27 Mayıs 2024 04:50

Proleterlerin Gündüzü

Proleterlerin Gündüzü kitabının kapağı

Paylaş

Her an bir mesaj, ‘post’, mail ya da bildirim. “İletişim çağı”nda bir konuya ya da işe odaklanmak başlı başına bir iş haline geldi.

Dikkatler dağınık.

Johann Hari’nin kitabına Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz? ismini vermesi boşuna değil. Google, Twitter, Facebook gibi şirketler dikkatimizi çaldıkça para kazanıyor. Daha fazla “dikkat” ve iletişim daha fazla para demek. İnsanların dikkat süresi kısaldıkça 15 saniyelik reelsler, short videolar hayatı esir aldı. Ümit Alan’ın dediği gibi, Ahmet Hamdi Tanpınar yaşasa, kitabına “Ekranları Kaydırma Enstitüsü” adını koyabilirdi.

İletişim çağının diğer bir yüzü çalışma hayatı. Mesela iletişim sektörünün kendisi. Bir çağrı merkezi işçisi, günde 10 ila 12 saat çalışırken tuvalete en hızlı nasıl gideceğinin hesabını yapıyor. Bunca saat iletişimde kalmanın, konuşmanın ve dinlemenin sonucu ise işitme kaybı. İletişim ve teknoloji çağında çalışırken işitme yetini kaybetmek. Prof. Dr. Gamze Yücesan-Özdemir, alandaki en önemli çalışmalardan biri olan İnatçı Köstebek kitabında, çağrı merkezi işçilerinin çalışma düzenini zihnin içinde kurulmuş bir montaj hattına benzetmişti.

Gamze hoca, İmge Kitabevi tarafından kısa bir süre önce yayınlanan ve 6 ayda üç baskı yapan Proleterlerin Gündüzü: Günümüzde İşçi Sınıfı Kültürü ve İletişimi kitabında bu sefer iletişimin kendisi, çağdaş hali ve alternatif iletişim olanakları üzerine düşünüyor. Günlük hayattan kültüre, sendikalardan sanata, öz örgütlülükten dijitalleşmeye pek çok konunun iletişim bağlamında ele alındığı kitapta kuramsal bilgi ile doğrudan gözlemi birleştiriyor. “Günlük hayatın kesintiye uğratıldığı” şenlik halinden kesitler içeren “Yıldızın Parladığı Anlar” başlıklı bölümlerde de okuyucu kimisi unutulmakta olan tarihsel deneyimlere götürüyor.

Yücesan-Özdemir, günlük ilişkilerin itildiği hali iletişim ve pazarlama ilişkisine referansla açıklıyor. “Neoliberal dönemde kişiler arası iletişim, işletmecilik ve pazarlamanın en önemli boyutlarından biri olarak daha da pekişti” (s. 38). Öyle ki, iş görüşmelerinde “kendini iyi pazarlamak”, sosyal hayatta (ve medyada) kendini göstermek ya da sahnelemek tipik hale geldi. “İnsanlar arasındaki iletişim, metaların pazarlanması sürecindeki iletişimin bir uzantısı/yansıması halini al[dı]” (s. 39).

“İşletme hastalığı”nın dayatıldığı bir toplumda “pazarlama hastalığı” kaçınılmaz bir sonuç gibi görülebilir. Yabancılaşma madalyonun, epeyce etkili olsa da, yalnızca bir yüzü. Madalyonun diğer yüzünde, günlük yaşamın içinde köklenmiş ve işçilerin mücadelesiyle açığa çıkan alternatif iletişim biçimleri ya da “kamusallıklar” var. Çünkü yabancılaşma, “belirsiz iç sıkıntısı ya da bunaltı değil” (s. 81). Başka bir ilişki ve iletişim ağı kuruldukça, “pazarlama hastalığı” da iyileşmeye başlar.

Yeni bir gündelik iletişimin inşa edildiği en yaygın kesinti anı, işçilerin grev ya da direniş gibi eylemlilikleridir. Örneğin fabrikaları kapatılmak istenen Tekel işçileri 2009 yılının Aralık ayından 2010 yılının Mart’ına kadar, Ankara’nın ayazında, kurdukları Çadırkent’te, sadece “ben” değil “biz” olmayı başardılar. Bir kadın Tekel işçisinin dediği gibi: “Fabrikada çalışırken selam bile vermediğimiz erkek arkadaşlarla şimdi dost, kardeş olduk” (s. 89).

Yücesan-Özdemir’e göre öz örgütlülükler yaşamın yeniden örgütlenmesidir. “Alternatif iletişim süreçlerini de zorunlu ve mümkün kılar. Dolayısıyla egemen iletişimin bireyci, hiyerarşik, iknaya dayalı, nesneleştirici doğasının yerine özneleştirici, kolektif müdahaleyi mümkün kılan biçimler ortaya çıkar” (s. 141).

Mücadele yeni bir iletişimin en temel manivelası. Bununla birlikte bütün bu rekabet dünyasında alttan alta işleyen adalet, hakkaniyet ve eşitliğe hürmet eden bir kültür de vardır. Hayat deneyimi ve bin türlü adaletsizlikle işçilere yerleşen bu içsel duygu ya da eğilim, egemen ideoloji ve ana akım sosyal bilimler için tam bir baş belasıdır. Örneğin işçilerin sendikal örgütlenmesi “tam rekabetçi piyasa” modelini akamete uğratır. Ana akım iktisadi modellerdeki temel varsayım herhangi bir işbirliği ya da dayanışmanın olmamasıdır. İşbirliği varsa model çöker, “iktisat bilimi” batar. Bu birlik duygusu, bir arada olma eğilimi “işçi kamusallıklarını” gündeme getirir.

Bu, bir tür “yaşam örgüsü”dür (s. 84). Aynı zamanda politikadır. “Gelecek ufkuna doğru yürümek”tir (s. 224). Ve umut doludur. Yeni bir iletişim ve toplumun olanaklarını bünyesinde barındırır. Orhan Kemal’in dediği gibi: “Ey insanoğlu, kendi ellerinde bozduğun toplum düzenini gene sen, kendi ellerinde düzeltip kendini bu çıkmazdan kurtaracaksın” (s. 137).

***

Proleterlerin Gündüzü: Günümüzde İşçi Sınıfı Kültürü ve İletişimi

Gamze Yücesan-Özdemir
İmge Kitabevi
3. Baskı
Mayıs 2024
Ankara

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa