaya, istismar etmeye yönelik olunca öfkeler kızgın saç üzerine dökülen su misali buhar olup uçuşmaktadır. Böylece program uygulansın ama sonucunda açlık, sefalet, işsizlik ve aşırı sömürü ortaya çıkmasın denmektedir! CHP’ye sormak gerekiyor, tepede fırtına habercisi kara bulutlar biriktiğinde şimşekler çakmasın, yıldırımlar düşmesin, ortalığı sel götürmesin, kimse ıslanmasın temennisinde bulunmanın gerçeklerle bir ilişkisi var mı?

Sorun böyle çok olunca haliyle sorular da birikmiş oluyor. Ama öncelikle acil olarak halkın yanıtını beklediği sorular şunlar: Darbeye kalkışmakla, kumpas kurmakla itham edilenler, ya da “bürokratik vesayet” kurmak istemekle suçlananlar kimlerdir? Bunlar kendilerine “ne istedilerse verilenlerin” yerini dolduran yeni tarikat ve cemaatler midir, yoksa ortaklardan biri midir? 15 Temmuz darbe girişiminde halkı sokağa çıkmaya ve direnmeye çağırmıştınız, bugün bunu yapmamak bir yana halktan suskunluk beklemektesiniz. Bu neyin belirtisidir? Ortada gerçekten bir darbe girişiminin, kumpasın olmamasının, aksine söz konusu olanın sizin kirli ilişkilerinizin ortalığa saçılmış olmasının mı bir belirtisidir? Yoksa darbe, kumpas çığırtkanlığı uğradığınız seçim yenilgisinden sonra kaybettiğiniz güç kaybını, bu kaybın sonucunda ortaya çıkan çözülme belirtilerini engellemenin bir yolu mu? Cinayetleri işleyenler ve mafyayla iş içe geçmiş olanların devlet yönetimindeki etkileri ve konumları nedir? “Yumuşama” ve “normalleşme” türküleri bütün bu pisliğin, ekonominin içine battığı bataklığın olağanlaştırılması için anlatılan bir masal mıdır? Ana muhalefet de işin içine çekilerek tükenmekte olan iktidar, çürümekte olan aygıtlar, batmakta olan tek adam yönetimi kurtarılmak mı istenmektedir? Sorular çok ve uzatmak olanaklı, ama şimdilik yeterli.

İşçi ve emekçi kitlelerin sessiz bir şaşkınlık ve öfkeyle izledikleri üzerlerindeki bu tepişme, doğrudan onların kaderini etkileyen, onları daha fazla açlığa, yoksulluğa, sömürüye mahkum etmeye çalışanların azgınca kapışmalarıdır. Bu güruhu süpürüp atmak emekçi halkın yeter deyip silkinmesiyle mümkün. Bunun için hareketi örgütlemek için yola çıkıp yürüyenlere milyonlar halinde katılmadan haramilerden ve haydutlardan hesap sormak, aydınlığa ulaşmak, insana yakışır bir düzen kurmak olanaklı olmayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa